Makaleler

Published on Mart 27th, 2023

0

İlle de anayasayı değiştirecek çoğunluk… | Doğan Özgüden


Demokratikleşme için beş sağcı partinin oluşturacağı “cumhurbaşkanı yardımcıları” konsorsiyumu ve de onların tayin edeceği bakanlar yeterli değildir

Bundan beş yıl önceydi… 2018 genel seçimleri öncesi Artı Gerçek’te, sınır boylarına dikilmeye başlayan yüzlerce kilometrelik duvarın fotoğrafı altında yayımlanan yazımda sormuştum: “Bu 784 Bin Km2’lik zindana güneş doğacak mı?”

Üzerinden tam beş yıl geçti, o gün yazdıklarım bugün için de aynen geçerli:

“Güzelim ülkemizin yazgısıdır… 1925 Takriri Sükunu’ndan bugünün OHAL’ine kadar tam 93 yıldır, kısa sureli aflar dışında Türkiye hep iktidarı elde tutan asker, sivil ya da asker-sivil karması iktidarların hapishanesi olageldi.

“Benim kuşağım daha Atatürk hayattayken alçakça komplolara kurban edilen büyük ozanımız Nazım Hikmet’e, çok partili döneme geçildikten sonra da tüm solculara nasıl zından azabı çektirildiğinin canlı tanığıdır.

“Hürriyet ve demokrasi nutuklarıyla iktidara gelen DP’nin, Atatürkçü 27 Mayıs  cuntasının, iktidarda AP’yle birlikte ikinci baharını yaşayan İnönü’nün, ardından ABD desteğiyle siyaset sahnesine sürülen Demirel’in, 1971 ve 1980 darbelerini yapan paşaların solu ve Kürt direnişini siyaset sahnesinden silmek için hapishaneleri ne denli kullandıklarını da hiç unutmadık.

“Ve de devlet terörünün son raddesi… Kent kent, kasaba kasaba kurulmuş hapishaneler de artık yetmiyor, Tayyip’in Türk-İslam despotizmi altında Türkiye 784 Bin Kilometrekarelik bir hapishaneye dönüşmüş durumda. Bu hapishaneye güney sınırlarında Kürt direnişini önleme bahanesiyle 764 kilometrelik beton duvar çekme gözü dönmüşlüğü ise bizzat Recep Tayyip Erdoğan’a ait…

“Kürt illerinde yıllardır uyguladığı insanlık dışı baskılar, seçilmiş Kürtleri zındana attırarak yerlerine kapıkulu kayyumlar ataması yetmiyor, güney sınırını utanç duvarıyla kilitledikten sonra Afrin’e, ardından Menbiç’e saldırıyor, gece gündüz Kandil’e bayrak dikmeyi sayıklıyor.

“Üç gün sonra yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları bu hapishanenin ve onun kuş uçurtmaz kervan geçirtmez duvarlarının da kaderini belirleyecek. 

“Evet seçime nerdeyse saatler kaldı… Tüm karmaşa içinde Edirne hapishanesinden yükselen, medyanın nerdeyse tümünde sözü dahi edilmeyen, ama TRT ekranlarında, sosyal medyada, HDP’nin seçim mitinglerinde yankılanan cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın o yürekli haykırışını unutmayalım: ‘

“Peki, kimiz biz? Kürt’üz-Türk’üz, kadınız-erkeğiz, Aleviyiz-Sünniyiz, ama önce insanız. Birbirimize yoktur üstünlüğümüz. Sadece zulme karşıdır öfkemiz. Serez’in esnaf çarşısında Şeyh Bedrettin’dir adımız. Pir Sultan’dır bir yanımız. İşkence tezgahlarında Hallac-ı Mansur olduk. İbrahim’dik. Mazlum’duk biz. Darağacına yürürken başımız dikti. Deniz’dik. Hüseyin’dik. Yusuf’tuk. Sait’ti adımız, Dağkapı meydanında. Bolu Beyi’ne boyun eğseydik, Köroğlu’na çıkmazdı adımız. Mahir olmazdık, cesaret timsali. Kuyuda Yusuf’tuk, Kerbela’da Hüseyin. Sürgünde Ahmet Kaya, zındanda Yılmaz Güney’di namımız.”

O seçimde, liderinin, birçok milletvekili ve yöneticisinin hapiste bulunmasına, CHP’nin başını çektiği muhalif partiler ittifakından dışlanmış olmasına rağmen, HDP olağanüstü bir seferberlikle 67 milletvekilliği kazanarak MHP ve İyi Parti’nin de önünde yeni Millet Meclisi’nin üçüncü büyük partisi olmayı başardı.

Türkiye’yi 784 Bin Km2’lik zindan olmaktan kurtarma seçimi

Ancak o seçimde, 784 Bin Km2’yi zindana çeviren AKP-MHP islamo-faşist ittifakının diktası sona erdirilemedi… Üzerinden beş yıl geçti… Özgürlükten, barıştan ve eşitlikten yana olanların cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş hâlâ zindanda… Ertesi yıl yapılan 2019 yerel seçimlerinde HDP adayı olarak seçilen belediye başkanları yeni kayyum operasyonlarına kurban edildi… HDP’nin yeni seçimde daha büyük başarılara imza atmasını engellemek için Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açıldı… Kürt direnişini önleme bahanesiyle sınır boylarına dikilen beton duvarların uzunluğu 1.067 kilometreye ulaştı. 

Bunlara rağmen, yaklaşan 14 Mayıs seçimleri, Türkiye’nin 784 Bin Km2’lik bir zindan olmaktan kurtulması için, beş yıl öncesine oranla, daha büyük umut vaad ediyor.

Özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı’nın cumhurbaşkanlığı için bir aday göstermeyip Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na muhalefetin tek cumhurbaşkanı adayı olma şansını tanımasından sonra, tüm kamuoyu yoklamalarının da gösterdiği gibi, Tayyip Erdoğan’ın Beştepe sarayındaki günleri sayılıdır.

Önümüzdeki büyük sorun, seçimin hemen ardından, hiç vakit kaybetmeden, tek adam diktasının dayanağı olan “Başkanlık Sistemi”ni derhal son erdirecek anayasa değişikliğinin derhal gerçekleştirilmesi, hemen ardından yeni bir genel seçime gidilerek “Parlamenter Sistem”in yeniden hayata geçirilebilmesidir.

Bu geçiş en kısa zamanda gerçekleştirilemediği takdirde, Türkiye daha beş yıl Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çevresinde beş sağcı partinin liderlerinden oluşan bir “cumhurbaşkanı yardımcıları” konsorsiyumu ve de onların tayin edeceği sağcı bakanlardan oluşan bir hükümet tarafından yönetilecektir.

Müstakbel cumhurbaşkanı yardımcılarından Temel Karamollaoğlu daha birkaç gün önce Millet İttifakı adına “Ayasofya cami olmaktan çıkmayacak… Bu altı partinin de ortak taahhüdüdür” diye konuşabiliyordu.

Her ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçiminde HDP’nin de desteğini alabilmek için “Terörle mücadeleyi bunların yaptığı gibi yapmayacağız, söz veriyorum, söz. Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem bana Kılıçdaroğlu demesinler” türünden beyanlarını nisyana terk etmiş olsa da, iktidarda sağcı müttefiklerinin dayatmalarına direnebilmesinin bir güvencesi yoktur.

Yüz yıldır beklenen demokratikleşmenin gerçekleştirilmesi ancak bu anayasal değişiklikle parlamenter sisteme geçişin hemen ardından yeni bir genel seçimle oluşacak parlamento ve onun kuracağı hükümet ile mümkündür.

Anayasa değişikliğini referanduma gerek kalmadan Mecliste gerçekleştirmek için üçte iki çoğunluk, bir başka deyişle 401 milletvekilinin oyu gerekiyor. Bu sayıya ulaşılamazsa, anayasa değişikliğinin en azından referanduma giderek halkın oyuyla gerçekleştirilebilmesi için, en azından 360 milletvekilinin kabul oyuna gereksinim var.

14 Mayıs seçimlerinde sol partilere düşen büyük sorumluluk

Bu uzun ve zorlu süreçte, 14 Mayıs 2023 genel seçimlerine ayrı listelerle katılmakta olan Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güçbirliği’ni oluşturan sol partilere büyük sorumluluk düşüyor.

Bu yazıyı yazdığım ana kadar, her iki ittifakta yer alan sol partilerin seçime birleşik aday listeleriyle mi, yoksa kendi logolarını taşıyan ayrı aday listeleriyle mi katılacakları konusunda yeterli bilgi sahibi değiliz. 

Yapılacak tercihlerin, Kürt demokratik direnişinin olduğu gibi genelinde Türkiye solunun sesini yıllardır parlamentoda başarıyla yükselten HDP’nin temsilcisi Yeşil Sol Parti’nin oy kaybına neden olacak şekilde tecelli etmemesi dileğimdir.

Türkiye solu ve de Türkiye demokrasisi, son yarım yüzyılda, sadece mevcut iktidarların baskı ve teröründen değil, sol partilerin kendi içlerinde ya da kendi aralarındaki bölünmelerden dolayı da büyük darbeler yemiştir.

Türkiye İşçi Partisi, 1965 seçimlerinde yüzde 2,97 olan oy oranıyla 15 milletvekilliği kazanarak Türkiye siyasetine ağırlığını koymayı başarmıştı. Ancak dört yıl sonra yapılan 1969 seçimlerinde ancak 2 milletvekili çıkartabilecekti. Bu düşüşte hiç kuşku yok ki küçük partilere avantaj sağlayan “milli bakiye” sisteminin sırf TİP’i Meclis’ten dışlamak için AP-CHP işbirliğiyle kaldırılmış olması önemli bir rol oynamıştı. Ancak oy oranının 1969’da yüzde 2,68’e düşmesinde, 1966’daki 2. Büyük Kongre’den sonra başlatılan tasfiyeler, iki yıl sonra da bu tasfiyeyi yapan yöneticilerin Çekoslovakya olaylarından sonra kendi aralarında patlak veren iç iktidar mücadelesinin sol seçmen üzerinde yarattığı olumsuz etkiler de büyük rol oynamıştı.

Sol oyların bölünmesine ilişkin bir başka dramatik örnek ise, 12 Eylül 1980 darbesinden bir yıl önce, 14 Ekim 1979 senato seçimlerinde yaşanmıştı. İstanbul’da seçimlere Türkiye İşçi Partisi ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi adaylarının yanı sıra Türkiye Komünist Partisi ile bir başka sol grupun gösterdiği bağımsız adaylar da katılmıştı. Bu dört parçalı katılım nedeniyle sol seçmen ciddi bir kararsızlık yaşamış, TKP’nin desteklediği bağımsız aday Beria Onger 20.215, TİP adayı Behice Boran 12.969, oy alabilmiş, diğer iki adayın oyları ise 5 bin’in de altında kalmıştı.

1994 yerel seçimleri sırasında da üç “orta sol”partiden SHP’nin başında Murat Karayalçın, DSP’nin başında Bülent Ecevit, CHP’nin başında ise Deniz Baykal bulunmaktaydı. İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığı seçiminde SHP adayı Zülfü Livaneli yüzde 20,3, DSP adayı Necdet Özkan yüzde 12,38, CHP adayı Ertuğral Günay yüzde 1,4 oy almış, yani üç “orta sol”partinin toplam oyu yüzde 34,08’ü bulmuştu.

Ancak “orta sol” oyların bölünmüş olması nedeniyle Refah Partisi adayı Recep Tayyip Erdoğan yüzde 25,19 oyla aradan sıyrılarak İstanbul Büyükşehir belediye başkanı olmuş, böylece 2000’li yıllardaki başbakanlığının ve cumhurbaşkanlığının anahtarı kendisine altın tabakta sunulmuştu.

Geçmişteki hatalardan ders çıkarma vaktidir

20 yıllık iktidarında Türkiye’yi bir zindana döndüren, seçilmiş belediye başkanlarını görevlerinden uzaklaştırıp hapse attıran, Türk Ordusu’nu ve islamcı teröristleri, İHA’lar ve SİHA’ları kullanarak Suriye, Irak ve Kafkasya’ya, hattâ Kuzey Afrika’ya saldıran, yurt dışındaki siyasal sürgünler üzerinde sürekli terör estiren Erdoğan’ın ve partisinin alaşağı edilebilmesi için muhalefetteki ittifakların ve onları oluşturan partilerin geçmişteki hataları tekrarlamaktan mutlaka kaçınması gerekir.

Dahası, Kürt ve sol seçmenlerin oylarının bölünüp heder olmasına, özellikle de kaç yıldır parlamentoda AKP-MHP iktidarının tüm sınır ötesi saldırı kararlarına ve de CHP-İYİP muhalefetinin o kararlara “Gazi Meclis” adına alkış tutmasına karşı tek başına direnen HDP’nin, yeni kimliğiyle Yeşil Sol Parti’nin oy kaybına hiçbir şekilde meydan verilmemelidir.

Umarım geç değildir…


Doğan Özgüden – Artı Gerçek – 27.03.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑