Makaleler

Published on Nisan 7th, 2023

0

Toplumsal gerçekçilik ve devrimci duruş | Hamit Baldemir


Kitleselleşmek adına ve “toplumun değerlerine saygı” refleksi ile yapılan popülizm ve kitle kuyrukçuluğu, bizi karşısında olduğumuz sistemle buluşmaya götürüyor. Mevcut durum maalesef budur.

Devrim, bir toplumsal alt-üst oluştur. Eski toplumsal sistemi yıkmak ve yeni bir toplumsal sistem inşa etmektir. Başka bir ifade ile daha ileri yeni bir toplumsal sistem kurmaktır. Bunun öznel gücü devrimcilerdir. Böyle bir sistemi kuran veya kurmak için mücadele eden ise devrimcidir. Biz bu misyonu yüklenenlere devrimci diyoruz. Her tarihsel koşulun devrimcileri vardır. Her toplumda, toplumsal sorunlar su yüzüne çıkınca, bu sorunları çözmek için çabalayanlar olur. Toplum sorunlarını sistem sınırları içinde çözmeye çalışanlara reformist; yeni bir toplumsal sistem için mücadele edenlere devrimci denir. Biliyorum, biraz sol kültür almış olanlar bunu zaten bilir. Yine de giriş olarak  herkesin bildiği ifadeleri açıklama ihtiyacı duydum.

Devrimci mücadele zor ve uzun vadeli bit süreçtir. Devrimci coşku ve niyetle başlayan bu süreç, toplumun bir çok prizmasında kırılır. Hedefe varma çabası anında, hedefe varmak için kullanılan yöntem ve gösterilen iyi niyet çoğu zaman beklenen sonucu vermez. Toplumu dönüştürmek isteyenler, toplum tarafında dönüştürülür. Toplum labirentine takılan devrimci öncüler ve ideolojiler toplumsal gerçekçilik prizmasında kırılır. Devrim yapan ülkelerde bile bu devirim karşı devrime teslim edilebiliyor. Mesela SSCB`de olduğu gibi. Toplumun sorunlarına devrimci çözüm üretilemeyince bunun karşısında acze düşülür ve toplumun geriliklerine teslim olunur. Farkında olarak veya olmayarak. Bu da genelde devrim çıkarı adına yapılır. Yani devrimcilik adına yapılır. Hedefe varmak sürecinde çıkan sorunlar ve açmaz; devrimci çözüm ve yöntemlerle çözmede yetersiz ya da başarısız olununca; kimi “yeni” çözümler geliştirilir. Farkında olmadan geri toplumsal yapının çözüm biçimi dereye sokulur. Bu da büyük bir devrimci buluş gibi lanse edilir. “Geniş düşünme”, politik uyanıklık”, “toplumsal gerçekliğimiz” ve “yaratıcılık” gibi sunulur. Politik yaratıcılık olarak teorize edilir. Gelişen toplumsal ve bilimsel ilerlemeler ışığında devrimci değişime ise kimileri “ yoz” ya da savurulma olarak görür. Yabancılaşma gibi değerlendirmelere tabi tutulmakla kalmaz; birey ya da düşünce resmen aforoz edilir. Ki, bunlar aslında geriliklerden kurtulmamış tutucu kesimlerdir. Daha fazla toplumun “değer yargılarına” sığınırlar.  Oysa, karşı devrimin ağına takıldığının farkında değildir. Farkına varıldığında ise atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.

Toplumsal gerçeklik

Yaşadığımız tarihsel.  ekonomik, sosyal ve kültürel koşulların tümüdür. Toplu anlamak ve değiştirmek için bu gerçekliği bilimsel bir beyinle anlamak gerekiyor. Bu gerçeklik sömürgeci, kapitalist ve feodal bir karekterdedir. Devrimcinin görevi toplumsal gerçekliği değiştirmektir. Yeni bir toplum yaratmaktır. Toplumsal gerçekliği değişmez görmek gericiliktir.  Ya da daha uygun bir söylemle tutuculuktur. Bunu özellikle, kitleselleşen yapılarda görürüz ve duyarız. “Toplumsal yapımız bunu kaldırmaz”. “Bu toplumsal kültürümüze uymaz”. Ya da  yeni ve devrimci olan bir yaklaşımlara, “ biz bunu kaldıracak düzeyde değiliz”. “Bizim kültürümüz bunu kaldırmaz”. Bizim kültür denilen ise feodal, sömürgeci ve kapitalist kültürdür. Peki biz sistemin geriliklerine karşı mücadele etmiyeceksek, neden devrimci olduk? Toplumun devrimci olmayan kültür ve ahlakına bağlı  kalmak kelimenin tam anlamı ile tutuculuktur. Son tahlilde karşı devrimciliktir. Niyet ne olursa olsun, bu yaklaşım devrimci değildir. Dikkat edilirse, toplumun, sosyal ve ahlaksal bakımda en tutucu kesim “devrimciler” dir . Bu da toplumun değer yargılarına saygı adı altında apılır. Bu yaklaşım giderek bir çürüme ve gerilik yaratıyor.

Toplumu dönüştürmek, tolumun geriliklerine “saygılı” olmakla olmaz. Bu geriliklerin yerine ilerici ve bilimsel olanı getirmek ile mümkündür. Devrim sadece üretim ilişkilerini değiştirmek değildir. Hele sadece siyasal iktidarı ele geçirmekle hiç değildir. Siyasal iktidar, toplumu ekonomik, sosyal ve kültürel değişim için bir araçtır. Bir başlangıçtır. Siyasal iktidar, bu görevini devrimci ve bilimsel felsefesine göre yerine getirdiği ölçüde, topluma devrimci anlamda hizmet etmiş olur. Bu çizgiyi başarıya taİıdığında kendisininde tarihsel sonunu getirir.

Peki gerçeklik nedir? Henüz kapitalist bir sistemdeyken, kitleselleşmek ve kitleler tarafından “kabul” görmek için toplumsal sistemin geriliklerine “ halkın geleneklerine saygı” adı altında popülizm yapılır. Bu noktada, devrimci hareketler farkına varmadan gericileşirler. Sosyalizm veya komünizm adına gerilik yapılıyor. Birde, sistem tarafından kabul görmek çabası devre girince iş daha da karışıyor. Sistemin öfkesinden korunmak için sisteme tavizler veriliyor. Mesela Türkiye Solu`nun bir kesimi HDP ile yan yana görünmemekten çekindiği gibi. HDP`nin sağcı ve Kemalist kimi popüler şahıslara millet vekilliği aday teklifi götürüp, aday gösterdiği gibi. maaalsef,  devrim kısa sürede gerçekleşmeyince, bu devrimci hareketler süreç içinde, kendisine karşı savaştığı sistem anlayışlarına benzeşir. Devrimci özlerini tükenir. Kendi egemenlerine benzerler. Ne yazık ki, tarihe baktığımızda bunun çokça örneklerini görürüz. Mesela, ilk Marksistler olan sosyal demokratlar, tamamen burjuvalaştılar. Bu sadece ideolojik yozlaşmayı getirmiyor. Devrimci değerlerde de büyük bir yozlaşma ve çürümeye yol açıyor.

Harekete ve devrime zarar gelmesin

Bu ilk başta kulağa çok hoş ve anlamlı geliyor.  Her koşul ve durumda doğruları söylemek bir anlam ifade etmeyebilir. Bunu bir ilke haline getirmek, giderek yanlış ve hataların egemen olmasını sağlar. Esneklik ve devrimin çıkarı veya zamanı değil gibi kaygılar; esneklik sınırlarını aşınca deformasyon yaratıyor. Birde, zor bir süreçten geçiyoruz. Bunların zamanı mıdır?” Söylemi var. Zor koşullar her zaman var. Devrim zor koşullarda ilerler. Devrim yürüyüşünde, hata ve yanlışlara karşı devrimci duruş şarttır. Aksi taktirde, devrim yürüyüşü amacından sapar. Devrimci kaygılarla, yanlışa ve devrimci olmayana hoşgörü ile bakmak, devrimin özünü boşaltır.

Elbette devrimci çıkarlar, insanlığın çıkarlarıdır. Devrimci kazanımlar ha keza tüm devrimcilerin değer ve kazanımlarıdır. Bu konuda hassasiyet bir insanlık görevi ve devrimci sorumluluktur. Kimi zaman gerektiğinde parça tüme feda edilebilir. Ama bu devrimci yaklaşım ve sınırlarını zorlamamalıdır. Tarihsel devrimci  vicdanı zedelememelidir. Parça tüme feda etme bir ilkeye dönüşürse, tarihsel devrimci vicdan zedelenir ve güvensizlik yaratır.  Bu tür yaklaşımlar giderek amacına ters düşen bir yaklaşıma yelken açar..

Parti hata yapmaz / Özeleştiri vermez

Bu yaklaşım devrimci bir yaklaşım asla değildir. Parti veya hareket insanlardan oluşur. Parti amaç değildir. Amaca ulaşmak için bir araçtır. Onu kutsamanın bir anlamı yoktur. Araç eskimiş veya yıpranmışsa onu onarmak gerekiyor. Hatta gerekirse değiştirmek gerekiyor. Bu da eleştiri ve özeleştiriden geçer. Parti içi demokrasiden geçer. Hiç kimse eleştirinin üstünde olamaz. Sadece eleştirilere kapalı olan dini doktrinlerdir. Maalesef, geri toplumlarda parti kutsallaştırılıyor. Liderler ise dokunulmaz oluyor. Bu toplumsal gerçekliğe yenilmenin ta kendisidir. Gericiliğe teslim olmaktır. Devrimci çizgi dini doğmaya dönüşüyor. Lider “peygamber” oluyor. Geri toplumların kültürel iklimi bu tür durumlara müsaittir. Devrimcilerin buna karşı bir duruşu olmak zorundadır. Aksi taktirde, devrimciler mücadele ettiği egemenlere benzer.

Gelişmiş burjuva toplumlar bu geriliği önemli oranda aşmış. Parti, lider, bayrak onlarda kutsal değildir. Eleştir yapan ve muhalefet edeni öldürmezler. Sistemi tehlikeye düşürmedikçe tabi. Yani burjuva muhalefeti sınırlar dahilinde. Geri toplumun komünisti maalesef emperyalist  burjuvazi kadar iç ilişkilerinde demokrat değildir. Bu bizim en tehlikeli ve devrimci olmayan yanımızdır. Bunun üzerinde düşünmek ve devrimciler arasında demokratik işleyişi egemen kılmak önemli bir görev olarak duruyor. Kendi içinde demokratik olmayan bir partinin kurduğu sistemde demokrasi olabilir mi? Olmaz tabi. Teorik olarak eleştiri özeleştiri tüm devrimci partilerde var. Ama farklı düşünceye tahammül yoktur. Kimse var demesin lütfen. Farklı düşünen ve alternatif düşünce üreten tehlikeli ve düşman görülüyor. Ama mevcut resmi çizgi doğrultusunda ve “uslu” düşüncelere karşı yasaklama yoktur. Bu tüm partilerde böyledir. Sağcısı, solcusu, komünist ve faşisti kendi içinde tartışır. Ama son söz liderin veya liderlerindir. Ҫoğunluğun değildir. Bu konuda da düşmana korkunç benziyoruz.

Farklı düşünenleri etkisizleştirmek veya tecrit etmek

Mevcut düşünce ve çizgiden farklı düşünenlere sol ve yurtsever kesimde yaşama şansı verilmez. Bu farklılık ilkesel olması gerekmiyor. Geriliklere ve yetersizliklere eleştirel bakan süreç içinde bir biçimi ile tasfiye edlir. Bu normal bir tasfiye değildir. Kimi zaman fiziksel tasfiyedir. Kimi zaman iftira edilerek etkisizleştirmedir. Hatta bu yapılarda ayrılanlara politika yapma hakkı bile tanınmıyor. Tekçi bir anlayış. “Ya benimsin ya toprağınsın”. Lafa gelince eleştiri, özeleştiriden dem vurulur. Demokrasiden söz edilir. Oysa bu anlayışın hiç bir demokratik yönü yoktur. Tekçi bir anlayıştır. Pratik böyle. İşin teorik yani tamamen demogojidir. Bu öyle bir çürüme ki, ifttira ve yalan bir meziyet ve politik uyanıklık olarak görülüyor. Oysa, böyle yaparak bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller. Bu silahın bir gün kendilerine döneceklerini düşünmezler. Adalet duyguları olmayanlardan adalet beklenmez. Bu çürümüşlükler ve gerilikler ilericilik olarak kabul edilemez. “Kol kırılır yen içinde anlayışı” devrimci  yapıları kangrenleştiriyor. Yozlaştırıyor. İnsana ve emeğe saygının pratikte ifade bulmadığı bir anlayış iktidar olsa bile,  geri toplumsal yapıyı farklı tarzda üretecektir. Gelişmeler, bu tür anlayışları politik olarak sistemle buluşturmaya götürdüğüne işaret ediyor. Umarım bu olumsuz ve vahim gidişata devrimci bir müdehale gelişir. Bu gerilik ve çürümüşlükten kurtulunur. Ҫıkmayan canda umut kesilmez. Umut her zaman vardır.

Kısacası

Konu derin, bunu bir makalenin sınırları içinde ifade etmek zor. Onun için konuyu toparlarsak eğer; SSCB kendi toplusal gerçekliğine yenilerek, kapitalizme teslim oldu. Sosyalist ülkelerde, komünistler devrimi gerçekleştirdikten sonra toplumsal gerçekçiliklerine yenildiler ve kapitalizme yol verdiler. Devrimci dönüşümü gerçekleştiremediler. Acze düştüler. Burjuva diktatörlüklerine benzediler. Günümüzde tüm sosyalist hareketler SSCB sosyalizmini eleştirir. Ne var ki, onların gerisinde olduklarının bilincinde değiller. Ya da bilmek işlerine gelmiyor. Devrim yapamamış ve bu süreci yaşayan bizim gibi ülke devrimcileri de bu konuda ütopyalarının gerisine düştürler. Devrim mücadelesinin uzun ve bilinmez tarihe sarkması; devrimci hareketleri kendi toplumsal geçekliklerine yenilmesine neden oldu. Zaten geri toplumsal yapının devrimcileri de aslında geri bir yapıdadırlar. Genelde dogmatik ve tutucudurlar. Komünist ideoloji ile toplumsal gerçeklik arasında sıkışmış durumdalar. Bu durum aşılmadıkça hem çürüme kaçınılmaz olur ve hem de egemenine benzemeye başlanılır..

Kitleselleşmek adına ve “toplumun değerlerine saygı” refleksi ile yapılan popülizm ve kitle kuyrukçuluğu, bizi karşısında olduğumuz sistemle buluşmaya götürüyor. Mevcut durum maalesef budur.


Hamit Baldemir – 07.04.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑