Makaleler

Published on Mayıs 17th, 2020

0

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık – Mustafa Kumanova

Tecrübelerimizin, geçmiş deney ve deneyimlerimizin ne kadar zengin ve engin olduğundan, onların gelişimi üzerine yeni hareketleri ya da örgütlenmeleri yeniden inşa etmekten hep dem vuruyoruz, ancak tecrübelerimizle sabit ki tecrübelerimizden hiçbir ders almıyoruz. 

Eğer tecrübelerimizden ders almış olsaydık, şu ölümcül salgın günlerinde dahi tek dertleri halkları soyup soğana çevirmek ve toplumsal serveti aşağıdan yukarıya transfer etmek olan merkez bankalarını ve hükümetleri film seyreder gibi seyretmez, saltanatlarının ayakta kalması için güç gösterilerine mecbur olan burjuva sınıfının tasmalı hükümetlerinin “terörle mücadele” adı altında kendinden olmayanlara karşı düşman yaratıp çalıp çırpmaların üstünü örtme yalanına ve “tüm bunlar dış güçlerin bir oyunu,” kozuna kanmaz ve iktidarlara karşı ezilen her toplumsal hareketin, rengi dili ırkı cinsiyeti dini ne olursa olsun, koşulsuz desteklenmesi gerektiği gerçeğini göz ardı etmez, sıradan insanların sömürü ve adaletsizlik karşısında örgütsüz patlamalarına geçmişten de dersler alarak -kısacası ayaklanmanın önünde, sosyalist solun baş belası iç çatışma ve en iyi ben bilirim ukalalığı tuzaklarına düşmeden, bir engel değil bir ateşleyici olarak bulunarak- öncülük ederdik.

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, ülkemizde seçilmiş belediyeleri kayyum yoluyla usulsüz görevden alan, Ölüm Oruçlarında haksızlık ve adaletsizlik karşısında tutunacak tek bir dalı dahi kalmayan insanlarımızın ölmesine kılını bile kıpırdatmadan hiçbir refleks göstermeyen hatta mezarlarına bile saygısı olmayan ve de silahlı hükümet yanlısı paramiliter gruplarla cenaze evini tehdit ettiren ve bu durum karşısında vicdanen dayanamayıp tepki koyan ve insani düzeyde yorum yapan hakimleri görevden alan ve tüm bunları devlet kurumlarına dayanarak uygulayan ve uygulatan, sömürge tipi faşizmin bizlere Milliyetçi Cephe (MC) döneminde yaşattığının kat be kat fazlasını hiçbir gerekçe ve neden göstermeden yaşatan ve kendisine karşı tüm hareketleri devlete karşı ve kendini yıkmaya yönelik eylemler olarak yorumlayarak gerçekleştiren AKP karşısında sömürge tipi faşizme karşı her türlü ezilen mücadelesinin meşru olduğuna hak verirdik. 

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, ekonomik eşitlik, yani gerçek demokrasi olmadan biçimsel demokrasinin bize eşitlik, kardeşlik ve özgürlük yolunda hiç bir şey bahşetmeyeceğini, parlamenter sistemin ve onun içinde mücadele verenlerin, burjuvazinin devleti yönetenlerin dizginlerini yasama-yürütme-yargı ayrımı, anayasa ve hukukun üstünlüğü yoluyla çektiği ve tüm bu kurumların burjuva kültürü hegomonyası adına tesis edildiği ve özünde sömürünün üstünü örttüğü burjuva sınıfının egemenliğindeki bir düzende, ezilen yoksul ve yoksun halklara hiçbir faydalarının dokunamayacağını bilirdik.

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, kapitalizmin “insanın aklının bir para sayacına, insan ruhunu borç/alacak makinesine, insan kalbini özel mülkiyetin dizayn ve iç dekorasyonları hayranlığına çeviren bir felaket” olduğunu unutmazdık.

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, sokaklarda kaldırım taşlarını söküp fırlatmanın değil, kaldırım taşlarına günlerce haftalarca milyonlarca kişinin oturmasının çok daha anlam ifade edeceğine ve düzeni yıkabileceğine kanaat getirirdik.

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, milliyetçiliğin ve dinciliğin zehrine kapılıp, sorgusuz sualsiz egemenlerin kendilerine biçtikleri kimlikleri üzerilerine kolayca geçirip “koyun gibi gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıp salhaneye koşanları” değil, kendimizi “öz eleştirinin olmadığı yerde çürümenin başladığını” unutmakla suçlardık.

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, milletlerin nasıl sonradan yaratılan “hayali cemaatler” olduğunu, ulus dininin ateşli tapınmasının insanlığın hedefi olmadığını, insanlığın asıl amacının “yeryüzünü vatan, insanlığı millet” yapmak olduğunu tüm ezilenlere anlatırdık. 

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, onlara din ve milliyetçiliğin ne olduğunu değil, ne olmadıklarını, insanın kimliksiz doğduğunu ve özgür iradesiyle hiçbir seçim şansı tanınmaksızın egemen sistem tarafından kendi üzerine biçilen “gurur verici” ve uğruna kolaylıkla ölünen ve hiçbir vicdani belirti göstermeden çok rahat bir şekilde uğruna öldürülen o kimliklerin ne amaçla kimler tarafından yaratıldıklarını ve “bizden olanların” da biz ezilenler, “bizden olmayanların” da biz ezilenler olduğunu teşhir ederdik.

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, milletleri yaratanların milliyetçiler olduğunu bilirdik.

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, şu an katledilen halkları, Yemen’deki çocukları, dünyanın her yerindeki mazlumları unutmazdık. 

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, yurtlarından ve evlerinden göç etmeye mecbur bırakılmış milyonlarca insana sırtımızı dönerek milliyetçiliğin girdabında kaybolmazdık.

Eğer tecrübelerimizden ders alsaydık, en çok ezeni iktidara sırtlarında taşıyan ve en zalimin ordusuna gönüllü nefer yazılan ezilenlere, gerçeğin ne olduğunu, “bütün savaşları dövüşemeyecek kadar korkak olan bu yüzden de kendileri adına dövüşmek için dünyanın gençlerini cepheye süren hırsızların çıkarttığını” haykırırdık.

Eğer tecrübelerimizden bir ders alsaydık, birbirimize düşmezdik, sen ben, senin benim örgütüm demezdik.

Biz derdik. 

Ezilenlerin, sömürülenlerin, yoksulların, sefillerin, baldırı çıplakların, evsizlerin, sokakların, kaldırımların, meydanların örgütüyüz derdik.

Eğer tecrübelerimizden bir ders alsaydık, 

Kısacası sadece,

Sosyalizm derdik. 


Mustafa Kumanova
17.05.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑