Yok aslında birbirlerinden farkı | Hüseyin Şenol
Parlamento Seçimlerinde Yeşil Sol Parti’ye destek ve oy verilmeli… Cumhurbaşkanlığı için ise iki adaya da oy verilmemeli… Ben buna “boş oy” diyorum. İsteyen “boykot”, isteyen başka bir şey desin, ama kesinlikle oy verilmesin. Karalayın, buruşturun, slogan yazın veya yırtın Cumhurbaşkanı adaylarının bulunduğu oy pusulasını…
Seçimlere bir aya yakın bir zaman kaldı. 14 Mayıs’ta ülkenin tarihi seçimleri gerçekleştirmiş olacak.
Seçimler öncesi, ortalık tam anlamıyla toz duman. Bir tarafta, 20 yıldır iktidarda bulunan Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP, başında Bahçeli’nin bulunduğu MHP ve diğerleriyle birlikte oluşan, bir de “sosyal demokrat” olduğunu iddia eden DSP’nin de katıldığı Cumhur İttifakı. Diğer tarafta, benzer partiler yer alıyor. Yani Millet İttifakı da benzer bir oluşum; başında “seçim kaybetmeye” doymayan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu ağır ulusalcı ve devlet partisi CHP, faşist İYİP, gerici mollalar ve Erdoğan’ın eski suç ortakları var.
Evet, her iki tarafta da faşist, gerici, ulusalcı, “sosyal-demokrat” çevrelerden bileşenler var. Birinin adayı Erdoğan ve diğerinin ise Kılıçdaroğlu. Sonuçta fark etmiyor; hepsi devletçi, hepsi sömürgecinin temsilcisi oluşumlar ve isimlerden ibaret.
Hepsi aynı sömürgeci devletin temsilcisi
Her iki ittifak da aynı değirmene su taşıyor. Bu partilerin geçmişleri de bugünleri de aynı sömürgeci devlet geleneğinden geliyor. Farklı olmadıklarını bizzat kendileri dillendiriyor zaten. En son, CHP Parti Meclisi Üyesi Eren Erdem “Erdoğan’ı yargılamayacak, ülkeyi normalleştireceğiz” diyerek, gerçeği çok daha net ortaya koydu. Biz dediğimizde kıyameti koparanlar, bunu görmezler ama biz onlara göstermeye devam edeceğiz.
Aynı şekilde Erdoğan da Kılıçdaroğlu da asıl olarak sömürgeci oligarşik devletin varlığına ve sürekliliğine vurgu yaparak, kendilerinin temsilci ve nöbetçi olduklarının altını sürekli çiziyorlar. Hepsi için sömürgeci devlet, Türkçülük, bayrak ön planda geliyor. Hepsinin ardında Atatürk, yakalarında ise bayrak eksik olmuyor.
Kılıçdaroğlu’nun kimliği
Kimlik haktır ve özgür olmalıdır.
Kılıçdaroğlu’nun sık sık yaptığı açıklamada ve seçim reklamlarından birinde konu “kimlikler”. Kendi kimliğini sürekli gizleyen, hatta yalan söyleyen Kılıçdaroğlu, “Sorulmayacak Sorular Kanunu çıkaracağım” diyor, tanıtım reklamında. Tam da kendisine yakışan bir tarz bu. Kılıçdaroğlu, birkaç yıl öncesine kadar Alevi ve Kürt kimliğini gizlemiş, Erdoğan’ın da “farklı” amaçlarla da olsa zorlamasıyla Aleviliğini kabullenmiş, ama Kürt olduğunu hala dillendirmemekte, hatta “Türkmen” olduğu yalanını söylemektedir.
Türkçülük ve Sünnilik zorunluluğu altında yaşamak zorunda bırakılan halklar, yüzyıllardır büyük acılar çekiyor. Bu nedenle de olsa; Kılıçdaroğlu, farklı dillendirip, herkesin kendi dini, dili, milliyetini çekinmeden, sakınmadan dillendirebilmeyi savunmalıdır. Hatta, isteyenin kimliğine de yazılmalı bu özellikle.
Bu topraklarda insanlar, halklar kimliklerinden dolayı katledildi ve katledilmeye devam ediliyor.
Sonuçta Kılıçdaroğlu kendi “çakmalığına” kılıf arıyor ve bir de bunu daha ileri götürüp yasallaştırmak istiyor.
Sömürgeci devletin, “Alevi olmasından dolayı Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı olduğu” doğru bir tez değil. İster Alevi olsun, ister Kürt olsun, isterse de çok farklı mezhep ve milliyetten olsun, devlet için önemli olan “çakmalıktır”. Hatta bu “sorunun” ön plana çıktığı dönemlerde, devlet bizzat bu türleri tercih eder.
Burjuvazinin diğer kanadından medet ummak
Sosyal medya hesaplarımda da bu konuda da sürekli görüşümü açıklıyorum. Görüşüme katılanlar olduğu gibi, aynı şekilde, sayıları çok da olmayan bir taraftan da “lince” maruz kalıyorum.
“Bir sosyalist, burjuvazinin diğer kanadına, hele hele faşiste, ırkçıya destek de ol(a)maz ve oy da ver(e)mez” diyorum, bir bölüm “sağa kayan” ve beni “sol tepki” verdiğimi belirtip, eleştiriyorlar. “Sağdan” arkadaşların beni “sol” göstermeleri, “sağa kayanların” beni “sol sekter” olarak adlandırmaları hiç rahatsız etmiyor.
Halbuki aynı gelenek ve mücadeleden geliyoruz. Hem bu gelenekler, hem de diğerleri “ağır” saldırıya geçiyor. Özellikle “saldırı” diyorum; ne yoldaşça, ne de dostça bir eleştiri üslubu içinde değiller, olamıyorlar.
Hele hele, Lenin’den örnek vermeye çalışanlara sormak gerekiyor; sanki Lenin olsa, sömürgeci devletin temsilcilerine mi oy verirdi?
Neyse burayı bağlayayım: Kaç seçimdir “Faşizm kurumsallaşacak”, “Son çıkış” ve diğer felaket senaryolarını sergilemeye devam ediyor, aynı kesimden arkadaşlar. Şimdinin moda cümlesi de “Nefes almıyoruz. Nefes almaya ihtiyacımız var” oldu. Ama şurası iyi bilinmelidir ki, burjuvazinin bir kanadına karşın diğer kanadının gelmesi veya diğer başka bir ifadeyle sömürgeci oligarşik devletin temsilcilerinin nöbet değişimi, halkların yükselen öfkesini, toplumsal muhalefeti dindirmeye ve bastırmaya hizmet edecektir. 100 yıldır olduğu gibi; bu sayede, nefesi halklar ve işçi sınıfı değil, oligarşi alacaktır.
Ülkenin karanlık ve kapkaranlık bir ortamda olduğu aşikar, ama bunu diğer kötülerle çözmek hangi akla hizmet edecek. Bir kötüye karşı, diğer kötüyle olmaz. Burjuvazinin bir kanadına karşı, diğer kanadından medet ummakla hiç olmaz.
100 yıllık sömürgeci devlet, çok kereler kafamıza vura vura bunu gösterdi. Önümüzdeki dönem de farklı olmayacak.
Üçüncü yol ve TİP
Emek ve Özgürlük İttifakı, seçime yönelik tutum ve politik mutabakat metnini, dün Ankara’da bulunan Mülkiyeler Birliği’nde basın toplantısıyla açıkladı. Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüsü İbrahim Akın, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk, Sosyalist Meclisler Federasyonu’ndan (SMF) Barış Kayıoğlu, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca ve Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz katıldı.
Heyecanla bekledim ve takip ettim ve bir ihtimal belki TİP’ten farklı bir tavır açıklaması gelir zannettim. Fakat, son bir-iki ortak basın toplantısında olduğu gibi, Erkan Baş’ın yüz ifadesini görünce “eyvah” dedim. Ve korktuğum gibi “tavır” devam etti.
Emek ve Özgürlük İttifakı, daha önceden de belli olduğu gibi, kapatılma ihtimalinin artmasıyla birlikte “Yeşil Sol Parti” ile seçimlere katılacağını ilan etti. Ardından, EMEP ve TİP’ten gelen “Kendi logomuzla katılacağız” açıklaması büyük moral bozukluğu yarattı. Özeleştiri yapmadan da olsa, EMEP kısa sürede hatasından geri döndü. Soldan gelen ağır eleştirilere rağmen, TİP geri adım atmıyor; 49 il ve 52 seçim çevresinde kendi logosuyla kendi adayını çıkarma tavrını sürdürüyor. Bu en son dün yapılan ortak açıklamada da bizzat tekrarlandı.
TİP’in bu tavrı kabul edilebilir ve ittifak içi demokrasiyle açıklanamaz. HDP’li olarak, bence ittifakta kalmalarının bir anlamı kalmamış, keşke ayrılsalardı. Ortaya çıkan moral bozukluğu devam ederken ve bunun matematiksel zararı da 81 ilde seçimlere giren Yeşil Sol Parti’ye çok büyük olacak.
Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı
Yurt dışında ve gümrük kapılarında çok daha önceden başlayacak olan seçimler, tam beş hafta sonra 14 Mayıs’ta Türkiye’de gerçekleştirilmiş olacak.
HDP içindeki bileşenlerde olduğu gibi, İttifak içinde de Cumhurbaşkanlığı konusunda farklı tavırlar ilan edildi. HDP bileşenlerinden Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), iki adaya da oy vermeyeceğini belirterek, İttifak bileşenlerinden Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) de aynı tavırda olduğunu ilan etti. TİP, İttifakın tavrını ilan ettiği basın açıklamasından günler önce, Kılıçdaroğlu’na oy çağrısı yaptı.
HDP, adını vermese de Kılıçdaroğlu’na destek vereceğini açıkladı gibi. Bence bu açıklama sorunlu oldu. AKP’yi yerden yere vuran HDP, CHP ve onun içinde yer aldığı İttifaktaki diğer gerici ve faşistlere laf etmedi. Bu açıklama bir yerde Kılıçdaroğlu’na desteğin ilanı gibiydi. Zaten, o çevrede de memnuniyetle karşılandı bu açıklama.
HDP Genel Merkezi yerine, Kılıçdaroğlu’nun HDP’lilerle sadece Meclis’te görüşmesi üzerine iki taraftan da öncesi ve sonrası yapılan açıklamalar pek gerçekçi gelmemişti. Bu tarzda bir görüşme Kılıçdaroğlu’nun işine gelmişti. Asıl amaç, bu yolla “tepkileri” azaltmaktı. Öyle de oldu zaten.
Yeşil Sol Parti de önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanlığı için Kılıçdaroğlu’na adını da vererek yapabilir. Zaten, gösterilen adres orası. Keşke, 12 Ocak’ta Buldan’ın yaptığı açıklamada olduğu gibi, ilerleyen günlerde HDP kendi Cumhurbaşkanı adayını gösterseydi. Bırakın kendi adayını göstermeyi, her gün farklı farklı açıklamalar ve hatta aynı isimlerden birer gün arayla kendileriyle de çelişen açıklamalar geliyor. Son 3-4 ayı bir düşünün; hangi isimler kaç kez görüş değiştirdi, kaç kez neyin doğru neyin hatalı olduğu yönünde farklı açıklamalarda bulundu. Bana inanmazsanız, Google’a tıklayın…
Bazen her gün olmasa da, en azından her hafta yazmak daha kolay oluyor. Konular birikiyor ve bu konulara fazla yer veremiyorsunuz. Ama önümüzdeki dönemde, özellikle de Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasındaki olmayan farkları anlatacağım. Olmayan farkları diyorum, çünkü “bariz” bir fark yok aralarında.
“Altılı Masa” da denen Millet İttifakı’nın mutabakat metninde de nelerin olmadığını gördük. Birkaç örnek vereyim:
-Homofobiklerle demokrasi gelmez… 6’lı masanın mutabakat metninde “LGBTİQ+lar” da yok…
-Faşist, molla ve çakmalarla demokrasi gelmez… 6’lı Masanın mutabakat metninde “Aleviler” de yok…
-6’lı masanın mutabakat metninde “İstanbul Sözleşmesi” de yok…
-6’lı masanın “Mutabakat Metni”nde ülkenin en
önemli sorunu Kürt ve diğer halklar sorunu yok. Azınlıklar da yok.
Evet, iki ittifak arasında
fark yok ve sonuç ne olursa olsun, iki taraf da HDP’ye düşmanlığa devam edecek…
Onların geçmiş 100 yılı gibi, gelecek 100 yılı da karanlık
Benim görüşüm; attığım başlıktan da belli. Her iki adaya da oy verilmemesini ve nedenlerini anlatmaya devam edeceğim. Milletvekili seçimlerinde ise, arada çıkan aday adayı “garip” isimlere ve bugün Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) verilecek, aday listesindeki sürpriz ve rahatsızlıklara rağmen, Yeşil Sol Parti’ye oy verilmesi çağrımı sürdüreceğim. HDP yerine seçimlere giren, Yeşil Sol Parti’nin güçlü bir muhalefet olması için mücadele etmeliyiz.
Yeşil Sol Parti’den ne kadar çok milletvekili girerse, muhalefetimiz de güçlü olur. En son “NATO” tavrında olduğu gibi, bazı yanlış yaklaşımlara rağmen, HDP, bir parti olarak tek gerçek muhalefet olduğunu, Meclis’te, hapishanelerde ve alanlarda kendini gösterdi.
Daha önceki seçimlerde de olduğu gibi; Parlamento Seçimlerinde Yeşil Sol Parti’ye (HDP) destek verilmesi gerektiğini savunurken, Cumhurbaşkanlığı için iki adaya da oy verilmemesi tavrının doğru olduğunu savunuyorum.
Ben buna “boş oy” diyorum. İsteyen “boykot”, isteyen başka bir şey desin, ama kesinlikle oy verilmesin. Karalayın, buruşturun, slogan yazın veya yırtın Cumhurbaşkanı adaylarının bulunduğu oy pusulasını.
Kurulduğu günden günümüze kadar, geçmiş 100 yıl boyunca sömürgeci, talancı, soykırımcı, antidemokratik devletin cumhuriyetine destek de oy da verilmemelidir. Var olan “Cumhuriyet’in” devamı için değil, eşitlikçi, sosyal ve demokratik yeni bir cumhuriyet için mücadeleye. Devamında halkların iktidarına ve oradan da sosyalizme…
Hüseyin Şenol – 09.04.2023