Makaleler

Published on Mart 4th, 2023

0

Varız, 8 Mart’ta alanlardayız | Perihan Baçaru


…Erkekler, sadece kadınlar için değil, erkekler için de elzem olan her türden ezilme ve sömürüye karşı eşit, özgür bir dünya yaratma tahayyüllerini ilmek, ilmek örmek için kadınların  feminist/kadın mücadelesine yüzünü dönüp, anlamaya çalışmalılar…

8 Mart’ın tarihsel önemi; kadınların eşit haklar ve özgürlükler için canları  pahasına ağır bedeller ödeyerek kazandıkları, tüm baskılara rağmen mücadele ruhuyla, grevlerle ve direnişlerle yazılan bir tarih olmasındadır.

“Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda” Clara Zetkin’in, önerisi ile başlayan bu tarihsel gün, kadınlar açısından, erkek egemen kapitalist sistemin yarattığı tüm eşitsizliklere ve cinsiyetçiliğe karşı özgürlük  manifestosunu yazmanın günü olmuştur.

Sömürüyü, baskıyı ve  erkek iktidarını örgütleyerek kadını ikinci cins haline getiren 5 bin yıllık köleliğe ve ezilmeye karşı isyandır, 8 Mart. Her türlü şiddet biçimine ve baskılara karşı yaşama haklarımıza, hayatlarımıza ve bedenlerimize sahip çıkmaktır.

Sorgulamaktır. Değiştirip, dönüştürmektir.

Savaşlar ve depremler gölgesinde 8 Mart

Geçmiş yıllardan aldığımız mücadele deneyimi ve birikimiyle daha güçlü bir şekilde taleplerimizi dile getirmek için her yıl olduğu gibi bu yılda dünyanın dört bir yanında alanlara çıkıyoruz. Feminist Kadın Grevlerini örgütlüyoruz.

Ancak bu yıl  8 Mart’ı hem savaşların ve krizlerin hem de bütün dünyayı derinden sarsan Türkiye ve Suriye’deki depremin yarattığı etkilerin  gölgesinde karşılıyoruz.

Bir taraftan Ukrayna – Rusya savaşı, Türkiye devletinin Rojava’ya saldırıları ve dünyadaki diğer bölgelerindeki savaşlar diğer tarafta  doğayı acımasızca talan eden kapitalist sistemin ekonomiden sağlığa, eğitimden ekolojiye, gıda, su ve enerji gibi her alanda yarattığı krizler geleceğimizi özelliklede biz kadınları tehdit etmeye devam ediyor.

Savaşlar nedeniyle binlerce kadın yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalıyor, mülteci olarak gittikleri yerlerde hayata tutunmak için mücadele ediyor.

Egemenlerin savaş çığırtkanlığı, emeğe yönelik saldırıları krizleri daha da derinleştirirken erkek egemenliğini güçlendirerek, kadınlara ve LGBTI artılara  yönelik saldırıların tırmanmasına neden oluyor.

6 Şubat sabahı  Türkiye’den gelen deprem haberleri ile sarsıldık.

On ilde gerçekleşen depremden sonra maalesef AKP/MHP iktidarı ve Erdoğan  arama kurtarma çalışmalarını organize etme yerine  ayrımcılığı besleyen, toplumu kutuplaştıran, kin ve nefret kusan politikalarına devam ettiler.

Yirmi yıllık iktidarın, kentsel dönüşüm adı altında şehir planlama ve imar affı gibi politikasızlıklarla işlediği suçlar, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. 

Maalesef toplumsal cinsiyet eşitsizliği deprem koşullarında bile kadınların peşini bırakmıyor. Hamile, doğum yapan, çocuk emzirmek zorunda kalan kadınların sorunları büyüyor.

Güvenlik kaygısı nedeniyle kadınlar, gece sırayla nöbet tutmak zorunda kalıyor.

AKP/MHP iktidarı ve Erdoğan kadınların hak ve özgürlüklerine, nafaka, kadın beyanı esastır, kürtaj boşanma gibi feminist kazanımlarına saldırmaya devam ediyor.

Kadınları şiddetten koru, şiddeti önle, ve şiddet uygulayanı cezalandır diyen, uzun vadede hem cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığı ortadan kaldırmayı hedefleyen hem de Türkiye’nin demokratikleşmesine önemli katkılar sunacak olan İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesi de izlediği bu cinsiyetçi politikaların sonucu.

İktidarın bu politikalarla amacı kadınları yeniden geleneksel rollere geri göndermek, erkeğin ve devletin denetimine sokmak.   

Yaşadığımız ülke olan Almanya ise İstanbul Sözleşmesi’ndeki  göçmen ve mültecileri kapsayan 59. maddeye konulan çekinceyi halen kaldırmamıştır.

Oysa ki çekince koyduğu bu madde, evlilik yolu ile Almanya’ya gelen biri, ilk üç yıl eşine bağımlı oturma izni alması nedeniyle, üç yıl dolmadan şiddet veya başka gerekçe ile eşinden ayrılan kadına “eşinden bağımsız oturma izni verilmesi, korunmasını ve ihtiyaçlarının karşılanması gibi sorumluluklar” veriyor devlete.  Şiddetten korunmak evrensel bir hak değil midir? Ama Almanya hem göçmen kadınların şiddetten korunma haklarına sırtını dönüyor, hem de  toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik erkek, devlet  şiddetine karşı köklü çözümler üretmiyor, sorumluluklarını yerine getirmiyor.  Kadına şiddeti, erkeğin “cinnet geçirme” hali veya  “aile meselesi, namus” üzerinden  tanımlayarak yüzeysel önlemlerle geçiştirmeye çalışıyor.

Erkek egemen sistem kadınlardan korkuyor

Bugün dünyadaki tüm toplumsal mücadelelere  baktığımızda en direngen dinamiklerin başında kadınların özgürlük mücadeleleri geldiğini görüyoruz.

Kadın düşmanı iktidarlar mücadele eden, sokağa çıkan, örgütlenen ve özgürleşen kadınlardan korkuyorlar. Çünkü kadınların özgürleşme mücadelesi patriyarkanın da, kapitalist sisteminde sorgulanması demek. Bu sorgulamanın ve bilinçlenmenin sistemin dayandığı temelleri kökünden sarsacak devrimci dinamiğe dönüşeceğini biliyorlar.

Bu yüzden kadınların, LGBTİ’lerin hayatlarına, yaşama haklarına, kadınların kadın/feminist mücadelelerine saldırıyorlar.

Fransa’nın başkenti Paris’te 5 ve 9 Ocak tarihlerinde, Kürt kadın önderlerin öldürülmesinden, Türkiye’de her yıl yapılan feminist Gece Yürüyüşlerine,  kadar her alandaki  kadınlara ve  mücadelesine yönelik erkek/devlet şiddetinin arkasında yatan neden aynı.

16 Eylül’de Rojhilat Kürdistan’ında saçının teli gözüktüğü için Jina Amini’ yi işkence ile öldüren kadın düşmanı molla rejimi de, polis de aynı yerden besleniyor. Erkek egemenliği.

Feminist Kadın Grevleri

Kadınlar  iki yüz yılı aşkın bir süredir eşit işe eşit ücret mücadelesi vermelerine rağmen,  halen kadın işçiye verilen ücret erkek işçiye verilenden daha düşük.

Düşük ücretli ve esnek işler ise kadınları yoksullaştırıyor, yoksulluğu kadınlaştırıyor.  Her çalışan üç kadından ikisi, çalıştığı halde yoksul.    

Bu nedenle, her yıl olduğu gibi bu yılda eşit işe eşit ücret, 8 Mart resmi tatil olsun taleplerimiz arasında.  

Ayrıca Feminist Kadın Grevi Komitesi, 8 Mart’ta evdeki işlere  ve kamusal alandaki işlere  yönelik Kadın Grevi Çağrısı yapıyor. Çünkü kadınların kamusal alanda eşit bir şekilde yer almasının da,  özgürleşmesinin de  önündeki en önemli engellerden biri de evdeki çocuk/yaşlı  bakımı, temizlik, beslenme gibi işlerin kadının üzerine yıkılması.  

Toplumsal yeniden üretimi sağlayan kadının ev içi emeği  karşılıksız   ve görünmeyen emek.

Feminist Kadın Grevleri ile amaç hem kadınların bu görünmeyen emeğini görünür kılmak. Hem de  dünyadaki işlerin yüzde 70’ni yapan kadınlar olduğunu düşündüğümüzde, bir gün bile greve gittiğimizde dünyanın nasıl alt, üst olduğunu göstermek. Kadınlardaki dinamiği açığa çıkarmak, emeğinde farkındalık yaratmak.

Kadınlara akıl vermeyin, yüzleşin

Ancak kadınların verdiği özgürlük mücadelesini anlama, ona yüzünü dönme yerine, halen kimi erkekler, kadınlara akıl hocalığı yapmaya ve mücadelelerini engellemeye çalışıyorlar.

Erkekler, kadınlara akıl verme yerine cinsiyetçi kalıplardan kurtulmayı, erkek egemenliğinin onlara  sunduğu ayrıcalıklarından vaz geçmeyi öğrenmeliler.

Sadece kadınlar için değil, erkekler için de elzem olan her türden ezilme ve sömürüye karşı eşit, özgür bir dünya yaratma tahayyüllerini ilmek, ilmek örmek için kadınların  feminist/kadın mücadelesine yüzünü dönüp, anlamaya çalışmalılar.

Unutmayalım ki kadının özgürleşmesinin önüne koymayan ezen/ezilen, sömüren/sömürülen ikilemine karşı mücadele etmeyen  hiçbir toplumsal/sınıfsal kurtuluş mücadelelerinin gerçek bir özgürlük mücadelesine dönüşmesi mümkün değil.

Yüzleşelim, değiştirelim!

İnanın dünya işte o zaman çok daha güzel olacak. 

Her şeye rağmen umutluyuz,

Çünkü dünya genelinde yükselen ve birbirinden öğrenen feminist/kadın hareketi var.

Evrensel bir slogana dönüşen Kadın Yaşam, Özgürlük, Jin Jiyan Azadi ile kadınlar her yerde dünyayı ve yaşamı güzelleştirme mücadelesi veriyor.

Varız, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde alanlardayız!

 Çünkü  biliyoruz ki,

Ancak dayanışmanın ve mücadelenin güzelliği ile  Birlikte Güçlüyüz!


Perihan Baçaru – 04.03.2023

Tags: , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑