Makaleler

Published on Ocak 24th, 2023

0

“Yiğitlik sevdaya bir adımlık yol” | Hilmi Toy


23 Ocak Ali Aktaş’ın idam gecesi. Çukurova’nın yıldızlaşan bir yiğidi, inançlı, kararlı militanı. İdam haberini aldığımızda yazdım yoldaşlarının tanıklığı ve anlatımı ile ilk kez. 40 yıl önce Hatay E Tipi Hapishanesinde andık anısına saygıyla böylece. 40 yıl oldu bugün. Kırkıncı yıl dönümü gelenekte ipi ilk göğüsleyen Ali Aktaş’ın “kesilmiş dal gibi” aramızdan ayrılışının. Birden çok kez yazdım ardından. Bugün paylaşacağım yazıyı da 8 yıl önce yazıp paylaşmıştım. Yazıda bir çağrım vardı. Ali’nin yazı ve şiirleri derlenip toparlanmalı, “Mavişim Defterleri” ya da bir başka adla yayınlanmalı diye. Bu amaçla Ali’nin mektubu, yazısı, şiirleri, Resimleri kimde varsa paylaşmasını isteyip yazdım.

2015 yılında bu yazı yayınlandıktan kısa bir süre sonra Antepli arkadaş, “Bizim Beyaz” kendisinde olan resim ve mektupları gönderdi. 

2021 yılında Hatice Güden arkadaş Ali Aktaş’ın yaşamını yazmaya çalıştığını, varsa ona ilişkin yazı, şiir, mektup ve resimleri göndermemi istedi. Ayrıca bu konuda başkaca kimlere ulaşabileceğini sordu. Bilgilerimi paylaştım. Hem Ali anısına yazdığım yazıları hem de Antepli arkadaşımın gönderdiği resim ve mektupları da Hatice’ye gönderdim o zamanlar. Ali’yi yakınen tanıyanlardan, aynı geleneğin izinden yürüyen yoldaşı Hatice Güden en sonunda yazdı Ali’nin yaşam öyküsünü. Gecikmiş bir sorumluluk, gecikmiş bir ödev yerine getirilmiş oldu. Yoldaşlarının, dostlarının, arkadaşlarının ve de kardeşlerinin anılarıyla birlikte yazdı kitabı. Yoğun ve zorlu bir çalışma ile tamamlayıp yayına sundu. “Onurlu bir duruş, Adanmış bir yaşam” adlı kitap ile Tarihe Ali’ce not düştü. Bugüne ve gelecek kuşaklara tanıttı, onlarla buluşturdu. Yeniden teşekkürler Hatice, emeğine sağlık. 

“Onurlu bir duruş, Adanmış bir yaşam – Ali Aktaş” kitabı kütüphanenizde değil sadece hep aklınızda olsun. Kitabı okuduktan sonra tanıtıma katkı için de bir yıl önce “Tamamlanmamış Bir Yaşam ve Bir Kitap” başlıklı bir yazı yazıp düzenli olarak yazdığım “Avrupa Demokrat” sitesinde paylaştım.

Bu kitabı mutlaka alıp okuyun derim.

Not: aşağıdaki yazı 8 yıl önce yazılan bir yazı. Ölümsüzlüğünün yıl dönümü nedeniyle yeniden paylaşmak istedim. Bu yazı “Tarihe İz Bırakanlar” adlı kitabımda yer alacak.

23 Ocak 2015 – Hilmi Toy

Ali Aktaş: Asi Nehrin Asi Yiğidi

Sen ki bugün halklarımızın içeride ve dışarıda ısrarlı ve kararlı 34 yıllık mücadelesi sonucu yargılanan ve müebbet hapse çarptırılan ancak hiç biri hapse girmeyen 12 Eylül cuntasının liderleri Kenan Evren, Nejat Tümer, Nurettin Ersin, Sedat Celasun ve Tahsin Şahinkaya’nın idam kararını Milli Güvenlik Konseyi’nde (MGK) onayladı ama idam gecesinden sonra açıklanan, hem de bir doğum gününde idam edilen yiğitsin. Gülten Akın bir şiirinde “büyüde baban sana idamlar alacak” diyor ya hani, evet sen büyüdün ve idamlar aldın, ipi göğüsledin. 

Senden korkuları, inandığın davadan korkuları sonucu seni önce idam ettiler, sonra kararı açıkladılar. Hem de bir doğum gününde. Alel acele idam ettiler. Karanlık bir gecede aydınlık bir ışık olarak durdun darağacında. Bir yıldız gibi kaydın yaşamımızdan.

Onların hukuku buydu. darbecilerin hukuku buydu. Sen ve sen gibi nice devrimciyi idam edenler, idamını şart koşanlar halkın adaletinden kurtulamayacaklar. Bugün 12 Eylül Faşist cuntasından sadece kayıplarımızı değil, kaybettiğimiz her şeyi istiyoruz, istemeliyiz. Bu memleketin gençliğini aldılar, geleceğini kararttılar. Bunların hesabı duruyor onların boyunlarında ağır bir yük gibi.

Eğer adalet yerini bulacaksa, 12 Eylül’le kurulan tüm mahkemelerin, 12 Eylül öncesinde yol temizliği yapan sıkıyönetim mahkemelerinin tüm kararları, tüm yargı sonuçları iptal edilmeli, siciller silinmeli, hükümler kaldırılmalı, mağdurların kayıpları tazmin edilmeli, o dönem tutsak olanların yattıkları yılların telafisi için gerekli hukuki, yasal düzenlemeler yapılmalı, karşılık olarak sigortalanmalıdır. Ölenlerimizin, öldürülenlerimizin sadece itibarları iade edilmekle kalmamalı, onların yaşam hakları için devlet özür dilemelidir. Bunlardan biri, en başında gelenlerden biri de Ali Aktaş’tır.

12 Eylül’de görev yapan ve suça iştirak eden, destek olan, işçilere, emekçilere, ezilen tüm halklara, tüm ezilenlere ve kentine, ülkesine karşı suç işleyen herkes yargılanmalıdır.

Evet sevgili Ali yoldaş, biliyorum faili belli ama karanlık bir ölümle aramızdan ayrılan babanın, Ganime ananın, kardeşlerinin, yoldaşlarının “MAVİŞİM” diye şiirler, lirik yazılar, ezop diliyle inançlarını, ideallerini yazdığın mektuplarını okuyanların acısını hiçbiri dindirmez biliyorum. Bu düzen değiştikçe, bu sistem değiştirilince, işçiler, emekçiler, ezilen halklar özgürleştikçe, eşitlik, kardeşlik, barış ve adaletle yaşama kavuşunca sen ebedi yatağında rahat uyuyacak, hep bizimle yaşayacak, bizimle olacaksın. Gözün arkada olmayacak o zaman. 

Bugün 23 Ocak, 32 yıl oldu bir ateş topu gibi yüreğimize düşelin. bugün 32 yıl sonra senle aynı havayı soluyan, o günlerin anılarını yaşayan, aynı safta olmaktan onur duyanlardan Cuma Cihan ilk kez anılarını paylaştı sosyal medya üzerinden. Taa o günlerde, senin idam gecende yan hücrende senin için yazdığı şiiri paylaştı. Bestesi yapılacak türkü sözü dörtlükler yazmış o günlerde. İdama yürüyüşünün tanığı… Sesine sesini katanlardan. Buradan ona “Yüreğine sağlık Cuma” demek geçti içimden. Geçen yıl yine mücadele yoldaşlarından birisi seni anlatmak istediğini, ama adını andığında hala konuşamadığını paylaştı.

Evet, korkunun soluğu avuçlarında yiğitlik sevdaya bir adımlık yoldur onun için. Yaşamak direnmektir onun için, direnmek yaşamaktır.

Ali Aktaş: “Aman ha… Aman Mavişim, karamsarlık yok… Her karanlığın bir aydınlığı, her zorluğun çıkacağı bir düzlük vardır, kuşkusuz… Haydi hoşçakal, gözlerinden öperim. Mavişim.” diye yazmıştı kardeşine. Sadece kardeşine değil, yazıştığı tüm arkadaşlarına, yoldaşlarına “Mavişim” olarak yazardı. Onun için bir simge, bir semboldu Mavişim. Umuduydu, özlemiydi, sevdiğiydi, inandığıydı, yoldaşıydı ve kardeşiydi. Uğruna ölümü kucakladığı, ipi göğüslediği bizi biz yapan sevdasıydı ille de. İdam gecesi son sözleri olarak Ailesine yazdığı son mektubunu 31 yıl sonra verdiler.

Anısı bizde saklı, anısı bizde çok olan bir yoldaştı. Evet, onu tanıyanlar yazmalı, anlatmalı. Anıları kendinde saklamamalı. Anılar birleşmeli “Mavişim Defterleri” yada başka bir adla yayınlanabilmeli. Ben 1979 İskenderun 1 Mayıs yürüyüşünde gördüm, tanıdım. Kortejin bir başından bir başına yürürken kaldı aklımda. Yanılmıyorsam orada bir de konuşma yaptı. Tiyatrocu özellikleri vardı. Tiyatro oyunu sergilemişler bir zamanlar. İ. Kaypakkaya’nın yaşamını anlatan bir oyun. Tanıyanlardan dinlemiştim. Mavişim şiirleri vardı. Şimdi nerede, kim koruyor bilemiyorum. Bir Antepli arkadaşım bir kısmının kendisinde olduğunu, içeride iken yazıştığı mektupları bulunduğunu ve vereceğini söylemişti. Kopi yaparak vermesini belirttim, ancak hala vermiş değil. Belki bu yazıyı okur da duyarlılığını kuşanır kısa zamanda gönderir arkadaşım. Keşke ölüm yıldönümünde yayınlansaydı. Bir ara kitap çalışması yapılacak denmişti, ama ne oldu onu da bilmiyorum. Neyse geleceğe taşınmalı ne olursa olsun. Aklımızda “SAKLI” bilgiler ve anılar paylaşılmalı.

Arap halkının bu yiğit evladını, bu insan güzelini, halkların eşitliği, kardeşliği ve özgürlüğü mücadelesinin yiğit militanını gelecek kuşaklara anlatmalı. Devrimci anısına ve yoldaşlığına bağlılık bunu gerektirir.

32 yıl olsa da ayrılığa. Yoldaş özlemi dinmez. İlk günkü gibi acısı derin, yürek sızısı büyük. Mahpus damında idamlar daha ağır gelir insana. Gündüzler bile geceye dönüşür. Çünkü bir adımlık ötededir darağacı. İpi göğüsleyenin ayak seslerini, haykırışını duyarsın. Sırada bekler gibisin. 32 yıl öncesinde bunu çok duyumsadık gidenlerimizin ardından. Ve en zoru da onun idamını demir parmaklıklar ardında karşılamaktı. Bir bildiri de onun için yazmaktı E Tiplerinde… Bir şarkıda onun için söylemek, bir marşta onun için söylemek, bir şiir de onun için okumaktı. Hem de kendi memleketinde, kendi öz topraklarında… Antakya’da Kel dağına bakarken, St. Pier Kilise’sini izlerken uzaktan kimimizin payına ağlamak, yumruğunu sıkıp haykırmak düştü kimimize.

Arap atları yaman olurmuş. Bir panelde sevgili Hocam Haluk Gerger Ortadoğu halklarını anlatırken, Arap halklarının isyanına gönderme yaparak, emperyalistler “Arap atlarını ehlileştiremedi” demişti. Halkın yeniden bir uyanış içinde sevgili yoldaşım. Gezi’de 3 yiğit düştü toprağa Antakya’dan, Arap halkı nice sahiplendi yiğitlerini. Seni de öyle. Hala adın söylenir işkence hanelerde. Direngenliğin anılır gönül sofralarında. 

1983’te Adana zindanında darağacında sürdü yaşam kavgan. Darağacında çiçeklendi, ölümsüzleşti yaşamın. Devrimci anıların Adana’da yadigar kaldı bizlere. Senden önce Serdar Soyergin ve Mustafa Özenç gibi. Serdar ile Mustafa’nın idam gecelerinde Adana Kapalı Cezaevinde idik. Tanıktık o günlere. Yaşamı direnmek kılan sizlerden çok şey öğrendik. Yaşamı uğruna ipi göğüsleyecek kadar seven sizleri bu halk unutmaz, unutmayacak. Evet “Mavişim”, gözün arkada kalmasın, bir gün olur “Mavişim Defterleri” yayınlanır. Mavişim bir direngenlik örneğidir. Mavişim bir umuda yoldaşlık nehridir. Asi nehridir Mavişim. Denizlere akan nehirlerin en asisidir.

Son mektubunun son satırında “Beni bağışlayın sizleri, halkımı unutmayacak olan ben oğlunuz Ali Aktaş” demiştin. Bizde seni asla unutmayacak, unutturmayacağız.

Sevgiyle ve saygıyla anıyoruz seni yiğit ARAP uşağı.


Hilmi Toy – 24.01.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑