Makaleler

Published on Temmuz 14th, 2020

0

Erdoğan, Türk-İslam Devletinin ön hazırlıkları içinde – Resul Erenler

Ayasofya tüm dünyada muhteşem bir mimari eser olarak bilinir ve kabul edilir. 916 yıl kilise, 482 yılda cami olarak kullanılmıştır. 

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, 24 Kasım 1934 yılında başta Mustafa Kemalin imzası olmak üzere bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilmiştir. O tarihten sonra insanlığın evrensel bir değeri ve mirası sayılır Ayasofya.  

1500 yıllık tarihi olan bu yapının (benzer tüm yapılar için söylüyorum) tüm insanlık için korunması ve herkesin sahiplenmesi gerektiğine inanlardanım. Bu gibi tarihi eserleri gerici Ortaçağ anlayışıyla fethihe kalkışmak o toplumun gelişmişlik düzeyiyle ilgilidir. Buda gösteriyor ki mevcut iktidar toplumu ileri değil, geriye doğru evrilmesi konusunda oldukça ısrarlı. Her yeri camiye çevirmek vb. gibi.

Öncelikle; İster Kilise, ister, Havra, istersen Cami ve Cemevi ( Alevilerin ibadet yerleri olduğu için Cem evleri ve kutsal saydıkları neyi varsa, İslami anlayışa göre gasp edilmesi ve el konulması önünde hiç bir engel yok. Tam tersi helal görülür. ) olsun fark etmez, hepsine saygılı olmak insani bir gerekliliktir. Ayasofya’yı gasp ederek kendi inancının bir mekanı haline dönüştürmek ve diyanetin denetimine vererek Camiye çevirmek en hafif bir deyimle; eşkiyalıktır, hırsızlıktır ve  ahlaksızlıktır.  

1 yıl önce Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinin, siyasi boyutlarının olacağından bas eden ve bunun bir tuzak olacağını ve faturasının büyük olacağını söylerken Recep bay, ne oldu da bir yıl sonra Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinin, siyasi boyutları ve bu konudaki endişeleri ve ağrı olacak olan faturası ortada kalktı ve tuzak olmaktan çıktı merak ediyorum?.  Bu ağır olacak olan faturayı ve ağır siyasi bedelini neyle karşıladınız?. Hangi gizli pazarlıkların içine girdiniz ve içindesiniz bay Recep. Umarım bunun mantıklı bir cevabı vardır. Bugün ülkede var olan kurumları bir bir dönüştürüp, İslami kurumlar haline getirdiği gibi, diğer yadan da Ayasofya gibi tarihi mekanları gasp ederek, milliyetçi, faşist ve İslami gerici kesimleri kendi etrafında toplamayarak, stabilize etmeye çalışıyor.

Garip olan, Ayasofya’nın ibadete açılmasına karşı çıktığında da Erdoğan, toplumun büyük bir çoğunluğundan destek bulmuştur. Ve danıştayın bu son kararıyla Camiye dönüştürülürken de aynı kesimlerde yüksek dereceden destek almıştır. Sıradan insanları anlıyorum. Ama bu ülkenin yönetimine talip olan partilerin, bu iki yüzlü tavrını anlamaktan zorlanıyorum. O, karşı çıkarken yanındasınız ve tersini söylediğinde de yanındasınız, bir şey ya doğrudur yada yanlış. orta bir yeri yok efendiler!. Anlaşılan bu partiler ne yapmak istedikleri konusunda net değiller. Politikalarında net olamayan partiler, halka umut olamazlar. Bu iktidarın icraatlarında muzdarip olan, acı çeken kitlelerin umudu asla olamazlar.  

Kurucu önderleriniz (başta Atatürkünüz olmak üzere), ihanetle suçlanırken sizlerin sesizliği ve teslimiyetçi tutumuz Erdoğanı daha da pervasızlaştırmaktadır. Sizin bu durumunuza kitleler nasıl güvensin ve sizi iktidara nasıl ve neden taşısın merak ediyorum, ya siz.

HDP hariç hepiniz Erdoğan’ın kuyruğuna takıldınız ve sıraya girdiniz Ayasofya’yı ibadete açması için. Kimisi çıktı “çağırırlarsa ilk namazımı ben orada kılmak isterim” dedi. Kim tutar seni, imamı olmaya aday olduğunu da ilan edebilirsin tabi ki verirlerse. Kimisi de, “elini tutan mı var, sen ibadete aç biz arkandayız” dedi. 

Gelinen aşamada, toz konduramadıkları kurucu önderleri ihanetle suçlandı. Ve o mangalda kül bırakmayan kürsü kabadayılarından çıt yok.  Artık sıra “İslami Türk Cumhuriyet” olarak ülkenin isminin değiştirilmesine gelmiştir beyler. Kürsüye çıkarken mangalda kül bırakmayan kürsü kabadayıları. Çok değil, kısa bir süre sonra “İslami Türk Cumhuriyeti” vatandaşı olduğunuzu gönül rahatlığıyla telafuz edersiniz kuru gürültü kabadayıları. Başta CHP olmak üzere, Ayasofya’nın gaspına onay verenler, bundan sonra yapılacak geriye doğru açılımlarını karşısında nasıl bir tavır geliştireceklerini merak etmiyor değilim. (Özellikle CHP ve başındaki Bay kemalin tavrını.)

Bugün ülkede daha çok önemli sorunlar varken; insan hakları ihlalleri, yoksulluk, işsizlik, ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlar çözüm beklerken, Ayasofya’yı camiye dönüştürmek ve diyanete bağlamak uzun vadede Erdoğan’ı kurtaramayacaktır. Belki geçici olarak bir rahatlama olacak Erdoğan için, ama kalıcı bir rahatlama asla olmayacaktır. 

1923 yılına kadar (ki bazı kanallarda tartışılmaya başlandı bile) hilafeti ilan etmez ve kendisininde halife olduğunu kabul ettirmese, sona yaklaşıyor demektir. Tersi Cumhuriyete elveda. Erdoğan, önce geçitleri yoklar, tepkileri ölçer ve daha sonra kalıcı adımlar atar. Bugüne kadarda hep öyle oldu. Hedeflediği ve varlığına son vermekle kendisini yükümlü adeta görevli gördüğü Cumhuriyetin kuruluşunun, Osmalıya ihanet kabul ederek varlığına son vereceği sona yaklaşıyor. Cumhuriyeti kurmakla övünen partinin, bugüne kadar yapılanlar karşısındaki tavrı onu oldukça ve hiç beklemediği bir biçimde cesaretlendirmiştir. Bugüne kadar yaptıklarını, muhalefete borçlu olduğunu oda biliyor. 

Erdoğan. Yeni-Osmanlıcılığın ve bir Türk-İslam devletinin ön hazırlıkları içinde. Ve bu konuda tamamen Stratejik davranıyor. Bugüne kadar yapmak istediği bir şeyi önceden ortaya atar, tartıştırır, tepkileri izler ve daha sonrada hayata geçirdiğini bilmem söylemeye gerek var mı. 1923’e kadar iktidarda kalırsa Erdoğan, Cumhuriyetin yüzüncü yılını değil yıkılışını kutlamanın hazırlığı içinde olacaktır. İşte o zaman ülke, bir bütün olarak orta çağ karanlığına gömülecektir. Artık Cumhurbaşkanınız değil, Halife hazretleriniz olacaktır. 

Ayasofya’yı İbadete açmak ve diyanete bağlamakla, başta Ana muhalefet olamak üzere herkesi peşine taktı. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesini isteyen, en az %60’lık bir kesimin olduğunu kabul etmek gerekir. Hatta daha fazla da diyebiliriz. Bir toplum, dini duygularla beyni yıkanmış, umudu öteki dünyaya bırakılmış ve  cennette her türlü lüksün ayaklarına kadar geleceğine inanmış ise, günümüzün gerçeklerini görme ve ona göre tavır geliştirmesini beklemek kadar aptalca bir şey olmaz. Bugün Türk toplumunun büyük bir çoğunluğunun konumu bu. Ayasofya’yı camiye çevirme hamlesiyle Erdoğan, Hem kendi tabanını, hemde muhalefeti (Başta Ana muhalefet partisi olmak üzere ) peşine takmayı başarmış durumda. Karşısında etkili bir muhalefet olmadığı içindir ki, arzuladığı, o kinci, dindar nesli, hızla oluşturmakta ve çok daha rahat toplumu gericileştirmektedir. Bu kinci ve dindar nesil, gece bekçiliği adı altında silahlandırılmış ve devletin tüm kurumlarında istihdam edilmiştir. Erdoğan’ın, açıkta ve gizli kendine bağlı silahlı bir güç oluşturduğunu kendi baş danışmanı açık söylemişti. Korkusuzluğu ve pervasızlığı da bundandır. Feto operasyonları adı altında orduda ve devlet kademelerinde kendisi gibi düşünmeyen ve ilerde kendisine muhalif olacak ne kadar personel varsa hepsini ya tutuklamış yada etkisizleştirmiştir. 

Gerek dışarıya karşı ve gereksede içerde Erdoğan bir çılgınlık içinde. Türkiyenin sınırlarını genişletmek gibi bir çılgınlık. Suriye’de fiili olarak işgal ettiği bir bölge var. Ve Libya’da bir takım hesaplar içinde. Dolaysıyla, Osmanlı döneminde ‘kaybedilen topraklar’ üzerinde kendince bir takım hayalleri olduğu ve bu hayaller peşinde koştuğu ve koşmaya devam ederse helak düşeceği ve bir daha ayağa kalkamayacağı sona doğru hızla yol aldığı da bir gerçek. 

Ekonomik, siyasi, politik ve her yanıyla emperyalistlerle cidi bir bağımlılığı olan Türkiyenin, bu gibi hayallerin peşinde koşması, emperyalistlere kölelik boyutunda bir bağımlılık ve onların istekleri dışında haraket etmesi düşünülemez. Kendisine dayatılanın dışında davranması için, ne askeri nede siyasi bir yeterliliği olmadığının oda farkında. Kendi bölgesinde; özellikle komşu olduğu ülkelerle, her alanda sorunları olan bir ülkenin, emperyalist devletlerin çıkar dalaşında kendisine pay çıkarmaya çalışarak uzun vadede kalıcı bir takım kazanımlar elde edeceği hayaldan başka bir şey değil. Yaşanmışlıklar (Suriye’de olduğu gibi) bunun açık örneği.  Olsa olsa kendisine biçilen rolün yerine getirmekle yükümlü olur. Tesi durumda (Libya’da olduğu gibi) görünmez uçaklarla bir gece ansızın vurulması akılda çıkarılmamalı. Erdoğan’ın fethici hayaller peşinde olması, onun çok daha yıkıcı ve telafisi zor sorunlarla baş başa kalmasına neden olabilir. Kendisine biçilenin dışına çıkmamaya özen göstermesi durumunda, olduğu yerde kalması emperyalistlerin de yararınadır. Bu kadar uzun iktidarda kalmasını da buna borçlu olduğunu oda biliyordur. 

Erdoğan, kafasındaki devlet (şeri kurallarla yönetilen bir devlet) yönetim biçimini hayat geçirmek ve başarılı olmak için, içerde inançsal ve etnik tüm kesimlere karşı  asimilasyoncu politikalara da hız vermekte. Ayasofya’nın cami çevrilmesi ve diyanetin emrine verilmesi bu politikanın bir sonucu olsa gerek. 1934 Tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nın iptali ve o kararı vatan hinliği olarak değerlendirmesi, Cumhuriyetin kurucusu olduğuyla övünen CHP’ye kapak olsun. Atatürkün ve yanındaki  kadroların imzalarının hiçe sayılması, hayınlık olarak değerlendirilmesi, ilerde kuracakları Türk İslam devletinin şimdiden bir ön hazırlığıdır. Acab bunun farkında olarak mı, Muharrem İnce de, Ayasofya’daki namaza katılarak ilerde oraya imam olmanın telaşı içindemidir diye düşünmeden edemiyor insan!. İşgal edilmiş bir yerde yağmalanarak elde edilen ganimet paylaşımında hak sahibi olmak istiyor, olabilir mi Muarrem İnce. Bence biraz istirahata çekilse yararına olacaktır. Çünkü çırpındıkça batıyor. 

Son olarak sarayın baş danışmanı Adnan Tanrıverdi’nin “mehdinin gelişine hazır olalım” söylemi ve bazı televizyon kanallarında hilafetin ilanının zamanının gelmiş olduğunun tartışılması bir şeyler hatırlatıyordur sanırım.


Resul Erenler – 14.07.2020


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑