Almanya

Published on Mart 20th, 2023

0

“Politik tutsaklara özgürlük” şiarıyla uluslararası sempozyum gerçekleştirildi

Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi, 18 Mart günü Stuttgart’ta çeşitli ülkelerden temsilcilerinin katıldığı bir sempozyum düzenledi. 

ATİK-UPOTUDAK, Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Günü olan 18 Mart günü, Almanya’nın Stuttgart şehrinde Filipinler, İran, Filistin, Kürdistan, Almanya, İsviçre ve Türkiye’den katılımcılarla uluslararası bir sempozyum düzenledi.  

“Politik tutsaklara özgürlük” şiarıyla gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu Eşbaşkanı yaptı. 

Açılış konuşmasının ardından İran, Filipinler, Filistin, Türkiye ve Kürdistan’dan katılımcılar ülkelerindeki hapishanelerdeki politik tutsakların karşı karşıya olduğu sorunlar ve aynı zamanda bu ülkelerdeki genel siyasi atmosfer üzerine sunumlar gerçekleştirdi. Sempozyuma son anda katılamayan Peru’nun ise gönderdiği rapor okundu. 

“İran’da rejim 1979’dan bu yana halkı katletmeye devam ediyor” 

Ekim 2022’de genç Kürt kadın Jina Mahsa Amini’nin polis tarafından katledilmesinin ardından önemli bir isyan dalgasının yaşandığı ve devam ettiği İran’daki durum hakkında bilgi veren katılımcı, mevcut rejimin 43 yıldır kendine muhalif olanları yok ederek köklerini iktidara yerleştirdiğini, bu süreçte ilk hedef alınanların kadınlar olduğunu ifade etti. “Başörtüsü kurallarının uygulanması, çalışma saatlerinin azaltılması, boşanma ve çocukların velayet haklarına ilişkin davalarda şeriat kanunlarının uygulanması” gibi kadınların başbaşa kaldığı sorunlardan örnekler verdi. 

Katılımcı, siyasi tutsaklar konusunda İran’ı diğer ülkelerden ayıran noktaları ise şöyle sıraladı: 

1) Siyasi tutsakların resmi ve yasal olarak tanınmaması, 2) Yargı sürecinde uygun bir kayıt sisteminin bulunmaması, 3) Tutukluluğun yasal bir süreci ve tanımının bulunmaması, 4) Güvenlik güçlerinde siyasi tutsaklardan sorumlu belirli bir teşkilatın bulunmaması, 5) Tutsaklara karşı hesap verme sorumluluğunun bulunmaması, 6) Kaybedilenler için herhangi bir örgütlü girişimin bulunmaması, 7) Kaç tutsak olduğuna dair kesin bir bilginin bulunmaması, 8) Katledilen tutsakların uygun bir ölüm kaydının bulunmaması, 9) Sayısı bilinmeyen toplu mezarların varlığı. İran’da gözaltına alınmaktan tutuklanmaya hatta idama kadar giden süreçte herhangi bir denetim mekanizması bulunmuyor.  

Filipinler’de gözaltına almak ya da tutuklamak yerine katliam “tercih ediliyor”! 

Filipinler’den, Gözaltı ve Tutuklamaya Karşı Eski Tutuklular Derneği (SELDA) adına sempozyuma katılan Siegfried Deduro ve Cynthia Deduro katıldı. Deduro konuşmasına “Baskıya karşı mücadele eden Filipin halkı adına, ulusal baskıya ve yabancı egemenliğine karşı mücadele eden tüm dünya halklarına dayanışmamızı ifade ediyoruz” sözleriyle başladı. 

Deduro, sempozyuma sunduğu raporun yanı sıra, Filipinler’de yaşanan çeşitli işkence vakalarını aktardı. Filipinler’in “kasap” adıyla anılan kötü-şöhretli generali Jovito Palparan’ın iki genç kadını kaçırarak onlara yaptığı işkenceleri anlatan SELDA temsilcisi, ordu tarafından kaçırılan iki genç kadının, daha sonra görgü tanıklarının anlatımına göre, kasap Palparan tarafından ağızlarına kalaslarla vurulduğunu, karın bölgesine kanama oluşuncaya kadar yumruk atıldığını, komünist olduklarını kabul ettirmek için tahta kalaslarla dövüldüğünü ve kadınlardan birinin vajinasına tahta kalaslarla vurduklarını, elektrik vermekten suda boğmaya kadar çeşitli işkenceler uyguladıklarını, yine kadınlardan birine de tahta parçalarıyla tecavüz ettiklerini ve nihayetinde katlettiklerini aktardı. 

SELDA temsilcisi, Filipinler ordusu ve polisinin, devrimci çalışma içinde yakaladığı insanları doğrudan katlettiğini, silahlı çatışma süsü verdiklerini ve tutuklamaya dahi yer bırakmadığını söyledi ve tıpkı İran’da olduğu gibi Filipinler’de de politik tutsaklık statüsünün bulunmadığını vurguladı.  

Filistinli tutsaklar, direnişin ve devrimin önderleridir 

Filistinli Tutsaklarla Dayanışma Ağı (Samidoun-Arapça Kararlı) adına konuşma yapan katılımcı ise ATİK ve UPOTUDAK’la katılımcıları selamlayarak başladığı konuşmasında son elli yıl içerisinde bir milyondan fazla Filistinlinin, Siyonist İsrail devletinin zindanlarında kaldığını vurguladı. İşgal hapishanelerindeki Filistinli mahkûmların, devam eden ve sistematik hale gelen sert baskı rejiminin yanı sıra Filistin halkının ve direnişinin gücünü kırmayı amaçlayan faşist yasaların artan saldırısıyla karşı karşıya kaldıkları uzun süreli itaatsizlik ve ayaklanma kampanyasının 33. gününde olduğunu söyleyen Samidoun temsilcisi, Filistinli tutsakların tıbbi bakımdan mahrum bırakıldıklarını, gerekli tıbbi bakım için kendilerinden ücret alınmaya çalışıldığını, mutfakların ve duşların kullanılmasının engellendiğini, kadın tutsakların kütüphanelerine el konulduğunu, tutsaklara ani baskınlar ve saldırılar gerçekleştiğini söyledi. 

Halihazırda hapishanelerde 4.700’den fazla Filistinli tutsağın bulunduğunu ve bunların 1.000’inin idari gözetim altında suçlama veya yargılama olmaksızın hapsedilmiş durumda olduğunu söyleyen Samidoun temsilcisi, tutsakların da ve dışarıda onları destekleyen Filistinlilerin direniş ve çeşitli eylemler yaptıklarını, örneğin tutsakların, taleplerinin özgürlükten başka bir şey olmadığında ısrar ederek hapishanelerde kaldıkları odaları yaktıklarını ya da şu an 42 gündür açlık grevinde olan Khader Adnan tek tek ya da toplu açlık grevleri yaptıklarını söyledi. Temsilci sözlerini, “Filistinli tutsaklar sadece baskının mağdurları değil, aynı zamanda direnişin ve devam eden devrimin liderleridir ve bizler zafere kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz” diyerek bitirdi. 

Hapishanelerde baskı, şiddet ve katletme politikaları çeşitli araçlarla sürdürülüyor 

Türkiye ve T. Kürdistanı hapishanelerindeki duruma ilişkin raporu sunan UPOTUDAK temsilcisi ise, ülkede özellikle Maraş merkezli yaşanan depremlere ve iktidarın deprem karşısındaki tutumuna değindikten sonra İHD, ÖHD, ÇHD ve Barolar Cezaevi Komisyonlarıyla tutsak yakınları örgütlenmelerinin yayınladığı raporlardan örneklerle hapishanelerdeki duruma ilişkin bilgi verdi.  

Ocak 2023 itibariyle Türkiye ve T. Kürdistanı hapishanelerinde toplam 341.497 kişi bulunduğu bilgisinin verildiği raporda, AKP iktidarının 2006-2022 yılları arasındaki iktidarı boyunca 269 yeni hapishanenin açıldığını ancak yine de mevcut tutsak sayısına yetmediğine, bunun da etkisiyle hapishanelerdeki devlet baskı, işkence ve katletme politikaları için zemin hazırladığına değinildi. Ağır tecrit koşullarının, hastalıkların tedavi edilmemesinin, ağır hasta tutsakların Adli Tıp raporlarına rağmen serbest bırakılmamasının, nefes almaya dahi disiplin cezaları verilmesinin, bu cezalar nedeniyle infazlarının yakılarak mahpusluk süreçlerinin uzatılmasının, kitap, dergi, gazete, mektup vb. materyallerin tutsaklara verilmemesinin tutsakların yaşadığı sorunlar arasında yer aldığının altının çizildiği raporda sonuç olarak “Türk devletinin tutuklulara yönelik hak ihlallerine karşı Avrupa’da kamuoyu oluşturmak ve tutsakların taleplerini sahiplenmek önemlidir. Bu raporla durumun önemine dikkat çekerek, dayanışmayı geliştirmeyi amaçladık. Raporu okuyan herkesi tutsakların sorunlarına sahip çıkmaları için, enternasyonal dayanışmayı yükseltmeye çağırıyoruz” denildi.  

İmralı’daki tecrit sistemi tüm hapishanelere yaygınlaştırılıyor 

Sempozyuma katılan ÖHD üyesi ve Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Avukat Özgür Erol ise, Türkiye’nin Rusya’dan sonra en fazla tutsağın bulunduğu ülke olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasında, pek çok otoriter rejimin, sosyal ve siyasal meselelerle baş etmeye çalışırken, kendilerini her türlü sorumluluktan azade tutmaya çalıştıklarına, bunu en layıkıyla yapanlardan birinin de Türkiye olduğuna dikkat çekti. AKP’nin sistemin her hücresine kadar hakim olmak istediğini, bunu hukuk alanında da yaptığını, hukuku yönetmeyi başardığını söyleyen Erol, bunu yaparken tek bir yasanın kaldığını, onun da “devletin bekası” olduğunu ifade etti. Yani “devletin bekası” kavramının arkasına geçerek her türlü sınırlamadan kendini azade tuttuğunu, herhangi bir eylemde bulunmak için hiçbir engel bulunmadığını ifade eden Erol, Türkiye’de mahpusların da ikiye ayrıldığını, kişilere karşı ya da kişiler arasında işlenen suçların dışında ikinci grubu da politik mahpusların oluşturduğunu söyledi. Bu grup üzerinde her türlü derinleştirilmiş soruşturma yöntemlerinin uygulandığını, basit bir sosyal medya paylaşımından dolayı dahi sabahın beşinde evlerin kapılarının kırılarak gözaltı işlemi yapıldığını vurguladı.  

Hapishanelerin en yüksek güvenlikli olanlarının politik tutsaklar için yapıldığını ve bunların içinde tutsaklara her türlü işkence, kötü muamele, sürgün vb. yapılabildiğini söyleyen Erol, Türkiye’de 32 yıllık tutsakların olduğuna, infaz rejimindeki değişiklikle de bu sürenin 36’ya çıkarılmasının planlandığına dikkat çekti. Koşullu salıverilme meselesinde de “pişman mısın” sorusunun sorulmasına, 30 yılı aşkın süre hapishanede yatmış bir insana bu soruyu sormanın ne kadar abes olduğuna söyleyerek tepki gösteren Erol, Türkiye’deki derinleştirilmiş kontrol sisteminin, tecrit sisteminin, son çeyrek yüzyılda, İmralı’daki uygulamalarla birlikte derinleştirildiğini söyledi. 

Avukat Özgür Erol, İmralı Hapishanesi’nde tutulan Abdullah Öcalan ve beş tutsağın koşullarına dikkat çekerek, 12 yıldır müvekkilliğini göremediğini, son olarak pandeminin başlarında 2020’de bir kez aile görüşünün ve 2021’de ise bir buçuk dakikalık telefon görüşmesinin yaptırıldığını, hiçbir şekilde mektup alınmadığını, gönderilen mektupların kendisine ulaşıp ulaşmadığının bilinmediğini, İmralı’daki sistemin tüm Türkiye hapishanelerine doğru yaygınlaştırıldığını söyledi. 

İsviçre’den katılan Komünist Gençlik Örgütü (KJV) ABD’de tutuklu bulunan Maoist devrimci Rashid (Kevin Johnson) için yürüttükleri kampanyayı tanıttı. Haksız yere 1990’dan beri cinayetten tutuklu bulunun Rashid, hapishane süresinde başta Mao Zedong olmak üzere Marksist ustaların kitaplarını okuyarak kendini geliştirdi. Özellikle siyahi tutsakların şirketlere “köle” olarak ücretsiz kiralanmasına karşı politikalar geliştirdi ve 2005 yılında Devrimci İnterkomünal Kara Panter Partisi’ni kurdu. Rashid yakalandığı prostat kanserinden kaynaklı ciddi sağlık sorunları yaşamasına rağmen tedavi hakkı verilmemektedir.  

Peru’da savaş hukuku uygulanıyor 

Peru’dan sempozyuma sunulan ve Dünyadaki Devrimci Politik Tutsakların Özgürlüğü İçin Uluslararası Dayanışma Koordinasyonu adına düzenlenen raporda ise neoliberalizmin dünyaya dayatılmasının hukuk alanında devletin cezalandırma gücünü, soykırım planını genişlettiğinin, devrimci mücadeleleri ve toplumsal protestoları kriminalize etmek için yasal bir savaş aracına dönüştürdüğünün altı çizildi ve “Bu maddi temel üzerinde Düşman Ceza Hukuku (CLE) tezi dünyaya tanıtıldı ve 11 Eylül 2001’den bu yana Latin Amerika’da da desteklendi” denildi.  

Düşman Ceza Hukuku’nun niteliğinin anlanmasının, bu yasaya karşı mücadeleyi üstlenmenin önemine ve gerekliliğine vurgu yapılan raporda, Peru’da anayasal hakların ve fikirlerin suç sayıldığı, savaş zamanlarında yaratılan terörle mücadele mevzuatının savaş olmayan zamanlarda uygulanmaya devam ettiği ama buna rağmen, bugün de Peru’da yaşanan iç çatışmalardan kaynaklanan sorunların “hukuki yollardan çözülmeye” çalışıldığı, yani yeni yargılamalarla, hakimlerin, mahkemelerin iç savaşın devamını yasal yollarla yürüttüğü ifade edildi.  

Sonuç bildirgesi 

Soru, cevap, öneri ve görüşlerin ifade edildiği bölümün ardından Sempozyumun sonuç bildirgesi okundu. Sonuç Bildirgesinde şu somut kararlar alındı: 

  1. Uluslararası Sempozyumun katılım ve kapsamı genişletilerek her yıl Uluslararası Politik TutsaklarlaDayanışma Günü olan 18 Mart’ta gerçekleştirilmesi.
  2. Ortak bir mail grubu oluşturularak, politik tutsaklarla ilgili süreçlerin takip edilmesi.
  3. Tek tek ülkelerde politik tutsaklarla ilgili yürütülen kampanyaların tüm katılımcı kurumlarca desteklenmesi ve dayanışma gösterilmesi.
  4. Herhangi bir ülkede politik tutsaklara yönelik bir saldırı olduğunda diğer ülkelerde de dayanışma eylemi ve kampanyaların örgütlenmesi.
  5. Tek tek ülkelerde ortak komitelerin kurulması ve bu tecrübe ve pratik üzerinden daha geniş birlikteliklerin hedeflenmesi.
  6. Tutsaklara kartpostal, mektup vb. gönderme, ziyaret etme, duruşmalarını izleme gibi pratiklerin örgütlenmesi.

Sempozyumda ayrıca Azadî örgütünün mesajı okunurken, Rote Hilfe adına da bir konuşma yapıldı. 

(ATİK Online)

Tags: , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑