Makaleler

Published on Aralık 19th, 2020

0

Maraş Katliamının nedenleri ve yaşanan sonuç – Resul Erenler

19 Aralık’ta başlayan ve 26 Aralık’ta ancak müdahale edilen (devletin kolluk kuvvetlerinin bir hafta seyre durduğu) 1978’de Maraş’ta Alevilere yönelik yapılan katliamın 42. Yıllı. Resmi rakamlara göre yedi gün süren olaylar sırasında 105 Alevi öldürüldü ( ki bu sayı daha çoktur ). Alevilere ait 200’ün üzerinde ev yakıldı, 100’e yakın işyeri tahrip edildi. Yirmi üç yıl süren davalar sonunda 22 kişi idam, (ki idamı gerçekleşen yok) 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1–24 yıl arasında ceza almıştır. Katliamda önemli rol oynayan 68 kişiye ise ulaşılamadı. Ayrıca Maraş Katliam, 12 Eylül Darbesi’ne sebep olan olaylardan biri olarak kabul edilir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin, kuruluş felsefesi tekçilik ( tek dil tek millet ve tek din) esas alınarak inşa edilmiştir. Bu anlayış terk edilmedikçe ( Egemen din ve egemen etnik köken-Türk milliyetçiliği) her zaman farklı kimliklerin (etnik ve inançsal) tehdit altında olacağı kaçınılmazdır. Maraş, Sivas, Çorum, Suruç, Roboski vb. Katliamların en önemli nedenlerinden biri, Türk devletinin bu ırkçı milliyetçi yaklaşımıdır.

Türkiye’de, halkın ezici bir çoğunluğunun, muhafazakâr, Irkçı ve gerici olduğu bilinir. Dolaysıyla bu geri kalmışlık, iktidarların işine gelir. İktidara yönelecek kitlesel tepkilerin (ekonomik, siyasi vb.) yönünü saptırmada ve kendi devamlılıklarını sağlamada önemli bir rol oynar, tıpkı bugün Akp ve Mhp ortaklığında yaşandığı gibi. 

Maraş katliamı, Cumhuriyetin kurucu kadrolarının geçmişte işledikleri (Koçgiri, Dersim, Ağrı, Zilan vb. Olayların) etnik ve inançsal arındırma ve asimilasyoncu politikanın bir devamıdır. Bu çağdışı anlayışı terk etmedikçe benzer durumların her zaman yaşanması kaçınılmazdır. Maraş katliamının diğer bir amacı, ülke genelinde gelişen toplumsal mücadeleyi bastırmak ve 12 Eylül askeri faşist darbesinin ön koşullarını oluşturmaktı. 

Maraş’ta, Alevilerin ekonomik olarak önemli bir gelişime kaydetmiş olmaları, gerici ve bağnaz Maraş esnafını ciddi bir biçimde rahatsız ediyordu. Diğer yanda devrimcilerin halkla (özellikle Alevilerle) var olan ilişkileri de. Dolaysıyla devlet ve Maraş’ın gerici kesimiyle, ülkücüler bu gelişmede ciddi rahatsızdı. Ülke genelinde tırmanan çatışmaların ( ki bu çatışmalar mit, kontur gerilla ve ülkücülerin, devrimcilere karşı ortak organizesiydi ) önüne geçmek ve durdurmak bahanesiyle hedeflenen; devrimcilerin, sosyalistlerin ve ilerici güçlerin geriletilmesi için, 12 Eylül askeri faşist darbesinin ön hazırlığı olaraktan kullanıldı Maraş. 

Maraş, kolay provoke edilecek, farklı etnik ve inançsal toplulukların yaşadığı, kırsal kesimlerinin çok daha geri ve bağnaz olduğu biliniyordu. Devletin karanlık güçleri, Maraş’ın, Alevilere ve komünistlere karşı daha hızlı harekete geçirileceğinden emindiler. Devletin derin güçleri MHP’li ülkücüler üzerinde çeşitli provokasyonlarla başladılar işe. “Güneş Ne Zaman Doğacak” filmi bunlardan biri ve bu amaçla Maraş’a getirilmişti. Katliamdan önce, ülkücü faşistlerin tetikçilik görevini üstlenmiş oldukları daha sonra mahkeme tutanaklarıyla sabit. Sonuç; beklenildiği gibi sıkı yönetim ve ardında 12 Eylül’ün askeri faşist darbesi hayata geçirildi. 

Darbecilerin hedefinde başta sosyalistleri, devrimcileri, komünistleri ve gelişmekte olan Kürt özgürlük hareketi vardı. Yüzlerce devrimci ülkenin başka bölgelerinde olduğu gibi Maraş’ta da sorgudan geçirildi ve onlarcasınaişkence edilerek katledildi. Ülke genelinde yapılan operasyonlarla devrimcilerin ve Kürtlerin gelişmekte olan mücadelesi yok edilmek amaçlıyordu. 

Başta Diyarbakır cezaevi olmak üzere, cezaevleri devrimcilere için işkence yapılan merkezlere dönüştürüldü. Maraş’ta sorgulanan devrimcilere, Maraş olaylarını yıkmak ve Mhp’li faşistleri aklamak için, dönemin sıkı yönetim komutanı Yusuf Haznedaroğlu az çaba sarf etmedi. Ancak devrimcilerin direnci karşısında amacına ulaşmadı oda ona dert oldu.

12 Eylül askeri faşist darbesi ile amaçlanan nedenlerden biri diğeri de İslamcı akımların önünü açmaktı. Gülen hareketi ve AKP’nın bu denli gelişip, ülkenin tüm kurumlarını ele geçirmesi, 12 Eylül askeri faşist darbesinin kendilerine yarattığı olanakların dışında düşünülemez. Bu iki akımın-AKP ve Gülen cemaatinin bu denli gelişip serpilmesi, 12 Eylül askeri faşist darbenin kendilerine yarattığı olanakların bir sonucudur. Bugün paralel devlet dedikleri Gülen cemaati ve AKP’nin ortak özelliği, Kürt özgürlük hareketi, komünistler ve de Kızılbaş Alevi düşmanlığıdır. Onun için AKP ve Gülen hareketinin ideolojik olarak biri birinde ayrı düşünmediklerini, ortak amaçları İslami kurallarla (şeriatla) yönetilen bir devlet hayali içinde olduklarını söylemeye bile gerek yok sanırım. 

1978’de, Maraş’ta Alevilere, Kürtlere ve devrimci demokrat kesimlere karşı girişilen katliamı devlet, MHP’nin ülkü ocakları aracılığıyla gerçekleştirdi. Her katliamda olduğu gibi, Maraş katliamında da tetik çekme görevi ülkücü faşist çeteler verilmişti. Kızılbaş-Alevilere yapılan katliamlarda MHP’liler hep aktif görev almışlardır. Bugün, geçmişte olduğu gibi bölgede yaşayan Alevilere karşı devlet, tehdit, şantaj ve baskı uygulamayı faşist ülkücü çeteler üzerinde sürdürüyor. 

Bölgede Alevilerin yoğun yaşadığı yerlerdeki nüfusun azalması bunun en açık örneğidir. Evleri yakılan, yıkılan ve kendilerini savunacak tüm olanaklardan yoksun bırakılan Aleviler ve Kürtler, asırlardır yaşadıkları yerlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalmalarının tek nedeni var; devletin hala ağır baskılarına maruz kalmaları. 

Terolarda cihatçılar için yapılan yerleşim yeri bunun açık kanıtıdır. Geçmişte Kürtler, Ermeniler bölgenin en etkin topluluklarıyken, bugün Ermenilerin esamesi okunmaz. Kürt ve Alevilerinde nüfusu hızla azalmaktadır. 

Bölgede, solun aldığı ağır darbe, faşist çetelerin işini daha da kolaylaştırdı. Bu çetelerin baskı ve şiddetinde kurtulmak için insanlar, yılarca dişinden tırnağında artırarak edindikleri birikimlerini-evlerini ve iş yerlerini ucuza-değerinde aşağı fiyatlarla elde çıkararak terk etmek zorunda kalmaları, devletin yapmak istediği etnik ve mezhepsel temizlik bir anlamda gerçekleştirilmiş oluyor. Hangi iktidar gelirse gelsin, hangi yönetici gelirse gelsin, bu devletin kurucu felsefesinin ön gördüğü tekçilik anlayışı yıkılmadıkça, etnik ve dini azınlıklara karşı asimilasyoncu, inkârcı politikalar değişmez. Benzer katliamların her zamanda yaşanması da kaçınılmazdır. 

Devleti yönetenlerin dillerinde düşüremedikleri “Devletin devamlılığı esastır” söylemi her tür katliam, kırım, sürgün ve antidemokratik uygulamaların yapılmasında bir yanlışın olmadığına çağrıdır. İşlenen her tür baskı ve katliamlara varacak olayların ardında yetkililer “devletin devamlılığı esastır” söyleminin arkasına saklanarak yaşananları savunur pozisyonunda kalırlar ve buda saldırgan, ırkçı ve milliyetçileri cesaretlendirirler.   

Maraş başta olmak üzere, bugüne kadar işlenmiş katliamlar, kırımlar ve sürgünler devletin-Cumhuriyetin stratejik politikalarından ayrı düşünülemez, ele alınamaz ve alınmamalı. Bu kırım ve katliamlarda en çok etkilenen kesimlerin başında Aleviler gelir. Cumhuriyetin her on yılına bir alevi katliamı düşer. Gerçek durum buyken, Kızılbaş-Alevilerin, CHP’yi hala desteklemeleri ve onu kurtarıcı gibi görmeleri akla ziyan bir davranıştır. Ordu konusunda da aynı yaklaşıma sahiptir Aleviler. 

Maraş’ta Alevi katliamı sürerken çok güvendikleri ve yere göğe koymadıkları ordu, bir hafta süren katliamı seyretmekle yetindi. Sivas’ta bir gün izlendi katliamı. Bunca yıldır bir kurtarıcı olarak gördükleri Chp ve onun kurucu önderi Mustafa Kemalinde bu konuda sicili pek temiz sayılmaz, Koçgiri ve Dersimi unutmayalım. 

“Kapıları çalan benim / kapıları birer birer. / Gözünüze görünemem / göze görünmez ölüler” der Hiroşima’daki çocuklar için Nazım.

Maraş’ta Kızılbaş-Alevi katliamı yapılırken, Alevi bir ailenin çocuğu olan Ali Tıraş on bir yaşında bir çocuk. Annesi Döne ve kız kardeşi Ayşe’yle Yörük selim mahallesinde otururlar. Olaylar başlamış, mahallede Alevilere ait evleri yakarak ve yakaladıkları insanları katlederek yaklaşırlar katliamcılar Ali’nin, Annesi Döne ve kız kardeşi Ayşe’yle yaşadıkları evlerine. Anneleri Döne çocuklarını korumak için evin kapılarını kilitler ve çocuklarını koruma telaşına düşer. Muhtemelen devletin asker ve polisi duruma müdahale eder ve kurtulacaklarını düşünerek kendince bu önleme (kapıları kilitleyerek) baş vurur Döne. Ama durum onun düşündüğü gibi olmaz ve evden kaçmak zorunda kalırlar. Dışarı çıkıp kaçmaya başlarlar bir Anne iki küçük çocuk. Saldırılarında şiddetiyle istemeyerek biri birinden kopmuş ve her biri bir yana kaçmaya çalışmıştır. Katliamcılar Ali için “yakalayın komünist kaçıyor” diyerek Ali’yi kovalarlar kısa bir kovalamadan sonra Ali’yi yakalarlar. Sonrasını, sevgili dostum Aziz Tunç’un, Beni Sen Öldür kitabından bakın nasıl anlatıyor. “Ali’yi yakalamak için kovalamaya başladılar. Kısa sürede yakaladılar. Ötede abisinin yakalandığını gören Ayşe, hızla yön değiştirerek başka bir sokağa kaçmaya yöneldi. Annesi de ayrı bir sokağa kaçmıştı. Böylece üç kişi birbirlerinden kopmuşlar, Ali yakalanmış, diğerleri kaybolmuştu. Ali Tıraş On bir yaşındaydı o hiçbir kötülük yapamayacak kadar pırıl pırıl bir çocuktu. Ancak katliamcılar için bunun hiçbir önemi yoktu. Ali’yi yakalayanlar, kaçarak kurtulamayacağını söylüyorlardı döverek. Ali’yi götürdükleri evde kol ve bacaklarını kesmişler, kestikleri uzuvlarıyla birlikte bir kazana koyup kaynatmışlar cesedini ”Ali’nin. Maraş’ta yaşanan benzer olaylardan sadece biridir Ali’nin başına gelen. 

Cennet Çimen seksen yaşında bir gözü az gören yaşlı bir kadın. Katliam sırasında evdeki çocuklar kaçar. O ise kaçacak durumda değil. Nasıl olsa yaşlıyım bana bir şey yapmazlar diye düşünmüştür belki de. Eve gelen saldırganlar onu dışarı çıkarırlar ve evlerinin bahçesinde sağlam olan gözünü tornavidayla oyarak çıkarırlar ve öldürürler, onunla yetinmez baş aşağı lağım çukuruna-fosseptik koyarlar. 

Esma Suna, “Kocamı, kardeşlerimi öldürdünüz bari beni öldürmeyin hamileyim” diye yalvarır. Ancak katiller ellerindeki öldürücü aletlerle ona vururlar ve öldü sanılarak oracıkta bırakılır. Bir komşusu Esmayı sırtlayarak Devlet Hastanesi’ne götürmeyi başarır. Doktorlar Esma’nın yaralarının ağır olduğunu görür ve “bari bebeği kurtaralım” diye sezaryenle bebeği çıkartırlar. Operasyon sırasında doktorlar gözyaşlarını tutamaz. Zira annesinin karnında aldığı darbeler nedeniyle bebek de annesi gibi ölmüştür. Bebeğin anne karnından çıkarıldığı anın resmi, Maraş katliamı denince ilk akla gelen resimdir. O dönem Maraş’ta doktorluk yapan Sedat Ergini yıllar sonra bulup konuşturulur, anlatırken olayı göz yaşlarını tutamaz. 

Başka Hamile bir kadının karnını yararak bebeğini çıkarıp öldürürler. Ve buna benzer birçok katletme yöntemiyle Aleviler katledilir Maraş’ta. Bilirsiniz, bu katletme yöntemleri İslam adına Suriye’de cihat yaptıklarını söyleyen ve Recep Tayyip Erdoğan’ın finanse ettiği cihatçılarca defalarca işlendi ve görüntüleri yayınlandı. Bu insanlık dışı uygulamaları yapanlar, seçim meydanlarında elinde ip saylayarak idama tutkun ve sevdalısı ve cezaevindeki mafya bozuntusuyla poz veren ve özel afla dışarı çıkartıp sağa sola onun üzerinde tehdit yaptıran devlet Bahçelinin boz kurtçu ülkücüleridir. 

Maraş katliamda Alevilere yaşatılan bu acı katletme biçimi, tarihin her döneminde egemenlerce Alevi- Kızılbaşlara reva görülen katletme biçimlerinden sadece bir kaçıdır. Sivas’ta diri diri yakarak katletmek, Maraş’ta kaynatarak. Dersimde yaşı küçük olanın yaşını büyüterek, yaşı büyük olanın yaşını küçülterek ve Çorum Alevi katliamında, babasının gözleri önünde (baba daha çok acı çeksin diye) çocuklar katledildi ve sonra babaları. Bu yapılan vahşi katliamları, çokça övündükleri İslam adına Tekbir getirerek Allah-u Ekber nidaları eşliğinde yaptılar. Hani o, Alevilerde “Müslümandır İslam’ın özüdür” diyenler buna ne dersiniz merak ediyorum. 

Ne yazık ki, tarihten bugüne Alevilere yapılan tüm katliamların devlet destekli olduğu ve yapılan katliamlarda kullandıkları tetikçilerinde koruduğu artık bir sır değil. Sivas’ta katliam yapanlar aranıyor olmalarına ( ki gerçekten onları tutuklamak istemiyordu devlet) karşın devlet kurumlarından istidam edilmişler ve Resmi işlerini kendi isimleriyle sürdürmekten de hiç çekinmemişlerdir. Çünkü devletin güvencesine mahzardı onlar. Maraş katliamının sorumluları bu ülkenin parlamentosuna taşınarak ödüllendirildiler. (Gerçi bu iktidar eksik kalan yanlarını hepten tamamladı. Davayı zaman aşımına uğratarak var idiyse içerde olanları da bıraktı.)

Bu nasıl bir kin ve nefrettir ki, bir insana, katlettikleri çocuğunun ketlini seyrettirmekte zevk alınsın. Masun bir çocuğun kol ve bacaklarını keserek kazanda onu diri diri kaynatarak doyuma ulaşsın. Bu yapılanlar nasıl ve neyle tarif edilir doğrusu bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var;  Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, Gazide ve başka yerlerde Alevilere yapılan katliamlarda tetik çekenler ve bu vahşi katletme uygulayıcıları bu devlet tarafında hem korundular ve hem de ödüllendirildiler. Kimisi millet vekili yapıldı, kimisi devletin çeşitli kurumlarında aranıyor olmasına rağmen İstihdam edilerek iş güç sahibi yapıldı hem de Alevilerden alınan vergilerden maaşları ödenerek. Osmanlıdan günümüze, Alevi-Kızılbaşlardan alınan vergilerle kendi inanç kurumlarının giderlerini karşıladılar. Ve yaptıkları görkemli binalarında (camilerinde) Alevilerin nasıl ve hangi yöntemle katledilmesinin kararını aldılar. Bugün iktidar olan zihniyet işte bu zihniyetin temsilcisidir. Alevilerin kendi imkanlarıyla yaptığı Cem evlerine tahammülü olmayan ve Cem evlerine cümbüş evi diyecek kadar kendini bilmez saray soytarısı, Sivas katilerinin davasını zaman aşımına uğratarak “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” demekten de geri kalmadı.

Ellinin değdiğinin yenilmemesi gerektiğini söyleyen bu zihniyet, Alevilerden elde ettiği vergilerle diyanete ait milyarlara mal olacak külliyeler inşa etmekten de ar etmiyorlar etmezler, çünkü onlardan utanma ve ar duygusu yok! Alevilerden aldıkları vergilerle kendilerine her tür lüksü sağlamaktan geri durmayan bu zavallı, aşağılık ve çağın gerisinde kalmış yaratıklar, dünyayı ve insanlığı kirletmekten gayrı bir işlevleri yok. Başka bir dünya varda, orda farklı bir İslam ‘mı yaşanıyor bilmiyorum. Bu dünyada ve yaşadığımız coğrafyada İslam: insanların kol ve kafalarının kesildiği, kadınların bir eşya gibi pazarlarda para karşılığında satıldığı, kesilen insan kafasıyla sokaklarda futbol onandığı, İnsana ve insani değerlere sevgi ve saygısının olmadığını kendisi gibi düşünmeyene yaşama hakkı tanımadığıyla biliniyor. Biliniyor değil bir zat yaşayarak tanık olduğumuz bir gerçeğidir İslam’ın bu saydıklarım. İslam; eşittir kan, göz yaşı ve katliam. Bundan sonrada Alevilere ve kendileri gibi düşünmeyenlere bu gibi katliamların yaşatılmayacağının bir garantisi yok. 

Tek seçenek, Aleviler kendi örgütlü birliğini ve ittifak edebilecek kesimleri doğru seçmek zorundalar. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne Alevilere her on yılda bir katliam yapılmıştır. Alevilerden toplanan vergilerle, Alevilerin ketlinin örgütlendiği camiler yapılmıştır. Kırıkhan, Elbistan, Malatya, Sivas, Çorum ve Gazi Cumhuriyet döneminde yapıldı. Cumhuriyet kurucu partisinin tek başına iktidar olduğu dönemde yapıldı bu katliamların birçoğu. Ne yazık ki, bunca yaşanmış katliamlar karşısında katiline aşık pozisyonda durmakta pek anlaşılır bir davranış olmasa gerek. 

Türk devletinin tarihi, Alevilere ve farklı halklara karşı kırım katliam ve sürgünler tarihidir. Bir devlet geçmişindeki kırım ve katliamlarla yüzleşmiyor, onların arkasında duruyorsa, insani değerlere saygısı ve o ülkede insan hak ve özgürlüklerin gelişmesinden söz edilemez.  

Maraş’ta yapılan katliam, uluslararası bağlantıları da olan ve çeşitli servislerin de içinde parmağının olduğu bir gerçek. Bu anlamda siyasi, politik bir operasyon olduğu kadar, etnik ve inançsal bir temizlik yapma hareketidir de. Katliamları, kim yaparsa yapsın insanlık suçu işlemiştir. Katliam nerde olursa olsun, kim yaparsa yapsın insanlığa acı çektirmektir. Acı çektirmek (tüm canlılar için geçerli) insan olmaktan çıkmaktır, suçtur. Kendisinden başkasına yaşama hakkı tanımayan birey, ya da tolum ırkçıdır, kafa tasçı faşisttir. 

Maraş katliamı devlet destekli ve bir zat devletin organizesinin de olduğu bir katliamdır. Aylar öncesinden ön hazırlığı yapılan; Alevilerin evleri ve iş yerlerinin önceden işaretlenmesi, katliam yapacak olanların önceden şehire taşınmış olması, sinemaya atılan bomba vb. Gibi provokatif olayların sahnelenmesi bunu açık bir ifadesidir. Ayrıca bir hafta katliamın sürmüş olması ve güvenlik güçlerinin yaşanan katliama müdahale etmemesi devletin derin güçleri ve MHP’li katillerin de aktif kullanıldığını kendilerinin de itiraflarıyla sabittir.


Resul Erenler – 19.12.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑