Makaleler

Published on Aralık 20th, 2022

0

İmamoğlu, Saraçhane ve halimiz | Hüseyin Şenol


20 yıldır Türkiye halklarına her türlü zulmü reva gören AKP-MHP faşist bloğuna karşı, öncesi 80 yıl boyunca aynısını yapan “faşist soslu” blok da alternatif olamaz, halka “kurtarıcı” seçenek olarak dayatılamaz...

Bana göre de, artık üzerine çok daha fazla konuşulan ve ortaya dökülen, adaylık konusunda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile faşist parti İYİP lideri Meral Akşener arasında bir gerginlik olduğunu tüm kesimler seziyor. 6’lı masada işler tıkırında gitmedi Bunda, AKP ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’a karşı bir türlü çok da öne geçilememesi en büyük nedenlerden biri. Kimin anketi olursa olsun, sonuçlar iyi bir noktada, daha doğrusu tatmin edici bir noktada değil.

            Faşist Akşener’in “Mansur Yavaş da olabilir açıklaması” onu da sürekli gündemde tutuyor. Daha önce “Aday değilim” diyen Yavaş, artık “değilim” demiyor.

İmamoğlu faktörü

            Geçtiğimiz temmuz ayında, İstanbul Seçimlerinin 3. Yılı nedeniyle yazdığım yazıda ‘İmamoğlu da ilk fırsatta Erdoğanlaşacağını gösterdi” ara başlığıyla şöyle demiştim: “Sağa-sola göz kırpan İmamoğlu’nun neye ve nereye oynadığı ortada. Bu durum, öncelikle CHP’nin sorunu, ama biz de kendimize dert edinmeliyiz bu durumu. Cumhurbaşkanlığı adaylığına da oynayan İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’na da güven olmaz. İmamoğlu da Erdoğan’dan sonra tek adamlığa mı oynuyor. Karadeniz’de mitingler yapıyor, Van’da cami temeli atma törenine katılıyor, ‘…vız gelir, tırıs gider’ diyor, Erdoğan gibi Fetih Kutlamaları gerçekleştiriyor ve benzeri marifetlerini saymakla bitiremeyiz. Belediye Saray’ından bunları yapan ve söyleyen birinin, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda oturduğunda ne yapacaklarının göstergesidir, şimdi yaptıkları”

            İmamoğlu bugün de farklı yerde durmuyor. Maraş katliamı için üzüldüğünü belirtirken, bu katliamının mimarlarını da anmaktan geri durmamakta.

Aday olabilecekler arasında, İmamoğlu’nun en popüler kişi olduğu da aşikar. Anketlerde de, 6’lı masanın göstermesi halinde, Erdoğan’a karşı en fazla oy alabilecek kişi olarak görünüyor.

Aslında bu ortamı yaratmak, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakmayan Akşener’in özel çabasıydı, son operasyonda da ortaya daha bariz çıktı bu durum. İmamoğlu’nun lideri, sanki Kılıçdaroğlu değil de Akşener’miş gibi bir algı da ortaya çıkmış oldu. Bu nedenle de bu ikili çok daha sık bir araya gelmeye başlamıştı.

Bugünkü CHP grup toplantısına davet edilen İmamoğlu için Kılıçdaroğlu “Biz baba-oğul gibiyiz” derken, kısa bir süre önce de Akşener’i de ima ederek; İmamoğlu ile Yavaş’ın adaylığı konusunda “iç işlerimiz” diyerek sert bir tepki göstermişti. Akşener’in, kurmaylarına bu konuda açıklamada bulunmamalarını söylemesine rağmen, bazı kurmaylar açıkta tepki gösterdiler.

Yani CHP ile İYİP arasındaki gerginlik devam ediyor. Ne diyeyim; umarım daha da derinleşir.

Erdoğan’ın İmamoğlu operasyonu

            İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, YSK üyelerine “ahmak” dediği gerekçesiyle yargılandığı davada karar çıktı. 6 gün önce, geçtiğimiz Çarşamba günkü davada, Mahkeme, İmamoğlu hakkında 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasına hükmetti ve TCK’nın 53’üncü maddesi uyarınca ‘siyasi yasak’ hükmünü uyguladı. Hâkim, İmamoğlu’na verdiği cezada takdir indirimi yapmadı. Haber sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yankısını buldu tabii ki. Sonuçta, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sayılı metropolleri arasında yer alan 16 milyonluk İstanbul’du söz konusu olan.

            14 Aralık’ta verilen bu karar, “Her şeye rağmen böyle bir çılgınlık olmaz” diyenleri de biraz şaşırttı ama sonuçta çok da beklenmedik olmadığı aslında belli bir karardı. Yukarıda da belirttiğim gibi; son günlerde, adı çok daha fazla ön plana çıkan ve Akşener’in de -Kılıçdaroğlu’na rağmen- açıktan desteklediği, hatta koz olarak da kullandığı İmamoğlu faktörü sürekli gündemde yerini aldı.

İmamoğlu’nun da 6’lı masanın da gücü buymuş

            İmamoğlu’nun 3 yıldan fazla süredir başkanı olduğu İBB, halka bekleneni vermediği ve bana göre de “halkçı belediyecilik” adına örnek verilebilecek fazla icraat da olmadığından gerekli, insani ve vicdani desteğin dışında bir destek alamadı. Kararın verildiği ilk gün 5-10 bin kişi, ikinci gün 6’lı masada bulunan tüm partiler çağrıda bulunmasına rağmen, sayısı tartışmalı bir topluluk, Saraçhane’de İBB önünde toplandı. İkinci gün için Anadolu Ajansı (AA) abartı az sayı vererek, katılımı 25 bin olarak duyurdu. 6’lı masa çevresi de 200 bin diyerek, sayıyı farklı yönde abarttı. 3 gün kimse çıkmadı. Hafta sonunu bekledim, nafile; Cumartesi ve Pazar günü de kimse çıkmadı.

            Ben ilk gün yanıldım. Sadece İstanbul’da milyonlar olmasa da 100 binler çıkar zannettim. Bu durum karşısında, “eyvah” dedim, bu durumda bile sokağa, meydana çıkılmıyorsa, “ne zaman” diye düşündüm.

            Bence bunun en büyük nedeni; seçimlerdeki “Her şey çok güzel olacak!” sloganının karşılığı ol(a)mamasıdır.

            Daha fazla uzatmadan yazıyı Saraçhane’ye “sola” geleyim.

Yenikapı’dan Taksim’e Saraçhane’ye

Erdoğan’ın 15 Temmuz Darbesi sonrası, Yenikapı’nın ardından Taksim’e çağıran CHP’ye, içinden de çağrılara rağmen sosyalistler itibar göstermemişti. Tarih tekerrür etti ve Saraçhane’ye yapılan, “sağa kayan” sosyalistlerin de çağrısına diğer “sosyalistler” itibar göstermedi. İyi yaptılar. Taksim’e de Saraçhane’ye de şiddetle karşı çıktım. Faşist Akşener ve benzerlerinin şovuna destek, solun işi olamaz. Bırakalım, “sağa kayanlar”, bizi “sol sekter” görmeye devam etsinler. Aslında bu görüş kendilerine zarar veriyor ve “sağda” kaldıkları fazla sırıtıyor.

Devrimciler ve yurtseverler yerine, “muhalefetteki faşistler” Saraçhane’ye gitti. Muhalefetteki faşistin şovunun dayatıldığı gösteride devrimciler ve yurtseverler yer almadılar.

Evet, devrimciler yerine, muhalefetteki faşistler Saraçhane’ye gitti. Muhalefetteki faşistin şovuna, birkaç istisna dışında devrimcilerin ezici çoğunluğu gitmedi. HDP bu yönde bir çağrıda bulunmazken, bazı “soldan” çağrı, kendi içlerinde bile fazla karşılık görmedi.

Bu karşılık, seçimde de kendini gösterecek, onurlu devrimciler, işaret edilse de faşistlere, Kürt halkına düşman olanlara oy vermeyecektir.

Fransa’da bırakın sosyalistleri ve devrimcileri, içinde az bir şey “demokratlık” kalmış olanlar bile faşist Lider Le Pen’in gösterilerine bırakın katılmayı, bizzat engelleme ve karşı gösteri için gitmektelerdir. Almanya’da faşist parti AfD’nin gösterilerinde de durum farklı değil.

            Bu arada şunu belirteyim: Ben seçimlerde İmamoğlu’na oy verilmesine karşıydım ve önümüzdeki seçimlerde de içinde faşistlerin bulunduğu millet ittifakının adayına, kim olursa olsun karşı olacağım. Bu konuda da gçüşümü sürekli yazıyorum. Bundan sonra da sıkça değineceğim “seçimler ve tavırlar” konusuna.

Tabii ki, tüm belediyeler gibi, İstanbul belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da görevden alınmak istenmesi asla kabul edilemez!

Sosyalistler 6’lı masaya destek ol(a)maz

İlk gün sadece 10 bin, ikinci gün ise 100 bin civarında kişinin geldiği söylenen Saraçhane mitingleri, Millet İttifakı’nın “Milletten” ne kadar uzak olduğunun göstergesidir. Aynı gün ve devamında, tüm Türkiye’de bir çok şehirde on binlerin, İstanbul’da bile yüzbinlerin çıkması ve sokağı terk etmemesi gerekiyordu. Avrupa’daki Türkiyeliler de Millet İttikakı’nın yanında durmadı.

Tekrar olacak ama; “her şey çok güzel olsaydı” tepki de devasa olurdu.

Devrimciler faşistlerle aynı sahnede yer almak zorunda değil. EMEP Başkanı Ercüment Akdeniz de faşist Akşener’e şov yaptırılan Saraçhane Mitinginde aynı karede olmasaydı keşke. İlk gün sahnede olan Akdeniz’i konuşturmadılar ve 6’lının katıldığı ikinci güne de çağırmadılar.

            6’lı Masada, Saraçhane de burjuvazinin it dalaşının yaşandığı ortamlardır. Bunu görmeyen “sosyalistler” gelecekte bunu hesabını veremezler. İstanbul Seçimlerinde yaşatılan, halkın yararına hiçbir getirisinin olmadığı görüldüğü halde, inadına aynı politikayı sürdürmek büyük hatadır. Demezler mi, “Ey sosyalist, nasıl olur da bir faşiste karşı diğer bir faşiste oy verdirdin” diye.

AKP’ye karşı mücadele verilirken, bu gerçeklik de asla göz ardı edilmemelidir. Sosyalistlerin görevi, burjuva partileri arasındaki dalaşta, onlardan birine destek olmak değil, hepsine birden aynı tavrı göstermektir. Sosyalistler, iktidardaki faşiste karşı, muhalefetteki faşiste güç verebilecek politikasızlıktan yoksun olamazlar.

Dediyse rahatsız olunmalı: Faşistler “doğru” yapmaz

T24’te yer alan haber: İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile kucaklaşma anları, siyasetin tartışma konusu olurken, o kareye HDP’den ilk yorum geldi. HDP’li Tayip Temel, “İmamoğlu’na yapılan büyük haksızlık. Kim, yanında durursa doğru yapar. Bizi rahatsız etmez” dedi.

İlk T24’te yer alan habere Temel’den yalanlama gelir zannettim ama yanıldım.

Faşizm karşı omuz omuza mücadele, faşistlerle birlikte olmaz.

Yarın, bazı bölgelerde Millet İttifakı’nın mitinglerinde, omuz omuz faşist İYİP’liler mi olacağız?

Bakın daha bugün, HDP İstanbul İl Başkanı Encü’ye polsi tarafından atılan tokat için “Az bile” diyen, faşistlikte sınır tanımayan, ırkçı ve cinsiyetçi açıklamaları ile gündeme gelen CHP’li Bolu Belediye Başkanı ulusal faşist Tanju Özcan, HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Ferhat Encü’ye atılan tokadı savundu. Bu örneği şundan verdim: Faşist Akşener de bu ırkçıyı bizzat makamında ziyaret ederek, yaptıklarını övmüş ve desteklediğini açıklamışdı.

            Buradan yola çıkarak; 20 yıldır Türkiye halklarına her türlü zulmü reva gören AKP-MHP faşist bloğuna karşı, öncesi 80 yıl boyunca aynısını yapan “faşist soslu” blok da alternatif olamaz, halka “kurtarıcı” seçenek olarak dayatılamaz.

Durumdan ders çıkarmak

İmamoğlu olayında bir kaç örnek vereceğim bu ara başlıkta.

 Diyarbakır, Mardin ve diğer onlarca Kürt illerinin belediye başkanlarının görevden alınmasına sessiz kalınmasının sonucudur; “İstanbul”.

Halka sürekli sokağa çıkmamalarını öğütlersen, Saraçhane’ye de devamına halk yeterli desteği vermez sana. Kitlenin sürekli sokağa çıkmaması için çağrı yapan CHP, kendi başına gelince de kitle onu yalnız bıraktı.

Saray Mahkemesi tarafından İmamoğlu için ver(dir)ilen kararla, yasak kararı gelsin veya gelmesin, onun olası CB adaylığı “büyük ihtimalle” engellenmiş oldu.

İBB ve genel olarak yerel seçimlerde seçimlerinde Millet İttifakı’na verilen destek ve AKP’nin son “Istanbul darbesi” faşist Akşener’in işine yaradı. Seçimlerde maalesef “bizim taraftan da” destek verilirken, “tarihimize” ciddi zarar verilmiştir.

            Saray da Saraçhane de “sağda” kalıyor. “Solun” orada işi yok.

            Sonuçta, “onların” gösterilerine katılım çağrısı yapmak ve seçimlerde oy verilmesini istemek tutarsızlıktır, sağa kaymaya devam etmektir. Bu durumda, solunuza da “sol sekter” demeye devam edersiniz.

            Saraçhane’deki konuşmasında faşist şair Necip Fazıl Kısakürek’i öven Babacan, Türk devletini de özetleyerek “Zulüm nöbetleşe devam ediyor” diyerek, devletin ne olduğunu çok iyi anlatıyor aslında. 6’lıdaki diğer konuşmacıların ve Akşener şovuna daha fazla değinmek isterdim. Başka yazılarda artık, ara ara değinirim. Değinmek de lazım, çünkü konuşmacıların hepsi yalancı ve iki yüzlüydü. Hepsini çok iyi tanıyoruz.

            Sürekli “son çıkış” diyerek, kendimizi de halkımızı kandırmayalım. Türkiye halkları buna inanmıyor, inanmasını gerektirecek alternatifleri de göremiyor.

            Bizim görevimiz, illa başkasını ve ileride bize zarar olarak döneceği bir adayı desteklemek değil, kendi adayımızı çıkararak, anti sömürgeci, anti faşist, özgürlükçü ve tabii ki sosyalist propaganda yapmaktır. Görevimiz, bir kötüye karşı diğer kötüyü alternatif olarak göstermek olamaz. Görevimiz; halkımıza gerçekleri anlatmak ve kurtuluşun ne Cumhur İttifakı’nda ne de Millet İttifakı’nda olmadığını ısrarla anlatmaktır.

            Mansur Yavaşlarla, Ekrem İmamoğullarıyla “güzellik” gelmez. Güzellik, yerelde-genelde gerçek halk meclisleriyle mümkündür.

Ne faşist iktidara ne de muhalefetteki faşistlere mecbur değiliz!


Hüseyin Şenol – 20.12.2022

Tags: , , , , , , , , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑