Makaleler

Published on Temmuz 9th, 2022

0

Kadın kadının yurdudur… | Hülya Onur


…Almanya Alevi Kadınlar Birliği (AAKB)’nin yaptığı genel kurul sonrası  yaşananlardan dolayı bir kaç şey yazmayı gerekli gördüm…

Aslında bu makalenin gündemini farklı konu/ lara ayırmıştım. Biraz da sağlık sorunlarından dolayı gecikme  de yaşadı. Fakat takip edebildiğim kadarıyla ,gecikmeli de olsa- ki kadınların karma kurumlarda yaşadıkları sorun ne yazık ki önümüzdeki süreçlerde de var olmaya maalesef  devam edeceğinden aslında gecikmeden bahsetmek yerine, sorunu gündemleştirmeye dair gecikmeden bahsetmek daha yerinde olur- beni oldukça rahatsız eden gelişmeler olunca, soruna sessiz kalmayı bir kadın aktivist olarak doğru bulmadığımdan, yazmazsam yanlışa eyvallah demiş, görmezden gelmiş olacağımdan, yazının gündemini değiştirip, Almanya Alevi Kadınlar Birliği (AAKB)’nin yaptığı genel kurul sonrası  yaşananlardan dolayı bir kaç şey yazmayı gerekli gördüm. 

Her şeyden önce hep söylediğim bir sözü tekrar ederek başlamak isterim. Kadın kadının yurdu olmadığı sürece erk’ek her yerde ‘kurt’luk yapmaya devam edecektir. Çünkü içinde yaşadığımız sistemin çarkı erkekten yana dönüyor. Bu sadece Alevi kurumlarında değil, adına demokratik kitle örgütleri dediğimiz karma kurumlar da  önemli oranda  bundan muzdaribtir.  Bunu da en iyi şekilde kadını kadının kurdu yapmaya çalışarak yerine getirme gibi bir hünerleri de vardır. 

Ne yazık ki daha önceki sürecin bir devamı olarak da değerlendirebileceğimiz son gelişmelerde bunu ne yazık ki yine gördük ve kamuoyunda paylaşılan açıklamalarla yaşamış da olduk. 

AAKB’nin Mayıs ayında yapılan seçimli genel kurulu sonrası yaşananlar, pandemi öncesi yapılan son genel kurulunda yaşananları tekrar hatırlattı bana…Ondan da öncesi Hessen bölgesinde yaptığımız kadın çalışmaları sürecinde arka planında yine erkeklerin olduğu ama öne kadınların sürüldüğü  kadını kadınlar aracılığıyla teşhir etme sürecini de hatırlattı bana… Demek ki ne Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF)’de ne de AAKB özgülünde kadına bakış açısında, kadın çalışmalarının özgünlüğü, özerkliği noktasında, kadın kadının yurdu olmalıdır doğrusunda fazla bir ilerleme olmadığı gibi, var olan sorunların dünden bugüne evrilmesinin nedenlerine de ciddi çözümler üretme yaklaşımı sergilenmediği için dünün yanlışı bugün yine tekrar etti, ettirildi. 

Can söylemi bir kenara atıldığı gibi, 72 millete aynı nazarda bakarız doğrusunun özellikle AABF özgülünde yeri geldiğinde, çok da bir anlam ifade etmediği de kendini gösterdi. 72 millete aynı nazarda bakılmadığını faaliyet yürüttüğüm geçmiş süreçte ne yazık ki bir fiil yaşayanlardan, tecrübe edinenlerden biri de bendim. Devrimci ve kadın hak ve özgürlükleri mücadelesinde gücü oranında emek sarf eden birisi olarak hiç bir yerde karşılaşmadığım, yaşamadığım ayrımcılığı ve teşhir girişimlerini bu çalışmalar içinde yaşadığımı hatırlatmak isterim. Ki, saldıranların ya da arka planda teşhir kampanyasının öznelerinin bir bölümü Alevi kurumu içinde yıllardır çalışma yürütenler olurken, bir bölümü de sözüm ona kendilerine devrimci diyen ve bu kurumlar içinde ‘çalışma’ yürütenlerdi de.. Ama teşhiri yaptırdıkları kişiler ise acıdır fakat kadınlardı. 

Ama sorun bu da değil. Bu tür şeyler ne yazık ki zaman zaman karşılaşılan sorunlar- saldırılar- olabiliyor. Doğruların karşısına her yerde eğriler de çıkabiliyor.  Devrimcilik zor zanaattır. Zoru seçmek güzel günlere  giden yolda bir onurdur. Önemli olan bu tür istenilmeyen ve kamuoyunun hoş karşılamadığı ya da genelde  taraf olmaya itildiği – zorlandığı  böylesi durumlarda doğru tavra sahip olabilmek, özellikle de ‘kadın kadının kurdudur’ yanlışına karşı, kadın dayanışmasını, paylaşımını örebilmek, kadın dilini, rengini kadından kadına taşırken, cins bilincini erkek şovenizmine karşı her gün daha da ileri taşıyarak ortak- karma kurumlarda da buna karşı mücadeleyi sürdürebilmektir. Kadın örgütlerinin böylesi durumlarda birbirlerine ve hedef alınan kadınlara sahip çıkabilmesidir. İşte bu noktada demokratik kitle örgütlerinde  ve hatta kadın kurumlarında daha çok yol alınması gerektiği gerçeği karşımıza çıkıyor. 

Asıl konumuza gelecek olursak;

Ama konuya dair belki de en önemli noktalardan birisi, genel kurulun iradesiyle yönetime seçilmiş ve en çok oy alan bir kadın olarak  yönetim kurulu başkanı olan bir kadına AABF başkanı sıfatıyla bir erkek yöneticinin  “Aldığın oylar benim nezdimde yeterli değildir. Burada yeriniz yok.” diyerek AABF GYK toplantısından çıkmaya zorlaması ve sonrasında alınmaması, hem genel kurulun iradesine, hem yönetim kurulunun iradesine ve hem de kadın arkadaşın şahsına yönelik bir ‘tek adam tavrı cesareti’ ni gösterebilmesi ciddi bir problemdir. Bu sadece o kadın arkadaşa yapılmış bir ötekileştirme, hakaret, tanımama, iradesini hiçe sayma değil aynı zamanda alevi kurumlarında büyük bir emek sahibi olan kadınlara yönelik yapılan bir ötekileştirmedir de. 

Yine aynı şekilde, belki de daha vahimi genel kurulda seçilen AAKB yönetim üyesi diğer kadınların, erkek/ler üzerinden yapılan kadın arkadaşlara yönelik bu haksızlıklara sessiz kalmaları, hatta ‘değişikliği’ genel kurul iradesini hiçe sayarak bir fiil kendilerinin yapması daha da vahim ve kadın dayanışmasını, sahiplenmesini ve birlikteliğini bölen, parçalayan bir durumdur. AAKB 1. ve 2. başkanına yapılan ve yaşatılanlar yarın bu arkadaşların da başına  gelme olasılığını da arttırıyor. Çünkü bu sadece gelip geçici bir durumdan öte yanlış düşüncenin pratikteki yanlış tezahürüdür. Üstüne gidilmez, mücadele edilmezse kalıcılaşır, kadınları silikleştirir, her şeyden önce kadın dayanışmasını parçalar, kadın örgütünü AABF’na endeksli bir yapı ve erkeğin iki dudağı arasında alınan kararlara bağımlı bir ‘örgüt ‘ haline getirir. Görünen o ki, yaşanan sürecin her ne kadar geriye dönük çözülmemiş sorunlarla alakası olsa da, diğer yanıyla AABF’nin AAKB üzerinde örgütsel hiyerarşiden kaynaklı ‘hak tasarrufu ‘ olmasından da kaynaklı olduğu görülmektedir. 

Dolayısıyla eğer durum böyleyse, ki biz kadının beyanı esastır, tersini ispat etmek erkeğe aittir doğrumuzu da hatırlatarak,  AABF başkanının bu  beyana karşı kamuoyuna açıklama yapması, doğruysa tavrından dolayı özeleştiri vermesi, Aleviliğin kuralları gereği de kendini dara çekmesi gerekmektedir. Kadınlar olarak buna hakkımız olduğunu düşünüyoruz. 

AABF sadece Alevilerin inançsal temelde hak ve özgürlüklerini kendine yol eden bir kurum değil, aynı zaman da bileşenleri arasında kadınların yoğun olduğu, ırkçılığa, sömürüye, zulme, baskıya, faşizme karşı da duruşu olan bir demokratik kitle örgütüdür de. Böyle düşünüldüğünde bileşeni olan AAKB’nin iç işlerliğine, yönetimine kimlerin geleceğine ya da gelmeyeceğine karar verme yetkisini kendinde bulması da anti demokratik bir tutumdur. Demokrasi mücadelesinin en önemli ayaklarından biri olan kadın mücadelesinin önemli bileşenlerinden olan AAKB üzerinde imtiyaz sahibi olduğunu varsayarak hareket etmek, o kuruma ve kadınlara yönelik örgütsel şiddettir de.

Nedeni ne olursa olsun, hiç bir kurumun ,kurum başkanının başka bir kuruma ister bileşeni, ister kendine yatay ya da dikey bağlı bir kurum olsun, direk-dolaylı müdahale etme hakkı yoktur, olamaz da. Ya demokrasiden bahsetmemeli böylesi durumlarda ya da “burası benim arka bahçem ,benim istediğim olur…” tavrını açıktan koyması gerekir. Ya hero, ya mero… ortası yok bunun. 

Bu birinci nokta, ikincisi; bir erk’ek başkan bunu rahatlıkla söyleyebiliyorken, o yapının yönetiminde bulunan kadın yöneticilerin buna sessiz kalması, onay vermesi daha vahimdir. Bir bölgenin Kadınlar Birliği genel kurulunu yapmak istiyor ve kadınlar genel kurulun yapıldığı mekana  alınmıyorsa hem o mekan yönetici ve özellikle de kadın üyeleri ve ama  hem de böylesi bir durumu bilip sessiz kalan kadın kurumları, önde gelen yazar, çizer, aktivist kadınlar sessiz kalıyorlarsa burada daha büyük sorun var demektir. ‘Dayanışma, paylaşım, birlikte güçlüyüz’ doğruları her kurum ve kişiler tarafından tekrar gözden geçirilmelidir. 

“Kol kırılır, yen içinde kalır. ” yanlışıyla hareket ediliyor, “bu sorun AABF ve AAKB’nin sorunudur ,bizi ilgilendirmez…” deniliyorsa bu daha da vahim. Çünkü kamuoyuna yansımış bir yanlış, herkesin yanlışıdır. Doğruya giden yolda hepimizin üzerine düşen sorumluluklar vardır.

Daha da ötesi, baskıdan, zulümden, ötekileştirmeden bahsedip, bunlara karşı mücadele yürüttüğünü söyleyeceksin ama kendi içinde baskıyı hem de kadınlara yönelik sen uygulayacaksın. Buna sessiz kalmamak bir tarafa, bunu AABF’nin yapması başlı başına talihsizlik zaten. 

Değerli ve toplumsal rolü gereği bugüne kadar yok sayılan, tanınmayan ,ötekileştirilen, tarih boyunca baskı ve zulüm gören ama her defasında Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğan bir toplumu temsil eden önemli  bir kurumun, kamuoyuna açık  böylesi ciddi yanlışlar yapması, üzerinden atlanılacak bir durum olamaz. Ama düzeltilmesi, telafi edilmesi zor da değil. Temennimiz var olan sorunların bir an önce bertaraf edilip, kadınların üzerinde gölge olmaktan vazgeçilmesidir.

Erkekler; gölge etmeyin, kadınlar başka ihsan istemiyor sizden.. 

Kadınlar; emeğimize, kimliğimize, bedenimize ve kadınların birlikte örgütlü mücadelesine  her zamankinden daha fazla ihtiyaç var ve buna hizmet edecek aşkla dolu olmalı yüreklerimiz. 

Unutmayalım;

Yarın kadın,kadın yarındır…

Kadını yok saymak, yarına ulaşamamaktır…


Hülya Onur – 09.07.2022

Tags: , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑