Makaleler

Published on Mart 16th, 2023

0

Liberalizm ve kadın: Kadın özgürleşmedikçe, toplum özgürleşemez! | Gül Güzel


Kadının aklı ve yüreği yazıya ve söze değince yaşadığı zamanın ruhunu anlatır. Öteki olarak tanımlanmaya yazgılı olmaktan kurtulmak için kendimiz kendimizi tanımlamayız. Feminizmi en eski sömürgenin isyanı olarak anlaşılmalı ki, demokrasini günümüzde emeğin özgürleşmesi tarihi olmasını başaralım. Kadının içinde yer almadığı hiç bir başkaldırı mücadelesi başarıya ulaşamaz. Bu yüzden de Feminizmin sisteme karşı radikal bir hareket olması ve liberalizmin etkilerinden kurtulması gerekiyor. Bu gereksimi de temelini Rojava’da atan Jinoloji bilimi tamamlayacaktır.

An itibariyle, kadın konusunda özellikle Rojava’da 2015 Kadın Devrimi süreciyle gelişen olayları ve gıyaben de olsa bu devrimi kabullenmek zorunda kalan başta dini mercileri izlemek oldukça sevindirici. Özellikle Katolik ve Protestan kilise yetkililerinin Rahibeleri, Rahipler eşitliğinde yetkileştirme hedefleri iki asrın devrimi niteliğinde. Hedeflerin bu konudaki gerçek gelişmelerini tabii ki, büyük bir heyecan ile yine biz kadınlar izleyeceğiz ama bir iki asır daha bekleyerek değil; hemen şimdi!!!onun için çokça işlediğim kadın konusuna 8 Mart’tan dolayı yeniden değinmek istiyorum.

Kadınlar, kadın sorunu ve hakları için yüzyıllardır mücadele ederken, karşıt cins de bu hakları inkar etme mücadelesine bütün hile ve gücüyle devam ediyor(!) Bir çok mücadeleyi birarada yürüten kadın, bu yüzden de her yerde imha ve katliamlara uğradı-uğruyor. Ancak, gelinen aşamada hala kadınlar mücadelesini verdiği haklarının karşılığını maddi ve de manevi kazanmış değil. Bu yıl 112. yıl kutlamaları yapılan, 8 Mart dünya emekçi kadınlar günleri de, hala istenilen seviyeye gelinmediğini gösterir nitelikteydi. Bazı kesimlerde heyecan üst düzeyde gezerken, bazı karşıt sistemlerin de bu heyecanı azaltmak için sisnsi siyasetlerini de izlemek mümkün. Yaklaşık 40 yıla yakın süreden beri özgürlük, eşitlik mücadelesi veren Kürt kadının kazanımları ve örgütlülüğü,’’Jin Jiyan Azadi’’ile örnek alınarak, evrensel düzeyde yapılmaya çalışılıyor olsa da…

Rojava’da filizlenen Kürt Kadın Mücadelesi, kadın hakkı, hukuku ve onuru üzerine inşaa edilerek, sosyolojik/ökolojik toplumsal bir hayatı hedef alanı olarak savunan bir mücadele şekli. Partriarkal sistemin tek kutuplu hale gelen, eril düzenini sarsarak, adaletli eşit haklı bir yaşam için mücadele veriyor. Bu mücadele Modern kapitalist liberalizmin ve nasyonal ırkçılığın kirli oyunlarını red ederek, sosyal toplumda birlikteliği yakalayıp, özgürlüğü kendine hedef alıyor.Ve bu doğrultuda da, kısa zamanda inanılmaz büyük kazanımlar elde etti.

Günümüz şartlarında genel bir bakış ile ABD ve AB de asırlardır verilen kadın eşit haklar mücadelesi, hala gereken ilerlemeyi kaydetmiş değil. Devlet ve inanç kurum sistemlerinin kadına karşı sömürü aygıtı haline gelerek, modern kapitalizm ve de inanç aygıtıyla kadını ve dolayısı ile halkı yoksullaştırarak, düşürülmesine hala neden oluyor. Toplum ve dolayısı ile kadın açlık, yolsullukla mecburilere getirilerek, kırılmalara maruz bırakılıyor. Daha vahimi ise, bu iktidar ve sistemler tarafından kadın bedeninden beslenme doğallaştırılarak, Kapitalizmin ve endüstrinin kurbanı haline getirilmeye devam ediliyor. Kadın bedeninin tüketilmesine modernizm adı verildi. Modern kapitalizmde, demokrasi adı altında, kadın onurunun düşürülüp, kırılması gerçekleşti.

Kendini özgür sanıp, sömürülen bu ülkelerdeki kadınlar da hala bunun farkında bile değil ve sömürülmeye devam ediliyorlar. Yüksek düzey akademisyen kadınlar bile, bunu ya hala bilmiyor, veya bile bile kabulleniyor. 2021 yılı verilerine göre, Avrupa genelinde, kadınlar,  erkek meslektaşlarına göre %13, Almanya’da ise %18 daha az ücret almışlar. Ama bu kadar sömürü realitesi dahi, Avrupalı kadınları sokaklara dökmeye yetmiyor. Çünkü bu farklı eşitsizlik, kadın tarafından doğru algılanmıyor. Dolayısıyla gereken karşıt mücadele geliştirilmiyor.

Bu seneki Mart ayı hareketliliği de, 8 martın 112. yıl aktivelerinden kaynaklı gelşti. Seneye büyük bir ihtimalle bu kadarını da göremiyeceğiz. Çünkü, liberalizmin sinsi ve ince politikası sonucu kadın bireyselleştirilip, yanlızlaştırıldı. Daha çok para kazanmak, daha çok lüx bir yaşam sürmek için onur, gurur, toplum… gibi kavramlara yabancılaştırıldı. Emek vermeden çok para kazanma yollarını ve bu uğurda bedenini paramparça etmekten çekinmedi. Manken ve benzeri mesleklerde inanılmaz kırımlara isteyerek katlandı/katlanıyor. Bedenini pervasızca deşifre etme, kullanıma sergilemesi konusunda rahatsız olmadı. Bu da, sürü toplum yaratma, haklarını, ahlakını farkında olmadan, bilinçsiz olarak harcamasına neden oldu. Bu yüzden kaybeden birey doğrultusunda, oluşamayan toplum, kollektif hakların oluşturulmaması ve hakların ihlal edilmesine neden olan sistemin güçlenmesi sağlandı.  

Avrupalı kadının ruhu köreltilerek fuhuşu meslek olarak kabul edecek duruma getirildi. Kadın vücudunu satarak, para kazanmaktan onur ve keyf alacak seviyeye düşürüldü. Böylece toplum kirletilebileceği en üst safhaya getirildi. Avrupa birliği ülkelerin sınırları genişletildikçe, bu durum daha vahim olmaya başladı. Yapılan düzenlemelere göre, Doğu Avrupa ülkelerinden gelen kadınlar bilhassa bu konuda büyük bir kırım yaşıyor. Avrupa birliği ülkelerinden Almanya’ya gelen herkes, 6 ay içinde iş bulmazsa ülkesine dönmek zorunda. Ancak iş yeri açıp, vergi ödeyenler burada kalabiliyorlar. Ama, bu ülkelerden gelen kadınların bir mesleği veya herhangi bir iş yerini açacak parası zaten olmuyor. Tek varlığı ise bedeni. Bu da bilinen bir şey. Onun için kadın fuhuş evi açıp, işveren kategorisine geçtiği zaman, Almanya’da istediği kadar kalabiliyor. Bunu duyup, öğrenen doğu Avrupalı kadınlar, Almanya’ya gelip, bu işi meslek haline getiriyorlar. Bu durum mümkün olduğu kadar, kamuoyundan gizlenmeye çalışılıyor. Şimdiye kadar basın ve medyada da kimse bu konuda  cesaret edip, en ufak bir haber dahi yapamadı. Çünkü bu kadınların sırtında beslenen bir çok parazitler (!) var.

Bu durumu bilen bir kaç kadın örgütü, çok cılız da olsa mücadele veriyor. Ama şimdiye kadar bu konuda elde edilmiş mutlak bir başarıdan bahsetmek maalesef mümkün değil. Çünkü Avrupa birliğinin bu konudaki yasaları, bu kadınların düşürülerek, kırılmalarını uygulamaya devam ediyor. Modern kapitalizmin yalnızlaştırıp, bireyselleştirdiği kadın, hangi geleceği kendine yarattığını anlamadan, ilerdeki süreç içinde de, daha çok kırılmaya devam edecek gibi görünüyor. Eğer bu konuda, kadın örgütleri en kısa zamanda  ciddi çalışmalar başlatmazlarsa, durumun daha da vahim boyutlara ulaşması kaçınılmaz olacak.

Bu anlamda, kadının eşitlik ve özgürlüğü mücadelesine devam etmek gerekliliği elzemdir ve, ‘’Savaşan özgürleşir, Özgürleşen güzelleşir, Güzelleşen sevilir’’ diyerek nokta bırakalım. Ancak bu güzelliğin erkeklere çekici görünmekle ilgisi yoktur. Kültürel ve etik değerlerle eşanlamlı kavramsallaştırılmalı.

Not: Bu yazımı 16 Mart’ta yazmış olmamdan dolayı, 1988 yılında Halepçe’de kimyasal elma kokusuyla zehirleyerek öldürülen 43 bin 753 Kürde atfediyorum.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 16.03.2023

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑