..." /> Nasıl demokrasi? | Murat Belge

Makaleler

Published on Ocak 13th, 2023

0

Nasıl demokrasi? | Murat Belge


Aylardan beri şu bildiğimiz muameleyle karşılaşan HDP ayrı aday çıkarmayıp ne yapsaydı? Onu zorla böyle davranmaya iten politikayı onaylayan ve uygulayanlara ne demeliyiz? Asıl sorun onların dar kafalılığından çıkmıyor mu? Asıl sorun “Ben demokratım” diyenlerin demokrasinin gerekleri karşısında korkuları ve hatta isteksizlikleri değil mi?

Türkiye toplumu yıkılan bir imparatorluğun içinden çıkıp biçimlenmiş. “İmparatorluk” dediğimiz yapılar oldukça “heterojen” olur. Türkiye de öyle. Osmanlı’nın son günlerinde başlayıp Cumhuriyet’le devam eden “homojenleşme” girişimleri var ki tarihte leke olarak duruyor. Bundan sonra, böyle olaylar olmamalı. Sorunlarımızı çözmenin medeni yöntemlerini geliştirmeliyiz.

Doğuştan edinilen eski tip bölünmelerden devam edenler var: Sünni-Alevi ayrımı. Hâlâ da etkili. Bu dini bir ayrım. Etnik ayrım da var: Türk-Kürt. Bu, bir süredir, “en” etkili ayrım diyebiliriz. Yarı-modern bölünmeler var: İslami-laik ayrımı ki şimdi, AKP iktidarında, en hayati sorun olarak tepeye tırmandı. “Modern” ayrımlar da eksik değil: ideolojik, siyasi, sınıfsal. 2023 yılında bunlar iyice birikti, şişti, yaklaşan seçim öncesinde “kaynama derecesi”ne ulaştı. Bu da, bildiğimiz “iktidar” ve “Altılı Masa” dediğimiz “muhalefet cephesi”ni karşı karşıya getirdi. Ön planda “popülist İslamcı diktatörlük” projesi ile Altılı Masa’da temsil olunan modern demokrasi projesinin çatışması görünüyor ama toplumda bütün sorunlar birbirine bağlanır, hepsi birbirini etkiler.

“Etnik ayrım” dedik. Bunun “Kürtler” ucunda kendini PKK’dan ayırma mücadelesi veren HDP var. Bugünün “partiler yelpazesi” içinde en “demokratik” taleplerde bulunan parti o (varoluş koşulları böyle olmasını belirliyor). Bildiğimiz gibi, Altılı Masa bu partiyle resmen görüşmüyor, çünkü kendi içinde belirli kesimler buna karşı. Onlara göre HDP, PKK ile bağlarını tamamen koparmamış. Gerekçe bu. Yapılanları yeterli bulmuyorlar.

Bugünün dünyasında, yani “medeni memleketler” dünyasında, sorunları çözmenin yöntemi nedir? “Müzakere”dir. Yöntem budur ama müzakere edecek muhatabı her zaman bulamayabilirsiniz. Bunun başlıca nedeni de taraflardan birinin sorunun çözümünün silahlı bir mücadele sonucunda elde edilecek bir zafere bağlı olduğuna inanmasıdır. O zaman öbür taraf da silaha sarılır ve bu iş böyle devam eder gider. İngilizler’le İrlandalılar, İspanyollar ile bir kısım Basklar yakın zamana kadar dünyanın bu bölgesinde bu olayın bildiğimiz örnekleriydi; ama şimdilerde silaha bağlı olmayan bir çözüme yönelmeyi kabul ettiler. Biz vuruşmaya devam ediyoruz.

Türkiye’deki bu durum birkaç bakımdan vahim. Önce pragmatik konudan başlayalım: HDP’nin “Biz kendi adayımızı çıkarırız” tavrını seçmesi. Malum, bunun önemli sonucu birinci turda sonuç alınmasını neredeyse imkansız hale getirmesi olur. Bu da, ülkenin kaderini belirleyecek seçimde, demokrasiden yana güçler cephesinde ciddi bir zaafa yol açar. Bu bir yenilgi getirirse işin nereye varacağı bilinmez, ama iyi bir yere varmayacağı kesin.

Peki, HDP ne yapmalıydı? HDP muhalefet cephesine alınmamayı sindirdi. Ama şu kadar milyon oy almış bir Kürt partisi olarak “Bizimle bir görüşün” dedi. Görüşmediler. HDP aleyhine AKP’nin pişirip hazırladığı kumpaslara “eyvallah” dediler ve bunun sonucunda dokunulmazlıklar kaldırıldı, insanlar (siyasi önderler) hapse girdi. Neredeyse bütün seçilmiş belediye başkanlarının yerine “kayyum” getirildi; bu başkanlardan da hapse girenleri var. Altılı Masa yeterince ses çıkarmadı. Böyle daha epey sayıp dökebiliriz.

Bu bana ikinci “vahim” durumu düşündürüyor: “Demokrasi Cephesi” olarak ortaya çıkan grubun demokrasiyle ilişiğinin sınırlılığı. AKP’nin ve Erdoğan’ın “Siz PKK ile aynı saftasınız” safsatasından korkup HDP ile görüşmeyi reddetmeleri ya da korktukları için değil kendileri de aynı şekilde düşündükleri için görüşmemeleri.

Öyle ya da böyle “Siz Kürtler’le aynı saftasınız” şantajını Türkiye toplumunda Kürt olmayan geniş kesimin doğru bulacağı endişesi var bu işin ucunda. Altılı Masa’nın bu tespiti ve teşhisi doğruysa en beteri bu. Toplum da böyle düşünüyorsa biz nasıl Kürtler’le birlikte yaşayacağız? Barışa nasıl ve ne zaman ulaşacağız? Böyle bir ayrımcılığın toplum içinde köklendiği kanısında değilim. Ama toplum içinde bunun hiçbir yeri olmadığı kanısında da değilim. Böyle düşünen ve hissedenler var.

AKP ve Tayyip Erdoğan’ın bir seçim daha kazanmasının sonuçları her ne olacaksa, Kürtler bunlara karşı “bağışıklık” kazanmış değiller. Dolayısıyla HDP’nin de seçim sonucunu ciddi şekilde tehlikeye atacak davranışlardan sakınmak için elinden geleni yapacağını tahmin ediyorum. Öte yandan, Altılı Masa içinde HDP ile görüşmeyi doğru ve gerekli bulanlar olduğunu biliyoruz. Hele “aday” sorunu bir çözüme vardığında, o adayın HDP ile görüşmekten kaçınmayacağını kuvvetle tahmin ediyorum.

(Burada bir parantez açayım: “Ayrı Aday” çıkarmanın zaaf getireceğine ve bu nedenle HDP ile görüşmek gerektiğine inananlar var. Bu, HDP için ve genel olarak Kürtler için çok memnuniyet verici bir şey değil, çünkü sonuç olarak “jeopolitik”; oysa Kürtler ve Türkler bir arada yaşayacaklarsa seçim sonucu için değil, birbirlerini anladıkları ve sevdikleri için bunu yapacak, yapabilecekler.)

Böylesine kritik bir konjonktür içinde bütün ilgili tarafların rasyonel ve sorumlu tavır takınacağına inanıyorum -inanmak istiyorum. Gelen seçimin sonucu demokrasi açısından hüsran olursa, “İşte, HDP ayrı aday çıkardı, onun için böyle oldu” falan türünden açıklamalar durumu gerçekten açıklamaz. Öyle bir sonuç (ve tersi, yani demokrasinin kazandığı seçim için de aynı şey geçerli) çıktığında bunun sorumlusu herkestir; biri suçu öbürüne atarak bu işin içinden çıkılmaz. Aylardan beri şu bildiğimiz muameleyle karşılaşan HDP ayrı aday çıkarmayıp ne yapsaydı? Onu zorla böyle davranmaya iten politikayı onaylayan ve uygulayanlara ne demeliyiz? Asıl sorun onların dar kafalılığından çıkmıyor mu? Asıl sorun “Ben demokratım” diyenlerin demokrasinin gerekleri karşısında korkuları ve hatta isteksizlikleri değil mi?


Murat Belge kimdir?
16 Mart 1943’te Ankara’da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969’da İngiltere’deki Sussex Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980’de doçent oldu.Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964’ten itibaren Yeni DergiPapirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970’te Halkın Dostları Dergisi‘nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974’te üniversiteye döndü. 1975’te Birikim dergisini kurdu. 1981’de YÖK’ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983’te İletişim Yayınları’nı kurdu, 1984’te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980’lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991’de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997’de profesör oldu; 1995’ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın DostlarıBirikimYeni DergiYeni GündemMilliyet SanatPapirüs dergilerinde ve CumhuriyetDemokratMilliyetRadikalTaraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.Kitapları– Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)- The Blue Cruise (Boyut, 1991)- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)- Boğaziçi’nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)- Genesis: “Büyük Ulusal Anlatı” ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)- Sadık Özben’in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)- Step ve Bozkır – Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)– Şairaneden Şiirsele / Türkiye’de Modern Şiir (İletişim, 2018)- “Siz isterseniz…” – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)Çevirileri– Hegel Üstüne: W.T. Stace- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens- Döşeğimde Ölürken, Ağustos IşığıAyı: William Faulkner- DublinlilerSanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce- Arabadakiler, Patrick White- 1844 Elyazmaları: Karl Marx- Bir Zamanlar Europa’daLeylak ve Bayrak: John Berger- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman- Yazıcı Bartleby: Herman Melville- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

Murat Belge – T24 – 13.01.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑