Makaleler

Published on Şubat 22nd, 2023

0

Depremin düşündürdükleri ve sorumluluklarımız | Hamit Baldemir


Halk durumu daha net görmeye başladı. Egemenlerin halk düşmanlığını yaşayarak gördü, görüyor… Toplumun ihtiyaçlarına göre konumlanmalıyız. Bunun zor olduğunu biliyorum. Faşist bir sistemde bunları başarmak zordur ama imkansız değildir…

Kürdistan ve Türkiye`de büyük bir deprem felaketi gerçekleşti. Ve bu deprem hala belli şiddetlerde devam ediyor. Hatta benzer şiddette ve büyük şiddette deprem bekleniyor. Bunu bizzat konun uzmanı şahıslar dillendiriyor. Bu büyük ve acı felaket sonucu şu ana kadar tespit edilen resmi rakamlara göre kırk – elli bini aşan can kaybı vardır. Bir on misli de yaralı vardır. Mal kaybına gelince, bir çok köy, kasaba, ilçe ve il haritada silindi. Bunun mal kaybını varın siz hesaplayın. Gerçekten korkunç bir tablo. Halk hazırlıksız yakalandığı gibi devlet tarafında da deprem sürecinde ve sonrasında gereken ilgi ve destek olmadı. Kurtarma çabaları ve enkaz altında çıkan yaralı ve evsiz insanlara sahip çıkılmadı. Üstelik halkın kendi olanakları ile yarattığı kurumların yardımlarına ve faaliyetlerine müdahale edildi. Demokratik kitle örgütlerinin, partilerin ve kimi tanınan şahısların yardım ve kurtarma çabalarına müdahale edildi. Kimi yardım merkezlerine kayyum atandı. Deprem mağdurlarına zamanında ve uygun yardımda bulunmak için seferberlik ilan etmesi gereken devlet: olağanüstü hal ilan etti. Bölgeyi affet bölgesi ilan etmediği gibi olağanüstü hal ve kayyumlarla; depremzedelere karşı fiilen savaş ilan etti.

Elbette bunun bir açıklaması ve nedeni vardır. Acısını haykıran insanlar susturuldu ve ağır hakaretlere maruz kaldı. Sivil kişi ve kuruluşların depremzedelere yardım çabaları engellenmeye çalışıldı ve çalışılıyor. Hükmet ve devlet kurumları bu sivil inisiyatifleri engellemek için bir çok kirli oyuna başvurmaktadır. Depremin en yaşamsal döneminde, ilk üç günde devlet ve hükümet adına hiç bir girişimde bulunmamış ve enkaz altında kalanlar ölüme terkedilmiştir. İlk üç günde ortalıkta görülmeyen devlet, olağanüstü hal ile bölgeye girmiş ve kurtarma çalışması yapanlara engel çıkarmaya çalışmıştır. Dünyanın dört bir yanında ve Güney Kürdistan yönetimince gelen yardımlara el konulmaya yeltenmiş ve zamanında ihtiyaç sahiplerine ulaşası engellenmiştir, Suriye de bu depremde zarar görmüştür. Özellikle Rojava`da deprem büyük can ve mal kaybına neden olmuştur. T.C depremle boğuşan ve yaşam mücadelesi veren Rojava`yı bu süreçte bombalamaya devam etmiştir. Maalesef insanlık tarihinin en karanlık, en barbar anlarını yaşadık ve yaşıyoruz.

Devletin deprem bölgesinde olan Türkiye için hiç bir projesi olmadı

Türkiye`nin deprem bölgesinde olduğu, bilimsel ve resmi raporlarda mevcuttur.  Yani her an bir büyük deprem yaşanabilir. Kaldı ki yaşadı, 27 Aralık 1939 Erzincan Depremi`nden 6 Şubat 2023 Depremi`ne kadar on bir deprem felaketi çeşitli aralıklarla yaşanmış ve yüz bini aşan can kaybı olmuş. Bunun belki on katı yaralı ve hesaplanması zor büyük maddi hasarlar yaşanmıştır. Buna rağmen hiç bir önlem alınmamıştır. Kaçak konutlar, deprem düşünülmeden sadece cebini düşünen müteahhitlerin malzemeden kaçırarak binalar dikilmesi; sağlıksız ve plansız yapılanmaya devlet  ve belediyelerin onay vermesi. Üstüne üstlük kaçak ve sağlıksız yapılaşmaya belli aralıklarla mimar afıının çıkarılması gibi yaklaşımlar olası bir ve olan depremlerde can ve mal kaybını ona hata yüze katlanmasına yol açmıştır. Bu sadece müteahhitlerin veya inşaat firmalarının sucu değildir. Buna onay veren devlet ve hükümet yetkililerin de suçudur. Bile bile böyle yapılaşmaya menfaat karşılığı onay vermek af çıkarmak depremde canını kayıp edenlerin katline ferman çıkarmaktır. Bilinçli ve planlı bir katliamdır. Birilerin dediği gibi, bu bir kader planı değildir. Sömürgeci egemenleri katiam ve ihmalkarlık planıdır.

Deprem kader değildir

Deprem bir doğa felaketidir. İnsanlık doğa kanunları ve kimi olayların önüne geçemez. Ancak onu zararsız hale getirmek mümkündür. Türkiye`nin bir deprem hattı üzerinde olduğunu her kes bilmektedir. Büyük sarsıntıların olacağını da yetkili ve yetkisiz her kes bilir. Üstelik on bir büyük deprem yaşandı. On birincisi hala devam ediyor. Peki bugüne kadar ne önlem alındı? Kelimenin tam anlamı ile hiç! Oysa böyle bir riskli coğrafyada deprem için sayısız önlemin alınması gerekiyordu. Türkiye Cumhuriyeti`nin kuruluşundan sonra ilk büyük deprem 1939`da Erzincan`da büyük oluyor. Binlerce insan can veriyor. Bundan bir ders çıkarılıp önlem alınması gerekirken bu tehlike yok sayılmış ve ardı sıra gelen depremler karşısında önlem alınmamıştır. Depreme dayanıklı konutlar yapılmamış; deprem anında insanların toplanacağı güvenli yerler oluşturulmamış; evsiz barksız kalanlar için gereken ilk yardım örgütlenmesi kurumlarca gerçekleşememiştir.  Deprem anında ise sorumsuz ve ilgisiz davranılarak can kaybının on mislisine çıkmasına zemin hazırlanmıştır. Örneğin Japonya`da neredeyse her gün deprem olur ancak gerekli önlemler alındığında ve deprem ile ilgili toplum bilinçlendirdiğinde daha şiddetli depremlerde Japonya can ve mal kaybı vermeden atlatabiliyor. Neymiş, deprem bir kader planı değilmiş.

Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz

Sistem veya iktidar ( Hükümet) Depremin  yarattığı sonuçlardan yararlanmaya çalısıyor. Depremzedelere zamanında müdahale edilmediği gibi evsiz barksız kalanlara kalacak yer ve yiyecek temin edilmediği gibi, giden yardımlar engelleniyor. Açıktan açığa enkaz altındakiler ölüme terk edildi ve sağ kalanlarla ilgilenilmedi ve ilgilenilmiyor. Bu sömürgeci egemenleri için bir fırsata döndü. Bir nevi nüfus planlanması gibi görüyorlar. Onların deprem yerindeki kahkahalar atarak boy vermeleri bunun sonucudur. Hem istemedikleri insanların depremle ölümü onların işine geliyor. Sonra evsiz barksız kalan insanları yerinden toprağından koparıp Türkiye`nin Batı ve Orta kesimlerine gitmeye mecbur bırakıyor. Böylece bölgenin demografik değişimi bu doğal afetle hal edilmeye çalısıyor.  Sonra yeni konutlar yaparak kendi yandaşların servetine servet katacaklar. Zaten şimdiden bunun mesajlarını vermeye başladılar. İşte depremde evsiz kalana kaç bin konut yapıp ev sahibi yapacaklarmış ve on bin lira vereceklermiş. Bu resmen alay etmektir. On bin lira ile ne yapılabilir acaba? Sonra bu konutlar bedava mı verilecek? Yine rant ve sömürü kat kat artacak.

Dersim`in kayıp kızlar projesi devrede

Depremde anne ve babasını kayıp eden çocuklar ne olacak?  Adlarını ve konuşmasını bilmeyen bebek depremzedelerin geleceği ne olacak? Bilindiği gibi bu çocuklar çeşitli vakıf ve kurumlara teslim ediliyor. Şimdiden deprem yerinde açılan Kuran Kursu çadırları var. Sahi bu çocukların ihtiyacı bu ortamda kuran kursları mıdır? Biliniyor, Dersimde katliamdan sağ kalan çocuklar bizzat anne ve babalarının katillerince evlat edindiler. Ve bunların ne oldukları hala bilinmemektedir. Bugün ise, depremzede çocuklarına bu akibet hazırlanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanı fetva veriyor; “evlatlıklarınızla evlenebilirsiniz” diyor. Bunun açıklaması, “ey dindarlar ve müminler; bu kız çocuklarını önce evlat edinin sonra evlenin” demektir. Devlet Bahçeli de evlat edinmek istiyormuş. Bu ayrı bir felaket ve soykırımdır. Yani deprem bir çok boyutu ile egemenlerce soy kırımına dönüştürülüyor. Bunun karşısında ne yapmalıyız? Bu gelişmelere ve bilinen olacaklara karşı bir projemiz yok maalesef. Sadece deşifre edebiliyoruz ama bu yetmez.

Sol ve sosyalistler ya da komünistlerin neden projesi olmasın?

Burjuva demokratik muhalefeti yok. Düzen partileri birbirini desteklemektedir. Depremdeki bu sorumsuzluk ve rezalet, eğer ciddi bir muhalefet olsaydı; yer yerinden oynardı. Depremin enkazının altına tüm sorumlular gömülürdü. Devrimci bir muhalefet olsaydı, bu koşullarda devrim gerçekleşirdi. Bu olayda devrimci muhalefetin ne kadar zayıf ve yetersiz olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Türkiye`nin bir deprem bölgesinde olduğunu devrimci yapı ve kuruluşlar da biliyor. Hem de çok iyi biliyor. Ne var ki, o da durumu oluruna bırakmıştır. Böyle bir olay karşısında bir projeleri yoktur. Zaten halk içinde örgütlenme yok. Bu arada, elbette kurtarma ve yardım faaliyetlerine en başta devrimciler koştu. Demokratik kitle örgütleri, HDP, sosyalist partiler ile Alevi kurumları depremzedelerin imdadına en önde koşanlardır. Hala gece gündüz deprem bölgesinde halkın yanında ve hizmetindeler. Hakkını teslim etmek gerekiyor. Bu elbette anlamlı bir duruş. Ancak bu çok yetersiz. Örgütlenme ve proje sahibi olması da gerekiyordu. Sadece eleştirmek ve sahtekarlıkları, ihmalkarlıkları deşifre etmek yetmiyor. Devrim veya demokratikleşmek için örgütlenmek ve toplumun ihtiyaçlarına göre proje üretmek gerekiyor. Devrimci muhalefet bu noktada sınıfta kaldı. Devrimci muhalefet bu durumdan ders çıkarıp bu yetmezliklerini gidermelidir. Parçalanmış güçlerini birleştirmeli ve burjuva gericiliğine / faşizmine alternatif olabilmelidir.

Depremden zarar gören ve görecekler için gerekli sivil örgütlenmeler yaratmalıdır. Sadece eleştirerek ve mitingler yaparak topluma ulaşılmıyor. Deprem, sistemi ve hükümeti daha da deşifre etti. Hani derler ya “bir musibet bin nasihatten iyidir”. Halk durumu daha net görmeye başladı. Egemenlerin halk düşmanlığını yaşayarak gördü, görüyor. Gerisi devrimcilerin politik uyanıklığına ve çabalarına kalmıştır. Bu gelişen durumdan yararlanarak, toplumu öz örgütlerine kavuşturmak gerekiyor. Bunun için kafa yorulmalıdır. Toplumun ihtiyaçlarına göre konumlanmalıyız . Bunun zor olduğunu biliyorum. Faşist bir sistemde bunları başarmak zordur ama imkansız değildir.

Zoru başarmak gerekiyor.

Bu iş için,  depremzede çocukların geleceğini güven altına almakla ilk adım atılabilir!

Selam ve sevgilerimle


Hamit Baldemir – 22.02.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑