Söyleşiler

Published on Aralık 1st, 2022

0

Hüseyin Yavuz ile “Limonlu Mektuplar” kitabı üzerine söyleşi | Mustafa Kumanova


“Limonlu Mektuplar,” bizim bilinmeyenlerimizin sadece bir damlası. Cezaevinde idarenin eline geçmesini istemediğimiz bilgileri limon suyuyla yazdığımız mektuplarla aktarırdık…

Bugüne kadar, “Eylül’le Büyümek” ve ikinci kitabınız, “Limonlu Mektuplar” yayınlandı. Ancak kitaplarınızda hep bir yakınma ve bir sitem var. Bu arada geçmiş örgütlenmelere ilişkin eleştirel bir yaklaşım içerisinde olmaya çalışıyorsunuz. Ama kitaplarınız eleştirel bir gözle okunduğunda geçmişe ilişkin ortodoksça bir bağlılığı görebiliyoruz. Bu neden?

Hüseyin Yavuz: Bu şekilde bir buluşmayı mutlulukla karşılıyorum. Bunun için öncelikle teşekkürlerimi belirtmek isterim.

Eylül’le Büyümek kitabımda yakınma ve sitem olmadığını düşünüyorum. O benim(Bizim) çocukluğumuzdu. İnsanlar çocukluklarını hep mutlulukla hatırlar. Saftır, temizdir. Kaygısızdır. Bu dönemde herşeye rağmen “Eylül’le Büyümek “in onurunu duydum. Limonlu mektuplar aslında başka bir realiteydi. Durup dururken çıkmadı. Bilinsin istediklerim oldu. Geçenlerde 80 yaşında bir abimizle sohbetimizde şu ifade kaygı ve sitemimi haklı çıkartıyor.68’den beri bu işin içindeyim. Son 30 senede yaşadıklarımızı kabul edemiyorum. Bu ifade aslında beni doğruluyor. Sorgularken bile insanlar çekiniyor. Birbirimize duyduğumuz güvensizlikler kırılganlıklar… Bunlar var.

 Yalnızlık gibi önemli bir konuya değiniyorsunuz ve buna değinirken kendi iç dünyanızda yaşadıklarınızı da cesaretli bir şekilde aktarıyorsunuz. Burada da örgüt ve parti gibi örgütlenmelerden bir beklenti söz konusu, ancak bu tarz örgütlenmeler amaca gidişte sadece bir araçtırlar. Sonuçta tek tek bireylerin sorunlarına çözüm bulmaktan ziyade genel toplumsal sorunlara ilişkin projeler oluşturmak nihai hedefti. Bu başarılamayınca payımıza düşen sürgün, cezaevleri ve hayatın sillesini yemek oldu. Bu durumda ölenler kahramanlaştırılırken yaşayanlar hayat mücadelesi içinde farklı bir sınava girdiler. Kimileri kendini koruma adına kimleri de her yol mübah anlayışıyla hareket ettiler. Çünkü yaşam mücadelesi farklı bir durumdu. Ve zor oyunu bozuyordu. Diğer yandan pek çok kişi de devrimci mücadeleden kopuk değildi. Kelimenin tam anlamıyla yalnızlaşma ve diğer yandan paylaşım ve dayanışmanın önemi arttı.

Böylesine yalnızlaşma ve yalnızlaştırılmaların yaşandığı hayatın girdabında “örgütlü” yapılar bir anlamda sınıfta kaldılar. Daha açık ifade etmek gerekirse örgütlerin yaklaşım ya da bakış açıları genelde kendileri ve kendilerinin militanları şeklindeydi. Peki siz cezaevi çıkışından sonra nasıl bir yol izlediniz?

Hüseyin Yavuz: Cezaevinden çıktığımda kayıtsız mücadele bu benim tek seçeneğimdi. İçerden çıkmıştık. Cezaevinde düşmanla yüz yüzeydik. Arkadaşlarımız, yoldaşlarımız cezaevinde kalmıştı. Şartlı salınmıştım. Cezam onaylanacak ve daha 6 yıl yatmam gerekiyordu. Çıktıktan sonra örgütle ilişkim ki o zaman bu bölünmelerdeki bir gurupla irtibatım hemen oldu. Fakat 91 tahliyeleri çıkanların girdikleri parasal ilişkiler devletin çeteleri ile iş birliği içine girenler. Bunlar hep oldu fakat normal karşılandı. Sorgulanmadı. Hala o dönemde ciddi paralar kazanıp o kirli paraların keyfini sürüp Devrimciliklerini hayatta olmayan liderlerin üstünden sürdürenler var. Bunun bedelini ödeyenlerden biri de sensin. Belki de bu dönemi arındırmak istemiyoruz. Eminim senin de bir sürü kırılganlıkların vardır.

“Limonlu Mektuplar,” bizim bilinmeyenlerimizin sadece bir damlası. Cezaevinde idarenin eline geçmesini istemediğimiz bilgileri limon suyuyla yazdığımız mektuplarla aktarırdık. “Limonlu Mektuplar” da bilinmeyenleri sorgulatıyor.

Kitabınızın bir paragrafında şöyle bir şey geçiyor, “devrimci duruştan önce devrimci yol duruşu belirleyici oldu,” diyorsunuz. Bu konuda biraz Devrimci Yol’a karşı haksızlık yok mu? Çünkü geçmişin eleştiri ve özeleştirisini genel olarak sosyalist hareket yapamadı. Hatta tartışma ve eleştiri adı altında birbirlerine karşı öldürmeye varan şiddet uygulanması durumları yaşandı. Devrimci Yol geleneğinde bu tür durumlar olmadı. Biz bunun bu hareketin biraz da demokratik yapısından kaynaklandığını düşünüyoruz. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Hüseyin Yavuz: Yumruk yıldız benim için hala bir duruş. Dik durmaya kirli ilişkilerden uzak kalmaya neden olan bir etik diyebilirim. Beni ve ailemi dostlarıma karşı ilişkilerimi belirleyen bir kök. Aslında bizim yumruk yıldızla hiçbir sorunumuz olmadı. Bundan yakınan kimseyi görmedim. İnanıyorum sen de öyle düşünüyorsundur. Genelde herkes öyle düşünüyor. Bizim Yumruk Yıldızı eleştirme bakışımız hiç olmadı. En azından ben böyle düşünüyorum. Biz Devrimci Yol’a haksızlık yaptık. Dediğine katılıyorum. Keşke eleştirebilmeyi itaat etmenin yerine koyabilseydik. O zaman Yumruk Yıldızı kimse sömüremezdi kozalar içinden çıkmayı başarabilirdik. Yumruk Yıldızı rant için kimse kullanamazdı. Cezaevinde işkenceci bir subayın değil cezalandırılması. Yumruk yıldız etiketiyle onore edildiğini gördüm. Bunların formülünü yapamıyorum. Her şey karman çorman. Sadece gördüklerimi bi damla limon suyuyla yazdım. Kitabımın girişinde pişmanlık duymalıyız derken aslında bunu vurgulamak istedim. Her tür acıyı heybeye koydum. Öyle öyle gideceğim. Bazen ağır oluyor.

Biraz da farklı bir soru sormak isteriz genel olarak bu anı kitapları son dönemde yaygınlaştı. “Tarih” anlatımı adı altında her yazar kendi tarihini anlatırken, bir takım yanlış ve eksik anılara da tanık oluyoruz. Genelde rahatsız edici bir durum! Yayınevlerinin bu durumu dikkate alması gerekiyor. Siz iki kitap yayınladınız. Bu konuda yayınevlerinin kitaplarınıza ilişkin tutumları nasıl oluyor? Sonuçta siz de kendi çapınızda bir tarih yazamaya çalışıyorsunuz.

Hüseyin Yavuz: Benim kitaplarımı yayınlatmam tam bir sıkıntılı süreç. Özellikle bunu yazmak istiyorum. Çok teşekkür ediyorum. Kitapları da sadece apoletli tabir ettiğim şefler yazar gibi bir izlenim var. Ya arkadaş, ben de yattım. Benim ailem de o acıları yaşadı. Ailemin ve benim cezaevleri süresi toplam 13 yıl. 58 yaşındayım. Hayatımın dörtte biri cezaevleri. Yazma ihtiyacı birazda bundan çıktı. Son zamanlarda yazılan kitapların yayınevleri açısından ilk tercihi, İsimler ya da şefler. Bu böyle. Partiler dernekler bu isimlerin kitaplarını sahiplenirken ben yalnız mücadele etmek durumunda kaldım. Bu aşamada siz de dahil bana destek olan herkese teşekkür ediyorum. Kitapta sayfa sayısını ekonomik kaygılardan sınırlı tutmak zorundasın. 120 sayfayı geçerse maliyet ağır oluyor. Dağıtım ulaştırma yine maddi manevi yazara düşüyor. Kitaptan çıkarmak zorunda kaldığım hikâyeyi sonra keşke koysaydım pişmanlığı oluyor.

Bu tür kitaplar yayınlamaya devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Böylesi bir söyleşiyi bize sağladığınız için çok teşekkür ediyoruz.

Hüseyin Yavuz: “Eylülle Büyümek” ve “Limonlu Mektuplar”

Bunu 120 sayfalık üç seri olarak tasarladım. En azından bunu tamamlamak istiyorum. Yarım kalan şeyler acıtıcı oluyor.

Tekrardan teşekkür ediyorum.


Mustafa Kumanova – 01.12.2022

Tags: , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑