Yazarlar

Published on Nisan 14th, 2020

0

Korona, Sürü ve Aydın – Muazzez Uslu Avcı

Ezilen kesimi aşağılamak bir nevi aydınlık filan zannediliyor. Yani bizim aydınlar kendi dibini bile aydınlatmıyor. Mum gibi işte… Rüzgar estiği anda ya yön değiştiriyor ya da sönüyor…


10 Nisan’da gece yarısınına 2 saat kala sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi ve bunun yarattığı panikle sokağa taşan, marketlerin önünde kuyruk olan binlerce insan manzarasıyla karşılaştık. (250 bin kişiye yakın bir sayı olduğu da söylendi resmi ağızlardan.)  Hem de dip dibe ağız ağıza bir kalabalık marketlere hücum etti. Bu ölümcül salgın günlerinde kendi hayatlarını ve yaşadıkları ortamlardaki diğer insanların da hayatını riske ettiler.İzlediğimiz görüntüler de  kavga, kargaşa çıktı, insanlar birbirine tekme tokat girdi.

Bu davranışın sosyo/ psikolojik olarak sebepleri nelerdir, birçok uzman kişi bu konuda görüş beyan etti. Ortak görüş, ”Halkın bilinçsizliği cahilliği ve sürü güdüsünden kaynaklandığı üzerineydi’ Halkın bu davranışı bir takım bilir kişilerce çok eleştirildi alay edildi. Hatta genel kanı ”Aziz Nesin’in ne kadar haklı olduğu”na dair idi.

Aziz Nesin’i haklı bulanlar o kadar çoktu ki, o halde  bu durumda Aziz Nesin yanılmış olmalıydı. Madem Nesin’in haklılığına inanan bunca insan varsa, aptal kimdi? Diğer taraftan Nesin yanılmış%99’u aptal diyen çoğunluk içindeki %1 akıllı kimdi? Enteresan olan başka bir olay da, marketin birinde tıkış tıkış kuyrukta bekleyen birine bir gazeteci mikrofon uzatıp sordu ”Sizce bu durum sağlıklı mı, virüs bulaşma tehlikesini hiçe saymak değil mi bu?” dedi. Ağzında maskesi olan adam eliyle maskesini düzeltikten sonra, ” Bu halkı anlamadığını niye böyle gereksiz  ve tedbirsiz  bir izdiham yarattıklarını eleştirdi” Ama O kalabalığı oluşturanlardan birinin de kendisi olduğunu hiç hesaba katmadı.

Bu halkımızın durumuydu. Bilinçsizce, düşüncesizce davranışlarının hem kendilerine hem de etkileşime girecekleri onlarca kişiyi nasıl etkileyip, hasta edeceklerini ve hatta ölümle sonuçlanacağını düşünmemişlerdi . Ya da bu virüs denen gözle görünmez mikro bücüre inanmıyorlardı. İnanmıyorlardı, çünkü bu konuda bilinçsiz halkı aydınlatacak hiç bir bilimsel eğitim ve açıklama yoktu. Varsa yoksa dua,  sela, salavat ve yaradana sığınmakla kurtulabileceklerine inanıyorlardı. Diğer taraftan aniden alınan sokağa çıkma yasağının sanki 2 günlük değilmiş de 2 aylık gibi marketlerde ne bulurlarsa alma yarışına girmişlerdi. Böyle yapmaları çok anlamsızdı tabi, 2 günde ne açlıktan ne de susuzluktan ölecekleri vardı. Fakat bir güvensizlik söz konusuydu. Kimse iktidarın her an ne yapacağını kestiremiyordu. Belki de evlere kapanırlarsa bir iki ay sokağa çıkma yasağı uzatılabilirdi, açl kalabilirlerdi, evde küçük çocukları mızmız edebilirdi. Onun için marketlerde  ne bulurlarsa almaya kalkıştılar.  Veya başka sosyolojik ve psikolojik faktörlerde vardı. Bunları toplumbilimcileri irdeleyecektir mutlaka…

Bu kalabalıkları aynı zamanda AKP iktidarına oy verenler olarak değerlendirenler de vardı. Ama iktidar ve iktidar yağdanlıkları da şiddetle kınadı  bu kesimi ”cahil, görgüsüz  ayılar” olarak suçladılar. Sözde bu ”cahil sürüsü”  sayesinde gelen iktidarın çanağını yalayan ve  sözde aydınımsılar…

İçişleri bakanı sıfatındaki adam, ”Öngöremedim. O geceki eleştirileri de hakaretleri kabul ediyorum.” diyerek, sözde özeleştiri verdi. Ama milyona yakın doğacak hastalık ve ölüme sebebiyetten suç işlemiş olduğunu hiç üstüne almadı. Ya bir çok ölüme sebebiyet vermiş isen ölümlerin telafisi nasıl olacaktı? Ve iktidar, bu korkunç olayın sorumluluğunu yükleyecek bir günah keçisi aradı. Ama hepsi bu durumdan sorumlu oldukları için, günah keçisi rolünü üstlenecek bir oyuncu olarak bakan istifa açıklaması yaptı ve  bu tiyatrodaki rol  kendi aralarında başarılı bulunup alkışlandı. Ve zaten rol icabı olduğu için istifa da kabul edilmedi. Sonuç olarak, ” kendi kendilerini akladılar.”

Nihayetinde tüm bu garabet yaşandı ve bitti, iki  hafta sonra çarpan etkisiyle hastalığın nasıl yayılacağını ve ölüm oranlarının ne kadar artacağını göreceğiz.

Ama bu yaşananlar toplumda başka dramatik olaylara da sebep oldu.Kendinin bilinçli ve aydın olduğunu  düşünen bir çok insan toplumla  alay edildi, aşağılandı ve toplumun  cahilliği tescil edildi.

Bu millet aptal, bu millet cahil, bu millet değişmez öfkesiyle yazılar yazdılar sosyal medya duvarlarına. Bu tür tavrı eleştirenleri ”toplum kuyrukçusu” olmakla suçladılar.

Ve ne yazıktır ki, ”bu millet değişmez, bu milletten adam olmaz, bu millet cahil!” diyenler, bu milletin içinde sessiz kalmamış ve hapse tıkılmış binlerce muhalif için bir şey söylemiyor ve sahip çıkmakta gönülsüz davranıyordu.

Ve sonuç olarak; Sürü ve Aydın ayrımı ile farklılığımız koymuş olduk. Sürü içgüdüsel davrandı, sözde  aydın sağduyuluydu. Ama sürüyü aşağılayarak vardı, kendi ayırdına.

Ne yazık ki, insan içinde bulunduğu kültür ve toplum yapısının uzağına düşemiyor. Bu sanat için de, edebiyat için de böyle. Zaten kalıplarla düşünmeyene, o dayatılmış kabuğu kırana biz aydın, entelektüel diyoruz. Diğer taraftan bu farklılığı boğmak isteyen totaliter sistemlerin olduğunu bilerek farklı olmaya çalışıyoruz. Elbette onlar yolları açmayacak, hep engellenecek, susturulmaya çalışacaklar. Aydın ve entelektüel bunları göze alabilen ve tüm bu olumsuzluklara rağmen var olmayı seçen insanlardır. Ama bizim memlekette bu işler biraz tuhaf işliyor. Ezilen kesimi aşağılamak bir nevi aydınlık filan zannediliyor. Yani bizim aydınlar kendi dibini bile aydınlatmıyor. Mum gibi işte… Rüzgar estiği anda ya yön değiştiriyor ya da sönüyor.

Tags: , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑