Makaleler

Published on Mart 6th, 2023

0

Erkeklik duygusu ve dahası | Gül Güzel


Düşüncem ve günlük yaşamımda erkek-kadın cinsini hak, hukuk, adalet açısında simetrik düşünsem de ne yazık ki, öyle değil hâlâ. Cinsimden kaynaklanmış olacak ki, yazılarımda da hep kadın konusunu işleme alışkanlığım var. O yüzden de erkek konularını işlemeyi hep ertelerim. Bugünkü yazımda o ertelemeyi kaldırarak, bu yazımı erkek cinsine, onun ‘Zehir/Eril’ yapısına değinerek yazmak istiyorum. Bazı başlıklar altında işleyeceğim konu, hepimizin bildiği ama es geçtiğimiz bir konu. Şimdi büyüteç altında bu konuya hep birlikte bakalım…

İlk etapta hastalık konumunda olan eril/zehirli/toksitli erkeklik konusunun ne anlama geldiği ve zararları konusuna bakalım. Bilimsel açıdan baktığımızda, Zehirli/Toksik erkeklik ve erkeklere duygusuz olmayı, her zaman kendinden emin ve cesur olmayı, diğerlerinden; kendi cinsinden dahi üstün, iyi olmayı öğreten erkeklik özelliklerini ve kavramlarını özetler. Bu çerçevede erkeklik, egemenlik ve karşıt cinsi kontrolü altında tutma olarak anlaşılır. Kısacası bu durum, hepimiz için kötü olan, eril-zehirli erkeklik olgusudur.

Peki, bu tür kontrole sahip olmanın kötü olduğunu erkekler bilmiyor mu?Hemen bir hayır!!! Ünlemi aklımıza gelse de hiç de öyle değil. Aslında kontrol hepimiz için çok önemlidir. Hepimiz kendimizi kontrol etmeyi öğreniriz. Örneğin bize uymayan, rahatsız eden veya taciz eden bir şey olduğunda hemen bağırmayız. Kendimizi kontrol altında tutmak için içsel bir mücadele veririz. Ancak bilmemiz gerekir ki, her zaman her şeyin kontrol altında olması fikri, tutumu sorunludur. Bu durum da yani erkeklik söz konusu olduğunda, hem kendi duygularımızı hem de diğer insanların duygu-düşüncelerini kontrol etmemiz gerektiği anlamına gelir.

Eril erkeklik nasıl ortaya çıkıyor? sorusuna gelince, toplumun bunda çok büyük bir rolü var. Erkeklere erken yaşta kendi (acı) sınırlarını tanımamaları, yaralarını göstermemeleri ve sert durmaları öğretilir. Bu öğreti erkeğin sadece kendine karşı incitici davranışlarına yol açmaz, aynı zamanda başkalarının sınırlarını ve kırılganlıklarını unutmakla da paralel gelişir. Ayrıca erkeklerin fiziksel şiddete dayanabilmeleri ve uygulayabilmeleri gerektiği fikri de günümüzde hala aktüel bir öğreti şeklidir.

Erkek çocuğa sürekli olarak gerçek bir erkek olabilmesi için yenilmez ve sert görünmesi gerektiği söylenir ve bu öğreti ile şekillendirilir. Oğlan/erkek çocuk ise böylelikle havalı ve erkeksi sayılmak için duygularını bastırmaya veya en azından göstermemeye çalışacaktır. Pek çok erkek çocuk sert olmaya çalışır ve böylece kendi sınırlarını ve başkalarının sınırlarını zorlamayı öğrenir. Erkekler utangaç olmamaları gerektiğini, bir şeye katlanmak, sabretmek yerine vurmaları gerektiğini öğrenirler. Öte yandan, taviz verme, başkalarına mütevazı cevap verme, önemseme vb. diğer yetkinlikler erkek çocuğa aile ve toplum içinde hala öğretilmiyor…

Toksik de diyebileceğimiz eril erkeklik, erkekler için ne anlama geliyor diye düşündüğümüzde ise, bunun yetişkin yaşlarda da yansımaları karşımıza çıkar. Birçok yetişkin erkek, kendi duygularını ve başkalarının duygularını algılamanın kendileri için ne kadar zor olduğunu bilir. Bu eril düşünce ve yaklaşım erkeklerin ailesiyle, arkadaşlarıyla, eşiyle yakın duygusal bağlar kurma yeteneğini çok büyük ölçüde engeller.

Erkeklik kavramlarının aynı zamanda uzun vadeli sağlık etkileri vardır. Erkekler ortalama olarak daha erken ölüyor. Bunun olası nedenleri şunlardır: Kendi vücut sinyallerini görmezden gelmeleri ve gerekli sağlık bakımını ciddiye almamaları, fiziksel veya zihinsel olarak rahatsız olduklarında yardım istemeyeceklerini, riskli şeyler yaptıkları, cesaret ve güç göstermek için ve bu nedenle kazalara ve benzeri şeylere karışma olasılıkları daha yüksek olur.

Eril zehir/Toksik erkeklik karşı cinsler için ne anlama geliyor diye düşündüğümüzde ise, tüm cinsiyetler toksik erkeklikten muzdariptir. Erkeklerin kendileri, ama özellikle kadınlar ve yakın çevresindeki insanlar bu durumun büyük mağdurudurlar. O yüzdendir ki, günümüzde de ‘erkekliğin özü’, şiddet yoluyla kurulan kontrol ve tahakküm aracı olmaya devam ediyor. Özellikle bir yanda fiziksel, diğer yanıyla cinselleştirilmiş şiddet şeklinde. Tek bir örnek vermek gerekirse: Almanya’da da heteroseksüel kadınlar için en büyük öldürülme riski partnerlerinden ve eski partnerlerinden geliyor. Öte yandan, sözlü, psikolojik ve duygusal şiddet yoluyla.

Son olarak Ataerkilliğin toksik erkeklikle ne ilgisi var? Sorusunu açalım.

Bu şiddet biçimi bireylerden gelmez, çünkü toplumsal yapılara ve kolektif fikirlerimize işlenmiştir. Bu şiddet biçimlerine ek olarak bir de yapısal, doğallaştırılan şiddet şekilleri vardır. Özellikle bu tür şiddeti adlandırmak çok daha zordur. Örneğin, erkeklerin aynı meslekten olan kadınlardan ortalama olarak daha fazla kazanması. Yani yapısal ve cins üstünlüğü olarak tercih edilmeleri gerçeğiyle ifade edebiliriz. Ya da siyaset ve iş dünyasındaki erkeklerin çok daha öncelikli olarak bu üst düzey pozisyonlarda bulunması gerçeğinde. Ya da erkekliğin kadınlıktan daha değerli olduğuna hâlâ inanan kesimlerin olmasından.

Ataerkilliğin egemenliği

Kadın cinsine 21.yüzyılda da uygulanan bu bir nevi ayrımcılık şiddet biçimine, erkeklerin/erkekliğin diğer cinsler üzerindeki egemenliğine Ataerkillik diyoruz. Eril erkeklik, ataerkinin bir parçasıdır ve bu yüzden de günlük yaşamımızda hala büyük bir rol oynuyor. Ancak günümüzde cinsler olarak, ortak bir şekilde bu ve başka düzeylerde de yapısal şiddetle mücadele etmemiz gerekiyor. Yüz yıllararca kalıplaşmış bu eril cins üstünlüğü alışkanlık ve kabullenmelerini kadın cinsi tek başına bu tahakküm sistemini ortadan kaldıramayacağı için cinslerin ortak mücadelesine ihtiyacımız var. Bu tutumla, kendimize ve çevremizdekilere daha iyi davranmakla mümkün olabilir. Diğer anlamıyla, Ataerkillik, köklü kural, güç ve mülkiyet dağılımı yapılarını değiştirmekle ilgilidir. Bunu da her iki cins olarak ancak birlikte yapıp başarabiliriz!


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 06.03.2023

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑