Makaleler

Published on Mayıs 29th, 2023

0

Yurtdışındaki vatandaşlarımız: “Bu sonucun sorumlusu biz değiliz” | Gürsel Köksal


Türkiye’deki ikinci tur seçimleri, Almanya’da da yurttaşlarımız tarafından heyecanla izlendi. Dernek lokallerinde, partilerin temsilciliklerinde, cami derneklerinde, cafe ve lokantalarda ya da evlerde biraraya gelen yurttaşlar, seçim sonuçlarını görece objektif yayınlayan Tele 11 ve Halk TV gibi gibi kanalları izlerken, AKP taraftarları başta TRT olmak Anadolu Ajansı’nın verilerini yayınlayan yandaş medyaya kitlendi.

Sandıkların açılmasından sonra Kılıçdaroğlu’nu önde gösteren sol, sosyal demokrat ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın buluştuğu mekanlarda, saat 18.00’den (TSİ 19.00) itibaren gelen bilgilere görev Erdoğan’ın arayı kapatıp, öne geçmesiyle moraller bozuldu. Seçimin birinci turunda olduğu gibi, bu kez biraz daha erken saatlerde olmak üzere, kutlama hazırlıkları iptal edildi.

Erdoğan’ın az bir farkla seçimi alacağının belli olması üzerine bu durumun yurtdışı oylarının ve son yıllarda şeffaf olmayan işlemlerle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınan çoğunluğu Suriye kökenli yeni vatandaşların tercihlerinden kaynaklanmış olabileceğine dair yorumlar, televizyon yayınlarındaki konuşmacıların da bu yöndeki katkılarıyla egemen görüş oldu.

Bu satırların yazarı da seçim sonuçlarını CHP’nin Frankfurt Ofisi’nde izledi. Parti üyelerinin, seçimler boyunca Türkiye’nin Frankfurt Başkonsolosluğu’nda kurulan seçim merkezinde sandık kurulu üyesi ve seçim müşahidi olarak görev alanlarla, Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki dönem cumhurbaşkanlığı makamını üstlenmesi özlemi içinde olan vatandaşlarımızla birlikte sandıklardan gelen bilgileri takip etti.

Bazı televizyon yorumcularının ”yurtdışında yaşayan, ülkeye sadece tatillerde giden insanların Türkiye’nin kaderini belirleyecek seçimlerdeki ‘anahtar’ rolü üstlendiği”ni ileri sürüp, bu duruma isyan etmesi burada farklı tepkilerle karşılaştı. Bazı yorumcuların daha da ileriye gidip, yurtdışındaki seçmenlerin büyük bölümünün “ileri demokrasi ülkelerinde yaşamalarına rağmen, Türkiye’ye diktatörlüğü layık gördükleri” eleştirilerinde bulunmaları da. 

Kimi vatandaşlarımız bunun uğrunda uzun süre mücadele verilen bir “demokratik hak” olduğuna işaret ederek, bu hakkın tartışılmaması gerektiği savundular. 

Bazıları da Türkiye’deki tepkilere hak verdiklerini, ancak bu haktan yararlanmamaları durumunda zaten çoğunlukla olan, kamusal olanaklardan yararlanarak seçim sandıklarına kitleler halinde taşınan AKP taraftarlarının payının daha da yüksek olacağına işaret ederek, mecburen sandık başına gittiklerini belirtiler. 

Hepsinin birleştiği bir diğer konu da seçimlerin olağanüstü adaletsiz koşullarda gerçekleştirildiğiydi. Erdoğan’ın hem hem cumhurbaşkanı, hem de parti genel başkanı olarak kampanya sürdürdüğüne, devletin tüm olanaklarının seçim kampanyasında onun lehine kullanıldığına, başta İçişişleri Bakanı olmak üzere ilk turda milletvekili seçilen bakanların hem politikacı, hem de icraatlarına devam eden hükümet üyesi olarak Erdoğan için seçim kampanyası sürdürdüğüne, başta TRT olmak üzere kamusal ve özel medya organlarının tek bir ağızdan Erdoğan yandaşı yayın yaptığına, başta Suriye ve Afganistan olmak üzere son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı alan, cumhuriyet ve demokrasi kavramlarıyla hiç bir ilgileri, yakınlıkları olmayan yeni vatandaşların sayısının halen bilinmediğine işaret edip, bütün bunların demokrasiyle bir ilgisi olmadığını hatırlatarak, “Türkiye’deki siyasi analistler yurtdışındaki seçmenlere takılacaklarına, dikkatlerini ülkedeki ülkedeki sorunlara verseler daha iyi olur” uyarasında birleştiler.

Frankfurt CHP lokalinde seçim sonuçlarını izleyenler arasında yer alan SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) Hessen Milletvekili Turgut Yüksel de “demokratik hak”ın tartışılmasına karşı. Almanya’da yaşayan diğer ülkelerden göçmenlerin de bu haktan yararlandığına işaret eden Yüksel, “Ancak, bu ülkede yaşayan insanlara hizmet verme iddiasıyla, bu ülkenin olanakları ve yasalarından yararlanarak faaliyet gösteren camiler, cami dernekleri gibi kurumların, bir başka ülkedeki seçimler için propoganda ve seçim merkezi olarak kullanılmasına kesin olarak karşıyım” dedi. 

Yüksel gibi SPD içinde faaliyet gösteren ve Frankfurt İl Genel Meclisi üyesi olan Hüseyin Sıtkı’nın değerlendirmesi de aynı doğrultudaydı. Sıtkı, “Sonuçlara üzülüyorum. Şu anda karmaşık duygular içindeyim. Ama bu durumun sorumlusu olarak buradaki insanların gösterilmesine, suçlanmasına da ilkesel olarak karşıyım” dedi.

Öte yandan yurtdışı sandık sonuçlarını değerlendirirken fazlasıyla acele edildiği de görülüyor. Erdoğan taraftarlarının çoğunluk olduğu doğru, ancak bu durum sandıklara yansıtıldığı gibi değil. Çünkü yurtdışında yaşayan seçmenlerin ancak yarısının tercihleri sandığa yansımış durumda. 

Birinci turdan sonra daha da yoğun çalışarak Almanya’da seçime katılım oranının daha da yükselmesi için çalışan Kılıçdaroğlu taraftarları, ikinci turda da kendi olanaklarıyla sandıklara gitme şansı olmayan vatandaşlarımızı kurdukları ulaşım filolarıyla, kiraladıkları otobüslerle seçim merkezlerine taşıdılar. Ancak tüm çabalara rağmen katılımın oranı umulduğu kadar artmadı. 

Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği bilgilere göre Almanya’daki toplam 1,5 milyon seçmenin yüzde 48’i birinci turda oyunu kullanmıştı. İkinci turdaki katılım ise yaklaşık 61 bin artarak, yüzde 50’nin biraz üstünde oldu.

Benzer bir durum tüm yurtdışı seçmenleri için de geçerli. İkinci turda toplam 3 milyon 426 bin seçmenden, 1 milyon 751 bini sandık başına gitti. Yani her iki seçmenden biri oyunu kullanmadı. Dolayısıyla yurtdışında yaşayan seçmenlerin yarısının tercihleri bilinmiyor. Yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığını almış ve dolayısıyla Türkiye seçimleri için “seçmen” olmayan yüzbinlerce yurttaşımızın tercihleri de bilinmiyor. 

Yani sorun Türkiye’de…


Gürsel Köksal – BirGün – 29.05.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑