Makaleler

Published on Şubat 10th, 2021

0

İnadına diriliyoruz – Resul Eren

MHP’nin desteklediği Erdoğan iktidarı, toplumu her alanda mutsuz, huzursuz, istikrarsız ve kaotik bir girdabın içine sürüklemiştir. Devletin tüm kurumlarda hayalindeki şeriat yönetim biçimine uygun bir yapılanmaya gitmiş çürüme ve yozlaşma doruk yapmıştır. Yoksul işçi-emekçi kitlelere yönelik baskılar hızla artmıştır. Kürt halkının seçimle belediyelerin başına getirdiği başkanlar ve eş başkanlar tutuklanıp yerlerine bu gerici anlayışa uygun kayyım atayarak Kürt halkına gözdağı verilmiştir. Bu anti demokratik uygulamalar karşısında toplumun büyük bir çoğunluğu (başta CHP olmak üzere) sesiz kalmayı ve seyretmekle yetinilmiştir. O gün yapılanlara sesiz kalanlar bugün Boğaziçi Üniversitesine atanan Kayyımın yol taşlarını döşemiş olduklarının farkına varsalar da geç kalmışlığın acısını bu toplumun gençleri, çocukları ve emekçileri çekiyor. 

Kendi gerici sermaye sınıfını yaratan Erdoğan, eğitim alanında gerekli adımları atmak istiyor. İktidara geldiği günden beri eğitim müfredatı defalarca değiştirildi. Kayyım atamakla Üniversiteleri kendi şer yuvalarına dönüştürmenin peşinde. Bugüne kadar yapılanlarla yetinmediği belli. Valiler, Kaymakamlar tüm il ve ilçe yöneticileri adeta AKP il ve ilçe başkanları gibi çalışırken, Üniversiteleri de kendi il ve ilçe başkanları konumuna getirmek istiyor. 

Üniversitelere kendisi gibi gerici düşünen Rektör atamakla iktidar, çağdışı, gerici ve bu İslami faşist hastalığı, eğitim alanında da etkin kılmanın peşinde. Bu hastalık öldürücüdür, biat edeni sever, itiraz edeni reddeder ülkeye yayılırsa (özellikle eğitim alanında) felaket olur. Gençlerin, ilk okuldan sonra okumasının sakıncalı olduğunu, okuyan gençlere söz dinletmenin zor olduğunu her seferinde dile getiren bir anlayış var iktidarda.  Boğaziçi’ne ve tüm Üniversitelere dayatılmak istenen bu gerici Orta Çağ anlayışıdır. Bu anlayış, toplumu ileri götüremez. Bu bir hastalık, isim koymak gerekirse; İslami gericilik ve faşizmdir. Bir tek panzehirizi var halkın devrimci mücadelesi. 

Bir ülkede, öğrencilerin, işçilerin ve emekçilerin haklı talep ve tepkileri iktidar tarafında tehdit olarak algılanıyor ve şiddetle bastırılması yönünde açıklamalarda bulunuluyorsa o ülkede demokrasini D’sinden söz edilemez. 

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve öğretim görevlerinin talebi, kendi içinde özgür iradeleriyle bir rektör seçmektir, bundan daha doğal ne olabilir ki? Gayet barışçıl ve insani bir talep olmasına rağmen, İslami gerici faşist Erdoğan ve ırkçı faşist Bahçeli tarafında tepkiyle karşılandı ve şiddetle bastırılması yönünde açıklamalarda bulundular ve bu söylemlerini sürdürmeye devam ediyorlar. Bu söylemleri devam ederken bu ikilinin, öğrencilerin evleri basılıyor ve öğrenciler gözaltına alınarak tutuklanıyor. Bunlardan biride Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sinema ve Televizyon bölümü öğrencisi Beyza Buldağ’dır. Gerekçe: Beyza’nın ‘halkı kin, nefret ve düşmanlığa tahrik’ etiğidir. Bir gece ansızın evi basılıyor ve Beyza gözaltına alınarak tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk ediliyor ve cezaevine gönderiliyor. Bunun gibi yüzlerce öğrenci göz altına alındı ve fişlenerek yaşamları ve eğitimleri riske edildi. Beyza ve Beyza gibileri göz altına alınırken, tutuklanırken İktidarın nefret dolu söylemleri yeterli görülmemiş olmalı ki, Bahçelinin yol arkadaşı organize suç örgüt lideri ve katil mafya bozuntusu Çakıcı, Kayyım Rektör Melih Bulluya destek vererek istifa etmemesi gerektiği yönünde telkinlerde bulundu. Bakarmısınız “yüce Türk milleti” varlığıyla övünen devletin ne hale geldiği ve kimlerin ağzına düştüğünü. 

Bir katil ve mafya bozuntusu, Erdoğan ve Bahçelinin kullandığı aynı dili kullanıyor, öğrencileri teröristlikle suçluyor. Teröristlikle suçladığı öğrenciler hayatlarında bir karınca bile ezmemişlerdir. Senin yaşamın kalleşçe insan öldürmeyle geçti. Terörist arıyorsan aynanın karşısına geç gördüğün suret teröristtir. Bu iktidar döneminde, devlet ve mafya ilişkilerinin ne kadar iç içe olduğunu da bu vesileyle bilmeyenler de öğrenmiş bulunuyor. Bir katil-insan öldüren-mafya bozuntusu nasıl bu kadar cüretkâr davranıyor onuda anlamak mümkün değildir diyeceğim ama maalesef devlet olmaktan çıkmış sokak kabadayılarının, mafya bozuntularının, çağdışı gerici anlayışların ve milliyetçi faşistlerin cirit atığı bir kabile topluluğuna dönüşmüş bir topluluk. 

Bir devlet, bir katili ve suç örgütü liderini özel afla dışarı çıkarıyor ve bu katil ülkede kendisinden büyük işlere müdahil oluyor. İstediğini tehdit ediyor, istediğine yerinde kal diyor. Bir ülke bu kadar yerlerde sürünür. Burjuva anlamda da olsa her devletin birtakım kuralları, kurum ve ilkeleri vardır vaz geçilmezdir; yargı, yasama ve yürütme gibi. Anlaşılıyor ki bu gelişmelerde bu katil mafya bozuntusu mevcut iktidarın geri planda ortağı durumunda. 

Bu ülkenin kurucusu olmakla övünen parti, söylediklerinin arkasında ve ittifak ettiği güçlerle yan yana durma cesaretti bile gösteremiyor. Kafasına kuma gömerek yola alacağını düşünüyorsa yanılgı içindedir. 

Toplumdaki oy oranı yüzde bir bile olmayanlarla kameraların karşısına geçerek poz veren Kılıçdaroğlu, tüm büyük şehirlerde seçim kazanmalarının yolunu açan HDP’yle kamera karşısına çıkmakta korkuyor. Kılıçdaroğlunun, öğrenci ailelerine yaptığı çağrı, her zaman olduğu gibi iktidarın tavrını cesaretlendirmeye yaramıştır. Dokunulmazlıkların kaldırılmasında takındığı tavrını unutmadık. Sana dokununca adalet yok deyip yırtınmak varken, başkasına dokunulunca bana değmeyen yılan bin yaşasın mantığıyla yerinde sayarsın. İşte o zaman ciddiyetiniz ve iyi niyetiniz tartışmaya açık olur sayın Kılıçdaroğlu. Çünkü kucaklayıcı değilsiniz. Mevcut iktidar kadar Irkçı ve milliyetçisiniz. Kürt, Zaza olmanıza rağmen gözlerinizi kör etmiş Türk milliyetçiliği. İşte bu yüzden senin yaptıkların daha çok ağır geliyor.

AKP iktidarı, yapılacak bir seçimle iktidarını devam ettiremeyeceğinin farkında. Bu kadar saldırganlaşmasının da altında kaybetme korkusu yatıyor. Öğrencilerin kayyım tepkisi iktidarın başındaki tek adamı korkutmuştur. Gezinin travmasını yaşıyor adeta. “Bir daha Gezi olmayacak” demesi bu korkunun dışa vurmuş halidir. Korkunun yarattığı psikolojiyle olsa gerek ki, simgesel birtakım objeleri de kullanarak gezide olduğu gibi( Kâbe aşağılandı, LGBT sapkınlar vb.) polisin şiddetini meşrulaştırmaya çalışıyor. Bunu yapan sıradan birileri değil (sıradan biri ondan çok daha insanidir bana göre) ülkenin bir numaralı kişisi sözde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Gezi eylemi olduğu zaman yine aynı yalan ve iftiraları bir zat Erdoğan kendisi dillendirdi. “Camide bira içtiler, İçine idrar yapıtılar vs. Hepsi yalan çıktı, “üzerine idrar” yapılan kadında. İktidarını sürdürebilmek için artık hutbelere sığınmış durumda Erdoğan. Zorlandığı yerde halkın dini inançlarını kullanarak hutbe vb. Çıkışlarla ayakta kalmaya çalışıyor Recep Bey. 

18 yıldır bu halkın her tür duygularını çirkin emellerin için kulandın, hiç olmayan (bir tek yüzükten başka) servetini dünya zenginleri arasına kartın. O yetmedi yakın çevreni ve kendine yakın gördüklerini devletin tüm kurumlarına atadın 3, 4, ve 5 maaşla mükafatlandırdığın ve hala gözün doymadı ülkeyi soymaya ve yalan söylemeye devam ediyorsun. Yaptıkların yanına kar kalacağını düşünüyor olabilirsin, ama ben öyle düşünmüyorum. Bir gün mutlaka yaptıklarının hesabını vereceksin. O kitleleri kandırmak için kullandığın maşerde değil, burada halkın önünde hesap vereceksin.  

Boğaziçi protestolarına en ciddi destek sosyalistlerden, devrimcilerden geldi. HDP oradan yanlışlık geçse tahrik edici olarak hemen damgalanır. Onun dışında Ana muhalefet partisi başta olmak üzere anlamlı ve ciddi bir destekten söz edilemez bir takım televizyon programlarında dillendirilmiş olması dışında.


Resul Erenler – 10 Şubat 2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑