Güncel

Published on Şubat 9th, 2023

0

Oluç: Bu iktidarın elinde yeterince yetki yok mu, OHAL’i niye istiyor?


Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, 6 Şubat’ta meydana gelen depremden etkilenen 10 ilde OHAL ilan edilmesine ilişkin kararın TBMM Genel Kurulundaki görüşmelerinde konuştu. Oluç, şunları söyledi:

Bizleri izleyen değerli yurttaşlarımız, hepiniz saygıyla selamlıyorum. Etki gücü ve alanı yüksek, sonuçları çok ağır olan bir felaketle karşı karşıyayız. 2 büyük depremle 10 ilimiz enkaza döndü. Acımız ve üzüntümüz çok büyük. Tüm halklarımızın acısını yürekten paylaşıyoruz. Tüm halklarımızın başı sağ olsun. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Halen enkaz altında olan binlerce insanımızın bir an önce kurtarılması en büyük dileğimiz.  Ayrıca komşularımızda, Suriye ve Rojava’da da ağır hasar ve ölümler yaşandı. 3 binin üzerinde insan hayatını kaybetmiştir. Suriye halklarına başsağlığı diliyoruz, acılarını paylaşıyoruz.  

Bizler deprem haberini alır almaz partimizin bütün organlarıyla seferberlik ilan ettik. Hem Genel Merkezimizde hem de yerel örgütlerimizde koordinasyonlar oluşturduk. An be an gelişmeleri takip ediyoruz. Enkaz altındaki insanların kurtarılması, kurtarılanlara yardımların ulaşması, dayanışmanın büyütülmesi konusunda kriz merkezlerimiz, gerek yerel yönetimlerle gerekse de kurumlarla, STK’larla ve yurttaşlarımızla iletişim halindedir.  Ayrıca yöneticilerimiz ve milletvekillerimiz depremin yaşandığı 10 il ve ilçelerindedir. Eş Genel Başkanlarımız ve milletvekili arkadaşlarımız deprem bölgesinde halkımızla birliktedir. Büyük bir dayanışma ile acıları paylaşmaya, her insanımıza yardıma çalışıyoruz.

Üzüntümüz ve acımız büyük, ama öfkemiz de büyük. Fakat öfkeyle değil akılla konuşacağız. Bakın deprem deyince 5 kavramdan söz etmek istiyorum. Tedbir, hazırlık, zamanında müdahale, yurttaş dayanışması ve yerel yönetimler… Tek tek değerlendirelim.

Depremler olur, şiddetli de olabilir. Depremlerde yıkılmayacak binalar yapmak tedbirdir. Var mı? Yok. Devletin görevi binaların uygunluğunu ve yerini kontrol etmek ve ona göre ruhsat vermek veya vermemektir. Yeterince ve doğru yapılıyor mu bu görev? Hayır. Deprem olduğunda yaraları sarmak için hazırlıklı olmak gerekir. Yeterli hazırlık var mı? Yok. AFAD yetersiz. Ayrılan bütçe komik. Hem eleman hem ekipman eksik. Tablo apaçık ortada. Biraz sonra sayılarla bunu tekrarlayacağım.

Bu yetersizliğin yarattığı en önemli sonuç da zamanında müdahale edilmemesinin yarattığı ağır insanlık trajedisidir. Yaşanıyor mu bu trajedi, evet. Bakın 1999 Marmara depreminin üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti. Çeyrek asırdır ders çıkarmayan, yeterli politika ve çözüm üretmeyen, tedbir almayan bir ülke yönetimi ve yaklaşımını Maraş depreminde bir kez daha apaçık gördük. İstanbul’da yaşanabilecek bir depremin sonuçlarını düşünmek bile istemiyoruz. Tablo ortada.

İBB verilerine göre İstanbul’da toplam 1,5 milyon bina bulunmaktadır. Olası bir depremde yıkılacağı tahmin edilen bina sayısı en iyimser beklenti ile 190 bin civarındadır. Bugün deprem bölgesinde yıkılmış olan bina sayısı resmî açıklamaya göre 6 bin 444’tür. Felaketi düşünebiliyor musunuz? Durumu tahayyül edebiliyor musunuz?  Defalarca sorduk, sormaya devam edeceğiz. Defalarca araştırma önergeleri verdik. Artık utandınız da bir araştırma komisyonu kuruldu ve 500 sayfalık rapor yayımladı bu komisyon. 268 öneri var bu araştırma raporunda. Peki, gereği yerine getirilmeye başlandı mı? Hayır. Çünkü bu iktidarın önceliği değil. Önceliği rant projelerinde, yandaş müteahhite para kazandırmakta.

Pek çok önerge verdik bakanlıklara, en son Hatay Milletvekilimiz Tülay Hatimoğulları, Hatay ile ilgili soru önergesi verdi. 2022 yılının aralık ayında. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından cevap geldi mi? Hayır, ciddiye bile almadı. O soru önergesindeki sorular bugün yaşananlara işaret ediliyordu. Önergelerimize cevap gelmedi. 4 bakanlık dışında; Aile Bakanlığı, MEB, Hazine Bakanlığı rutin cevaplar verdi. Asıl sorumlu bakanlıklar cevap vermedi bu sorulara, çünkü ilgilenmiyorsunuz. Hemen her gün bilim insanları İzmir, Bingöl, Erzincan ve İstanbul kentlerinde büyük depremlerin eli kulağında olduğunu bas bas bağırmaya devam ediyor. Ama iktidar duymuyor.

Devletin 99’dan bu yana yeterli bir hazırlığı olmadığı acılarla birlikte defalarca ve şimdi bir kez daha ortaya çıktı. Yöneticiler çok büyük dersler aldık diyor. Nerede o dersler, göremiyoruz. Hep söylüyoruz. Türkiye bir deprem ülkesidir. Deprem gibi bir afeti felakete dönüştüren ise tedbirsizliktir, zamanında gerekli önlemlerin alınmamasıdır. Yapılaşmadan tutalım da arama kurtarma faaliyetlerine varıncaya kadar gerekli derslerin çıkartılmadığı, organize olunmadığı görülmektedir. Çok açık ve çok yazık. Bilim insanları yıllardır uyarmaktadır. Maraş depremi geliyorum dedi. Bunun bilinmemesi imkânsızdı. Geliyorum diyen bir deprem karşısında hangi hazırlıklar yapıldı? Maalesef yine aynı vurdumduymazlıklar yaşandı. Görmezden gelindi.

Bakın size küçük bir paragraf okuyacağım. Alıntı yapıyorum. “Yeraltında fay kırıklarından önce bağışlayın söylemek zorundayım, kırılan ar damarlarıdır. Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı yatmaktadır. Bu olay, kamu otoritesinin devlet imkanlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuştur. Olay kader diye geçiştirilemez.” Kim söylemiş bu sözleri biliyor musunuz? AKP Genel Başkanı olduğu dönemde Recep Tayip Erdoğan 2003 yılında Bingöl depreminin hemen ardından bu sözleri etmiş. Şimdi bir düşünün 6 bin 444 bina yıkıldı diyor resmî açıklamalar. Geleceği açıkça belli olan bu depremin önlemi neden alınmadı sorusuna vereceğiniz cevap yok. Neden deprem tehdidi karşısında kentsel dönüşümler gerçekleşmedi? Cevap yok. Sorumlu sizsiniz, bu iktidar. Önlem alınmamış. Ne kadar pembeye boyarsanız boyayın. Bir kent tamamen nasıl yıkılır, akıl almıyor. Hatay ile ilgili raporlara baktık. Depremde yarısının yıkılmasına kesin gözüyle bakılıyormuş. Riskli bina oranı %80. Hatay çoktan terk edilmiş bu iktidar tarafından. Sonuç bugün görüldü.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, sosyal devlet tanımlaması vardır. Sosyal devlet nedir? Afette, salgında, yangında, depremde, kriz durumlarında önceden gerekli tedbirleri, önlemleri alan, kriz planlarını yapan, yurttaşın yanında olan, yaralarını saran, kurtaran, el uzatan bir sosyal organizasyonu, sosyal koordinasyonu içerir sosyal devlet. Bizde bunun adı var, kendisi yok. Selde, orman yangınlarında gördük, yurttaş çaresizliğe sürüklendi. Yurttaşa yardımcısı olması gereken sosyal devlet, halktan IBAN’la para toplayan devlete dönüştü.

İktidar o kadar merkeziyetçi bir anlayışa sahip ki sivil alanı teşvik edeceğine her şeyi merkeze toplamaya çalışıyor. Sivil alanı güçsüzleştirip merkezi güçlendirmek bunun bir yansımasıdır. Büyük bir yanlıştır bu yanlış sonucunda büyük insani bedeller ödenmektedir. Bu felakette de gördük ki yetkilerin sarayda toplanması büyük yanlışlara yol açmaktadır. Deprem bir kez daha aşırı merkezileşmenin bu ülkenin en büyük felaketlerinden biri olduğunu göstermiştir. Bugün deprem değil merkezin büyük beceriksizliği insanlarımızın yaşamını alıyor maalesef. Ülke çapında tarihte görülmemiş bir felaket karşısında devletin merkezi kurumları geç kalmıştır zamanı kaçırmıştır. Devlete bağlı merkezi kurumlar felç olmuştur hiçbiri sarayın izni olmadan adım atamamaktadır. Oysa felaket anında sorunları hızlıca çözebilecek güç yereldedir. Ama yerelin gücü ve kapasitesi yok edilmiş her şey merkezde toplanmıştır. Elbette devletin bütün gücünü seferber etme kararlılığında olması önemlidir ancak 10 kenette iktidar devlet gücünü zamanında seferber edememiş ve geç kalmıştır. Geç kalma sonucu binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Sorunlu bir iktidarın zihniyetidir.

Her felakette gördüğümüz tablo şudur. Organizasyon ya yoktur ya da yetersizdir. Koordinasyon ya yoktur ya da yetersizdir! 10 ili etkileyen Maraş depreminde de organizasyonsuzlukla, koordinasyonsuzlukla karşı karşıyayız. Çünkü yeterli tedbir alınmıyor. Ön çalışma yetersiz. En başta alınması gereken tedbirler günler sonra alınmaktadır. İşte bu yaklaşım, öngörüsüzlüğün, tedbirsizliğin ve organizasyonsuzluğun sonucudur. Arama kurtarma çalışmalarına katılan AFAD personeli sayısında da tablonun ne olduğu belli değildir.

AFAD yaptığı bir açıklamada 24 bin personelin görevlendirildiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay yaptığı açıklamada, 12.181 personelin görev yaptığını söyledi. Oktay’dan bir saat sonra açıklama yapan Cumhurbaşkanı ise 53 bin AFAD personelinin görev yaptığını söyledi. Hangisi doğru belli değil. Yani yıkılan bina başına 2-3 AFAD personelinin düştüğü bir depremde arama kurtarma çalışmasını nasıl yürüteceksiniz? İnsanları nasıl kurtaracaksınız? İşte depremi asıl afete dönüştüren gerçeklerden biri budur. AFAD yeterince koordine olamıyor, elemanları yetersiz ve büyük aksaklıklar yaşanıyor. Canla başla orada çalışan insan kurtaran AFAD elemanlarına sonsuz ve yürekten teşekkür ediyoruz. Sorun onlarda değil, AFAD’ın liyakatsiz yönetimindeki zihniyette. Türkiye deprem ülkesidir, ama arama kurtarma çalışması yürüten görevli sayısı, bu risk planlamasına göre istihdam edilmemiştir. Ya da depremin yarattığı yıkıma orantılı bir görevlendirme yapılmamıştır. Öyle olsaydı, ulaşılmayan enkaz kalmazdı.

Bugün ulaşılamayan köyler vardır ve sayının ne olduğu belli değildir. Enkazın altında olan insan sayısı belli değildir. Güvenlikçi devlet var, sosyal devlet yok. Bu iktidarın tercihi budur işte. Neredeyse her mevsimde bir felaketin yaşandığı bir ülkede AFAD gibi acil müdahale kurumlarının bütçesi vahimdir. AFAD’ın bütçesi 2021 yılında başlangıç bütçesi 2 milyar 85 milyondur. Bütçe içindeki oranı nedir yüzde 0,15’dir. 2023 bütçesinde bu rakam 8 milyar 75 milyona çıkarılmıştır. Bakın AFAD personeline. AFAD personelinin sayısı 5 bin 294. 1815 boş kadro vardır neden boş tutulduğu da belli değildir. Arama ve kurtarma teknisyenlerinin sayısı 1798’dir. Sosyal devlet yok AFAD’ın durumu bu. İktidarın yanlışı budur. Kabahat AFAD emekçilerinde değildir. İktidarın yanlış tercihlerindedir.

Olası depremlere hazır hale gelebilmek için “Acil Durumlar ve Afet Bakanlığı” hemen ilan edilmeli ve güçlü bir bütçe ayrılmalıdır. Var mısınız? Hayır. Çünkü bu iktidarın zihniyeti böyle değil. Ama yaşananlar bundan ders çıkarmayı gerekli kılmaktadır. Tüm bu yaşananlar sosyal devlet olamama gerçeğini acı bir şekilde ortaya koymaktadır. Halk kendi imkanlarıyla yaraları sarmaya çalışmaktadır pek çok yerde insanlar tırnaklarıyla enkaz kazmaktadır.

TV’de izledim, dün bir yaşlı kadın diyordu ki, ‘dikkat edin başınıza bir şey gelirse, devlet yok, bunu bilin’… Bu duruma insanları düşürme hakkı yok bu iktidarın. 20 yıldır deprem vergisi veriyoruz. Bugün içindi her şey. Ne oldu? Deprem vergileri ranta dönüştürüldü.  İmar afları çerçevesinde olan kaç bina yıkıldı biliyor musunuz? Var mı elinizde bir rakam. Bakın, deprem olmasaydı bu hafta vergi yapılandırmasıyla ilgili kanun teklifini görüşecektik. Bilin bakalım, bu teklifte ne vardı? ‘İmar affı’nı vicdansızca el kaldırıp geçirecektiniz bu meclisten. Açık söyleyelim, bugüne kadarki imar aflarında elini kaldırıp oy veren, bu teklifleri hazırlayan, siyasi irade desteği sunan herkes yaşananlardan sorumludur.

Hatırlatalım. 2018 tarihli imar affı kanunu ne yaptı? 31.12.2017 tarihinden önce yapılan tüm yapılara sağlam-çürük olduğuna bakılmaksızın ruhsat verdi. Durum bu. Bunu bu meclis yaptı, bunu sorgulamayacak mıyız?

Gelelim OHAL meselesine. Bu iktidarın elinde yeterince yetki yok mu? Var. Afet bölgesi ilan edildi, o bölgede yapılması gerekenlerle ilgili yeterince yetkiniz yok mu? Var. Peki, OHAL’i niye istiyorsunuz? İnsan soruyor. Neden OHAL’e ihtiyaç var? Çünkü 2016’da ilan edilen OHAL’de yaşananlar nedeniyle bunu soruyoruz. OHAL makamlarının yetkisinin genişletilmesi sonucunu yaratıyor. İktidarın önceki pratiklerine bakarsak bunun afet yönetimi değil tam tersine böylesi bir dönemde halkı baskılamak basını susturmak muhalefeti engellemek gibi sonuçlar çıkaracağı kuvvetle muhtemeldir. 2016 sonrasında yaşananlar bunu göstermiştir. Ayrıca basiretli bir yönetimin Afet yönetimi için OHAL’e de ihtiyacı yoktur.

Çok değil 2016 yılını hatırlayalım. Birbirini takip eden fazlaca hukuksuz uygulamalar devreye sokuldu. Anayasa Mahkemesi de OHAL KHK’larını incelemeyeceğine hükmetti. Tüm bu sebeplerle ilan edilen OHAL’in iktidarın elinde neye dönebileceğini madde madde söylemeye çalışalım.

• OHAL bahanesiyle birbirini takip eden hukuksuz uygulamalar devreye koyulabilir.
• OHAL ilan gerekçesiyle bağdaşmayan kısıtlama kararları alınabilir.
• OHAL ile ilgisi olmayan ve olağan yasalarla düzenlenmesi gereken konuları düzenleyen ve dolayısıyla yasama yetkisinin devri niteliğini taşıyan KHK’lar çıkarılabilir.
• Genel, soyut ve kişilik dışı kurallar içermeyen, kişiselleştirilmiş cezalandırma niteliğinde olan ve bu nedenle yargı yetkisinin devri niteliğini taşıyan KHK’ler çıkarılabilir.  
• Bir OHAL KHK’sinin taşıması gereken niteliklere haiz olmayan KHK’leri yasa haline getirilebilir.

Tüm bu saydıklarımız ihtimal dahilindedir ve OHAL’in uzatılma ihtimali de vardır. Çünkü 2016 yılında ilan edilen OHAL ile birlikte bunların hepsi yapıldı. Bizler bunların hepsini yaşadık. Afet Bölgesi ilanı ile yapamayacağınız hiçbir şey yoktur. Ayrıca Yürütmenin elindeki olağanüstü, mutlak iktidar yetkileri ile de yapamayacağınız hiçbir şey yok. Derdiniz ne? Seçimlere gidiyoruz. Mayıs’ta seçimler yapılacak diye konuşuluyordu. OHAL ilanı ile bununla bir alakası olabilir mi? Bunları düşündürtüyorsunuz. Bu nedenlerle OHAL ilanına karşıyız, doğru ve gerekli bulmuyoruz.

Geç kalındı. Çünkü iktidar hazırlıklı değildi. Böyle bir zihniyete sahip bir iktidar önlem almadı. Mesele bu kadar açık ve net. İktidar beceriksiz davranıyor. Özellikle afet yönetimde. Bunun altını özenle çiziyorum. Deprem meselesi yapılması gereken hiçbir şey yapılmıyor. Önlem zamanında alınmıyor. Neyse ki STK’ler var, Neyse ki halkın kendi çabası fedakarlığı vicdanı ve çalışması var. Neyse ki yerel yönetimler var. STK’lerin ve halkın olağanüstü dayanışması sayesinde. Yürekten teşekkür ediyorum. İyi bu bu insanlar ve dayanışma kültürü yaşıyor. Bu Kocaeli depreminde de çok görüldü. İyi ki bu dayanışma kültürü yaşıyor ve herkes elinin altına sokuyor. Bir an evvel acıların azaltılması ve daha az insan ölmesi için elinden geleni yapıyor. Yüzlerce binlerce TIR o bölgeye gönderildi ve gönderilmeye devam ediyor. Herkese yürekten teşekkür ediyorum. Bunların AFAD eliyle dağıtılması için engeller çıkarıldı. Neyse ki yapılan görüşmeler sonucunda bu engeller kaldırıldı. STK’lerin yerel yönetimler ve halkın gönderdiği halka dağıtılabildi. Bu konuda Sayın Meclis Başkanına çabaları için teşekkür ediyoruz. Aksi takdirde zaten yetersiz olan AFAD’a bırakılmak zorunda kalınsaydı daha büyük bir felaketle karşı karşıya kalınırdı. STK’lerin yurttaşların çabalarından korkmayın, çekinmeyin. Bu zarar değil büyük bir yarar getirir. Bu toplumun birlikte hareket etmesini duygu birliğini artırır. Duyarsızlıktan uzaklaşın ve afet yönetimi ile ilgili bir bakanlık kurulması ve AFAD ile ilgili kuruluşların bütçelerin artırılmasını ve gereken önlemlerin artırılmasını sağlayalım. İstanbul depremi başta olmak üzere birçok deprem gümbür gümbür geliyor. İstanbul önemlidir diye söylüyorum, İstanbul’da yaşanacak bir felaket Türkiye açısından daha zor ve karanlık günler demektir. Eğer bir an evvel gereken adımlar atılmazsa daha zor bir durumla birlikte karşı karşıya kalacağız.

Tekrardan hayatını kaybetmiş yurttaşlara Allah’tan rahmet, ailelerine, halklarımıza başsağlığı diliyorum. Bundan sonraki çalışmalarımızı başarılı bir şekilde sürdürebilir, tedbirleri başarılı bir şekilde alabilirsek bu tür felaketlerin önüne geçilebilir. (HDP.org.tr)

Tags: , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑