Makaleler

Published on Mayıs 24th, 2023

0

Millet İttifakı’na da, Cumhur İttifakı’na da oy yok! | İbrahim Okçuoğlu


Burjuvazinin ideolojik çöplüğünde deşinenler,
avadanlığında siyasi malzeme arayanlar!

Uluslararası ilişkilerle doğrudan bağlamından dolayı da bu seçim ve sonuçları üzerine tartışmalar sürüp gideceğe benzemektedir. Umarım ki, bu yönlü değerlendirmeler de bu seçimin Türkiye toplumunda oynadığı siyasi rolün analizinin bir parçası olur.

Seçim ve ittifaklaşmalar konusunda lafın bittiği yere çoktan gelindi. Ancak, seçimin 14 Mayıs’ta sonuçlanmaması ve 2. turun kaçınılmaz olması, bu seçimin ideolojik duruş bakımından önemini bir kez daha gündemleştirmiştir.

Kimin ne dediği ve niçin iktidar olmak istediği konusunda burjuvazinin kendisinde bir kafa karışıklığı yok, ancak “sol”da kafa karışıklığı diz boyu. Bu seçim, örneğin faşizm, parlamentarizm, pragmatizm, devrim, sınıf, sınıf uzlaşmacılığı, ideoloji vb. birtakım temel kavramların nasıl sığ anlaşıldığını bir kez daha göstermiştir.

Sonuç mu? Bazıları gelmekte olan, kurumlaşmamış faşizmi Millet İttifakı’nı (Mİ) destekleyerek, onun kazanmasını sağlayarak önlemeye çalışmak isterken, bazılarına göre Mİ, Cumhur İttifakı’na (Cİ) göre “ehvenişer”dir, desteklenmelidir.

Seçim çalışmaları bazılarının parlamentarizmi, sınıf mücadelesinin, düzeni değiştirmenin tek yolu olarak gördüğünü ortaya koymuştur. Farklı yaklaşımları çoğalttığınızda aslında ortada bir “sol”un olmadığını, çok “sol”un olduğunu görürsünüz…

Sonuçta Mİ, eski düzeni restore etmek, Cİ de yeni Türkiye’yi diktatörün düşüncesine göre kurmak amacıyla sandıkta kozlarını paylaştılar. Seçimin parlamento ayağını Cİ kazanırken Cumhurbaşkanlığı ayağında sonuç alınamadığı için 2. tur kaçınılmaz oldu.

Kimin ne istediği konusunda kuşku duyulmamalı

Cumhur İttifakı:

Diktatör, seçimi kazanırsa “müesses nizam”ını kuracağını açıklıyor. Kazanamazsam “eserlerim” yıkılacak, eski Türkiye yeniden kurulacak, diyor. Vaat ettiği Türkiye, tam kurumlaştıramadığı Hitler-vari “Führer-faşizmi”dir: Sermayeyi tek elde bütünleştirmek; ekonomiden toplumsal yaşamın her alanında (eğitim, spor, medya, kültür, etnik bütünlük vs) tam bir kontrol ve baskı sistemi oluşturmak, kurmak istediği “müesses nizam”ın temelini oluşturmaktadır. Diktatör, AKP devletleşti dediğimiz süreci tamamlamayı ve parti-devlet bütünlüğünü sağlamayı amaçlıyor. Her türden muhalefeti (partiler, sendikalar, demokratik kurumlar, sermaye birlikleri vs.) sistematik olarak tepelemek, hizaya getirmek, sistemle aynılaştırmak, olmuyorsa yok etmek “Erdoğan-faşizmi”nin özellikleri olacaktır.

Diktatör, halkımıza güzel, mutlu gelecek vaat etmiyor, “mutlu gelecek” için savaşmak zorundayız diyor. Bu nedenle askeri-sanayi kompleksini; silahlanmayı yoğun bir şekilde teşvik ediyor.

Cumhur İttifakı için “ulusal güvenlik” mevcut çelişkilerden dolayı görünüşte ABD/NATO’ya karşı geliştirilmiş bir güvenlik anlayışıdır. Bu anlayış yarın başka güçlere (örneğin, Rusya) karşı da geliştirilebilir. Yani Türk burjuvazisinin “ulusal güvenlik” konsepti yayılmacılığın, emperyalist politikanın, silahlanmanın bir kılıfıdır.

Aslında bu “ulusal güvenlik” meselesi seçimde cepheleşmenin temel bir nedenidir; bu konuda karşı devrimin her iki cephesi arasında derin bir çelişki vardır; Millet İttifakı tamamen, sorgusuz sualsiz ABD/AB/NATO’ya teslimiyet derken, Cumhur İttifakı “ulusal güvenliği” Türk sermayesinin çıkarlarına göre örgütlemekten yanadır.

Bu nedenle Cumhur İttifakı, toplumu ve ekonomiyi diktatörün büyük savaşına, ilhak ve işgallerine hazırlayacak olan güçtür.

Millet İttifakı:

Kılıçdaroğlu önderliğinde Millet İttifakı da açık konuşuyor. Batı’yla ilişkileri ve Türkiye’yi restore edeceğiz, yeniden düzenleyeceğiz diyor. Bu ne demek? Artık ağırlıkta veya yönsel olarak çelişkiye dönüşmüş ABD/AB/NATO ile Türkiye ilişkilerini eskiden olduğu gibi “dostça” ilişkilere dönüştüreceğiz deniyor. Bunu gerçekleştirebilmek için Türkiye’de eski müesses nizamın yeniden kurulması gerekir ve bunu kuracağız deniyor. Ancak burada bir sorun var. Uluslararası güçler dengesindeki değişime bağlı olarak ABD/AB/NATO’nun bugün istediği Türkiye, Millet İttifakı’nın yeniden inşa etmek istediği eski Türkiye, eski müesses nizam olmayabilir. Kesinlikle olmayacaktır da.

Bu durumda seçimi kazanması halinde Millet İttifakı, Türkiye’nin eski müesses nizamını değil de, doğrudan Amerikan jeopolitikasına hizmet edecek ve onun belirlediği çerçeveden bir daha çıkamayacak yeni bir müesses nizamı inşa etmek zorunda kalabilir. Dünkü Türkiye, Amerikan emperyalizminin dünkü jeopolitikasına hizmet ediyordu. Şimdiki Türkiye de Amerikan emperyalizminin şimdiki jeopolitikasına hizmet etmek zorundadır…

Millet İttifakı’ndan medet umanlar böyle bir gelecekle karşı karşıya kalacaklarını unutmamalılar…

Emek ve Özgürlük İttifakı:

Bileşenleri Millet İttifakı’nı destekleme-desteklememe bağlamında farklı hareket ettiği için ne umut bağlanan bir Üçüncü Cephe kurulabildi ne de EÖİ gerçeklik oldu. Bileşenlerinin bir kısmı (çoğunluğu) Millet İttifakı’nın kuyruğuna takıldı. Geriye kalan kısmı da ilkeli, devrimci bir tutum alarak Millet İttifakı’nı desteklemeyeceklerini açıkladı. Örneğin ESP seçimlere ilişkin tutum açıklamasında diğer şeylerin yanı sıra “ne Erdoğan ne de Kılıçdaroğlu halklarımız için bir seçenek değildir”der. Sonuçta her ikisine de oy yok derİttifaklarla ilgili olarak (bkz.:http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2023/04/arafda-bekleyis-ve-2023-secimleri.html#more)

*

Rubicon ırmağı geçildi, artık geriye dönüş yok! 17 Mayıs tarihli tweet’inde E. Kürkçü Rubicon ırmağını geçmiş: “Ara yol, ara çözüm, kenardan yürümek artık mümkün değil. İkinci turda Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermemek Tayyip Erdoğan’a oy vermek demektir.” Şüphesiz Kürkçü yalnız değil; Kılıçdaroğlu’nun kılıcını kapıp Rubicon nehrini Sezar gibi geçmeye çalışan çok ‘’solcu’’ var bu memlekette! Aslında Kharon’un kayığına binip Akheron nehrinin karşı kıyısına geçmeye çalışan İlahi Komedya’daki ruhlar gibiler hepsi de…

Öyle bir seçim ki, “sol”a ve devrimcilere de “kötünün içinde iyi” olanı aratıyor.

Öyle bir seçim ki, bir devrimciyi, bir anti-faşisti Mİ gelir faşizm gideri, mücadele imkanları çoğalırı düşünmeye zorluyor.

Öyle bir seçim ki, faşizme karşı mücadeleyi parçalıyor, zayıflatıyor.

Öyle bir seçim ki, işçi sınıfı ve emekçileri “faşizmler” arasında tercih yapmaya zorluyor.

Öyle bir seçim ki, seçmeni ya “o” ya “o”; yani ya Cİ ve dolayısıyla “tek adam faşizmi” veya da Mİ ve dolayısıyla MGK-faşizmi arasında tercih yapmaya, alternatifsiz kalmaya zorluyor.

Bu seçim, tek adam faşizmi ve restorasyoncu faşizm arasında ehvenişer olanı seçelim seçimidir.

Öyle bir seçim ki, memleketin ve de dünyanın yarısı bir oldu, ama Kılıçdaroğlu’ndan bir önder çıkartamadı.

Hakkını yemeyelim. Bizdeki “sol”, “sol”dan başka her şeye benzeyen bir “sol”dur. Yoksa değil mi?Diktatör, Cİ karşısında duramadınız, Mİ-Cİ arasındaki iktidar savaşında taraf oldunuz, sermayenin Amerikancı, AB’ci kanadının çıkarlarını sahiplendiniz. Bunlar da kimmiş diye sağınıza solunuza bakmanıza gerek yok. Diktatöre karşı Kılıçdaroğlu’nu tek alternatif olarak göstermek başka ne anlama gelebilir? İşçi sınıfı ve emekçilerin sınıfsal çıkarlarını burjuvazinin Amerikancı, AB’ci kanadı lehine kullananlar, ayaklar altına alanlar sizler değil misiniz?

Bu toprakların geleceği, işçi sınıfı ve emekçiler sizi ancak Mİ yanlısı olmak kadar ilgilendirdi.

Sorumlusunuz; sadece doğruları bilmek isteyen proletarya ve emekçilere, bu seçim vesilesiyle devrimci mücadeleyi, devrimi değil Mİ’yi, parlamentoyu alternatif olarak sundunuz. Bunun için sorumlusunuz…

Karşı devrimin bu iki cephesinden hangisi kazanırsa kazansın, kaybedenler işçi sınıfı ve emekçiler olacaktır. Ancak, sizler burjuvazinin ideolojik ve maddi avadanlığında deşinmeye devam edeceksiniz. O avadanlıkta başka ne var? Koltuk (mevki) var. Mali imkanlar var. Tasfiyecilik; burjuvaziye teslimiyet var. Düzene karşı mücadele yok; burjuvazinin sınırlarını belirlediği tepineceğiniz bir saha var. Batı burjuvazisinin; ABD’ci, AB’ci sermayenin sunduğu birtakım kırıntılara teslim oldunuz.

Bu seçimin dünya jeopolitikasındaki önemini görmek istemediniz. Bu nedenle jeopolitik baskılamaya boyun eğdiniz ve eğeceksiniz.

Diktatör, seçim malzemesi olacak ne varsa hepsini elinizden aldı: Ekonomik kriz var, Erdoğan boyun eğer gider dediniz. Bırakalım krizin varlığını bir kenara, fahiş fiyat artışları, enflasyon, Erdoğan’ın ücretlere zam yapmasıyla seçim malzemesi olmaktan çıktı.

Deprem götürür, devlet yok dediniz. Tam tersi olmadı mı? Diktatör aldığı tedbirlerle depremi kendi lehine seçim malzemesine dönüştürdü.

Bu coğrafya tarihinde görülmüş en kapsamlı, en büyük ve doğrudan ideolojik olan “evet, ama yetmez”cilik bu seçim döneminde yaşandı. Buna ne kadar ortak olduk veya olunduğu üzerine iyi düşünülmeli.

Sonuç: Gelecek pazar günü akla kara ortaya çıkacak. Bölge politikalarının seyri, şekillenmesi adeta durdu. Tahıl anlaşması dışında bölgemiz bağlamında uluslararası ilişkilerin seyri bu seçimin sonuçlanmasına takıldı dersek abartmış olmayız. Gerçekten de ABD’si, AB’si, Rusya’sı, Çin’i, İran’ı, kısmen Arap dünyası, Suriye politikası, Rojava, seçimin sonucunu bekler durumda.

Cİ, istediği gibi olmasa da (nitelikli çoğunluk) parlamentoda çoğunluğu elde etti. Şimdi sıra ya “o” ya “o” seçimine geldi. Taraflar sıraya girdi. Ya ABD’den, AB’den yanasın veya da değilsin…

Buyurun seçin…

Burjuvazinin ideolojik avadanlığında hiç de yabancı değilsiniz. Aradığınızı “eşinerek”, “deşinerek” buldunuz. Ama son kozunuz da işe yaramadı; Kılıçdaroğlu’nu değil, Mİ’yi destekliyoruz deme dönemi geride kaldı. Ya Kılıçdaroğlu veya da Erdoğan. Üçüncü bir alternatifiniz yok. 2. turda, Cumhurbaşkanı seçiminde diktatör, sığır çobanının stres atmak için camız (manda) dövdüğü gibi Kılıçdaroğlu’nu döve döve minder dışına atacaktır. Buna her türlü hile ve yöntem dahildir.

Yaşasın kurumsal faşizmin temsilcisi Kılıçdaroğlu!

Kahrolsun “tek adam faşizminin” temsilcisi Erdoğan!

İkisinden birine “yetmez ama evet” diyeceksiniz.

Burjuvazinin her iki kanadına da hayır demek, her ikisine de oy yok demek; devrimden sınıf mücadelesinden bahsetmek; bu seçim gerçekliğini açıklamak, proletarya ve emekçi kitleleri aydınlatmak, programatik bir manifesto ile karşı devrimin bu iki cephesi karşısına dikilmek bugün yapılması gerekendir.

Şimdi ne olacak? Daha doğrusu Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ne olacak? Sınırlara dayanmış jeopolitik fırtına bizi bekliyor. Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Türk Boğazlarında, Karadeniz’de, Güney Kafkasya’da, Suriye ve Rojava’da suskunluk faza sürmeyecektir. Bakalım Türk burjuvazisi hangi silahını kime karşı nasıl çekecek ve bu it dalaşında nerede duracaksınız.


İbrahim Okçuoğlu – ibrahimokcuoglu.blogspot.com -23.05.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑