Makaleler

Published on Nisan 11th, 2023

0

Değişmeyen, değiştiremez | Erdal Boyoğlu


Kültür de, eğitim de, sevgi de, saygı da, dostluk da, yoldaşlık da, merak etme de, sorgulamak da derneklerde bakım istiyor..! Öğrenemedik gitti…

Viyana’da çok güzel ve bir o kadar seviyeli  müzik ve şiir dinletisi vardı.

Dinleyiciler kendilerini müziğin ritmine şiirin sözlerine kaptırmışken, küçük olan salonun içinde çocuk ağlamaları ve çığlıklıkları birden o güzelim ahangi bozdu.

Düşüncenize şöyle bir;

Şimdi daha bir yaşında olan bir çocuğun dinletide ne işi var, anne ve babasının yanında oyun oynayan bir çocuğun dinleti salonunda oynamasına neden müsade ediliyor?

Çocuklarını dinleti, konser, tiyatro ve toplantı gibi yerlere getirmek ne kadar etiktir. Ne kadar kültür seviyeli bir davranıştır ?

Kültür, Sanat, Tiyatro  vb organizeleri yapanlar, çocuklarını zorunlu getirmek durumunda kalanlara ne gibi olanak sunabiliyorlar. Ne gibi önlemler alıyorlar.

Çocukların zihinsel  gelişimi için hangi  olanakları verebiliyorlar. Çocuklara resim   yaptırmayı sevdirme, iletişim kurabilmeyi gösterebilmeyi neden başaramıyoruz.  Madem çocuklar geliyor, onlara bir oda veya salon hazırlanması gerekmiyor mu? 

Çocuk oyuncakları, defter kalem vb gibi malzameler ve ilgilenecek insanlar önceden neden hazırlanmıyor. Çocuklara yönelik çalışmalar  neden önemsenmiyor?

Dernekler, çocuklara doğru dürüst bir yatırım yapmıyor, olanak sunmuyor. Çocuklar, derneğe geldiklerinde onlarla ilgili ne bir oyun yeri, ne bir oyuncak ne de onlarla ilgilenecek yetenekli çocuk eğitmenleri var. 

Dernekler, çocukların ilgi alanına yönelik çalışmalara duyarsız ve ilgisiz kalıyor.

Dernekler, amaç ve hedeflerine yönelik bilinçli bir  dernek çalışması neden yapmıyor/ yapamıyor.

Dernekler, programa aldığı etkinliklerin altyapısını neden el yordamıyla yapıyor. Neden profesyonal bir hazırlık yapamıyor. Derneklerin etkinliği dostlar alışverişte görsün etkinlikleri olarak karşımıza çıkıyor.

Sözümona Avrupa’da yaşıyoruz, sanatsal, kültürel gelişimin olduğu  Avrupa ülkelerindeyiz. Ama ne kültürden ne sanattan ne de felsefeden bir haberiz. Derneklerin başarısından bahsetmek malesef olanaklı değil.

Biz ki, aydın, demokrat, devrimci olmak adına, gelişimin, dönüşümün ve bu kavramların karşıladığı varsayılan ya da karşılaması istenilen toplumsal- bireysel ilişkilerin ve konumların sorgulanmasını gerektirirken, bir çok kurum-kuruluş-dernek, kendi çalışmalarını sorgulamıyor.

Sorgulamanın ve başarmanın gerçekleşmesi yolunda adımlar atılmıyor, atılıyor olsaydı, bugünkü sorunlar yaşanmazdı!…

Bizimkilerin atması gereken çıtanın yüksekliğinin düşürüp düşürmemeye kafa yorması gerekiyor.

Derneklerin, Mozart’ın, Bethoven’ın, Bertol Brecht’in oyunlarından ve müziğinden haberimiz varmı? Avrupalı yazarlardan Arthur Schnitzler, Stafan Zweig, Robert Musil’yi  ne öğrenebildik ne de okuyabildik ?

Şimdiye kadar gerek çocuklar için gerekse büyükler için bir organize yapabildi mi? Çocuklarımızı,Tiyatro’ya, Bale’ye, Opera’ya, Restuarant’a, çocuk filmlerini izleme götürüldü mü? Yeşillik alanda gezmeye götürmek için hiç bir girişimde bulunduk mu?

Kültürler arası töleransın olduğu bir yerde, farklılıkların zengilik olduğu bir yerde dernek çalışmalarının başarısından  bahsedebiliyor muyuz? Bulunduğumuz alanlarda kültürel, sanatsal diyaloglar kurabiliyoruz?

Neden/Niçin kültürel gelişimde  hiç bir yere varamıyoruz?

Korkunç bir anlayışsızlık ortamında yaşıyoruz. Kültürel değerler, dinletiler, toplantılar, gösteriler insan ilişkileri anlaşılmıyor. 

Bir şeyler yolundadır diyeceğim ama ne elim varıyor ne de dilim varıyor. Büyük harflerle  adalet, eşitlik, demokrasi, insan hakları  vb, sözlere sığındığımız talepler ve istemler karşılığı  tam traji-komedi’dir.

 Çifte standart kültürsüz yaşam devam ediyor. Arkadan konuşma, dedikodu, riyakarlık devam ediyor. Hangi derneğe gidilirse gidilsin masa başı çekiştirmeler en kirli yöntemleriyle devam ediyor. Dernek çalışmaları, dernekler arası çekememezlik devam ediyor. Politik çalışma yapan dernekler arasında diyalogsuzluk devam ediyor.

Başımdan geçen  ve bir dernekte yaşadığım bir olayı yazacağım. Bildiğiniz gibi hemen hemen dünyanın her yerin de, lokaller de, ve kamu binalarında sigara içilmesi yasaklandı.  Restuarant’larda  bile sigara içilmesi yasaklanırken, arasıra gittiğim bu toplum derneğinde, gençlerin odasını sigara içenler odası yaptıklarını gördüm. (hemde sigara odası olarak yazılmış)

Burası gençlerin odası değil mi diye sorduğumda, gençler ilgisiz, dernek çalışmalarına katılmıyorlar, derneğe gelmiyorlar diye cevap aldım. 

Bu cevabla daha da kötü oldum. sözümona gençlere önem veren bir kurum, sözümona insanı merkezinde gören bir kurum. 

Derneğe gençler gelmiyor diye, gençlerin odasını sigara odası yapıyorlar.

Düşünşenize şöyle bir;

Birincisi; nasıl bir mantık ki. Burası nasıl bir toplumsal dernek ki. Dernek yönetimi tarafından yapılmış bir sigara odası yapılıyor. Hemde gençlerin buluştuğu oda, gençlerin odası diye üstünde yazılı bir tabele varken, şimdi sigara odası olan bir yer olarak karşımıza çıktı.

İkincisi; dinleti çok güzeldi,  şairimiz ve sanatçımız çok güzeldi. söyledikleri Kürdçe şarkıları ve klamları anlamasam da yüreğime hitap ediyordu.  O ahengte kendimi melodiye bırakmıştım, melodiyle bütünleşmiştim.  Ama gelin görün ki çocukların  bağırtısından, çağırtısından ve ağlamasından bu güzel ortamın  seviyeli ve düzeyli ortamın melodisinden kopuyordum.  İçim içimi yiye yiye durdum, ama bir noktaya kadar durdum. Artık dayanamadım biraz yüksek sesle herkesin duyabileceği bir ton da” arkadaşlar çocuklarımızı dışarı çıkartalım” dedim kimseden ses yok. Çocukların bağırtıları ve ses çıkarmaları devam etti. 

Çocuk ağlamaları devam etti dinleti boyunca.  Bu ortam da  dinletiden koptum.

Artık oturmak için oturuyordum. Her ne kadar dinliyor görünsemde içimden geçen fırtınalarda çoğalıyordu. bu ne biçim bir kültür, bu ne biçim bir dernek, bu ne biçim bir toplum , bu ne biçim insan. Bu ne biçim insan görüntüsüydü.

Bu ne biçim sanata sanatçıya saygıydı.

 Kimbilir, birileri tarafından kaç kez bu sorundan dolayı toplantıları düzenleyenler ikaz edilmiştir. Ama kim kime dum duma devam ediyor hala. İşin garibi, lafa geldiğinde herkes bu dertten muzdarip! ya peki pratik de. öyle mi?

Bu yazının amacı yanıltılan insan çalışmaları, yanıltılan kültür çalışmaları, yanıltılan dinleyici potansiyeli ve yanıltılan sanatçıya saygıdan ve sevgiden dolayıdır. 

Bu bir eleştiri ve sorgulama yazısıdır.

Okuruyla , dinleyicisiyle, faliyetlere katılanıyla, üyesiyle tafartarıyla erdemliliğe sahip çıkma kültürünün günün birini beklemeden tavır alma ve artık yeter demesini görmek istememdir.

Avusturya ki dünyanın  önemli kültür şehirlerinden biridir. Viyanın her sokağı bir kültür evidir. kafetaryalarında, lokallerinde, tiyatrolarında, müzik evlerinde ve diğer yerlerde insana dair aklımıza ne geliyorsa, seviyenin ve saygının atmosferini görebiliyoruz.

Dinletiye, tiyatroya, müziğe, şiire bir değer vardır. gelen her insan bu bilinçle gelir, kültür sanat ve edebiyat akşamına veya gününe bir anlam katar. 

Ya  peki bizimkiler!

Bizimkilerin ne amaçla geldiklerini bilmeyen var mı? Yeşillik olsun, iş olsun, dostlar alışverişte görsün, ayıp olmasın gibi düşüncelerle derneklere gelip giderler. etkinliklere bu amaçla gelip giderler. Dolayısıyla dernek çalışmaları, istenilen seviyeye bir türlü gelemiyor.

Yapılan etkinliklerde başarılı bir duruş yakalanamıyor. Konserde, dinletide, insanlar ya konser salonu dışında kalır lak lak eder, ya da konser salonu içinde durur lak lak etmeye devam eder.

Yukarı da bahsettiğim dinletiden sonra ne oldu biliyormusunuz. Dinleti sonrası çocuklardan birisinin halası yanıma geldi, sen ‘benim yeğenime nasıl dışarı çıksın diyebilirsin, yeğenimi kimse dışarı gönderemez, dağıtırım burayı deyince, ellerimi havaya kaldırdım. Teslim oluyorum. Ve bu hâlâ hem siyasi hem de  üniversite mezunu bir kadın.

Yazıklar olsun hemde çok yazık dedim ve dinlerinin ikinci yarısını dinlemedim.

Hani bu dernekte başka bir oda olmazsa tek bir bölüm olsa hadi anlaşılır  diyeceğim, ama durum öyle değil, üç odası daha olan bir yer. çocuklara o odalardan biri hazırlansa, bir genç kadın veya erkek görevlendirilse, çocuklara masallar anlatsa, resim yaptırsa, çizgi film gösterse çocuklarla oynasa, ilgilense, çocuklara oyuncaklar verilse, çocukları eğitecek bir iletişim kurulsa daha anlamlı ve daha güzel olmaz mı? Hatta hatta bu talebi çocuklarını getiren aileler tarafından talep edilmesi gerekmiyor mu?

Derneklerin amacı kitleleri eğitmek, kitlelerle diyalog kurmak, onları bilinçlendirmek, kültüre, sanata, edebiyata yakınlaştırmak değil mi?

Peki, etkinliklerde kollektif çalışmaya yakışır bir ortam neden hazırlanmıyor. Sağlıklı önlemler niçin alınamıyor. Neyin kaygısı  yaşanıyor, Yoksa böyle gelmiş böyle gider diyen bir nesilden geldiğimizden mi? herşeyi işin oluruna bırakıyoruz.

Güzellikleri kendimize layık görmeyen mazoşist bir kişiliği içselleştirmeye devam ediyoruz. Artık kendi içimizde olumsuz olanları garipsemiyoruz. Etkinliklere gelen misafirin rahatsız olmasını hiç önemsemiyoruz.

Bunlar,Otoritenin ya da ben merkezci mantığın, bencilliğimidir, kuşak çatışmasımıdır. kişilikle çatışması mıdır. Yöneticilerin insiyatifsizliği ve yeteneksizliklerinin örtüşmesimidir?.

Malasef derneklerimiz, sevgiyi saygıyı, dostluğu, dayanışmayı çıkara dayalı bir anlayışı kendi içinde, kendine göre geliştirdi. Demokrasi kültürünü bir türlü içselleştiremedi.

Bektaşiyi camide basmışlar da.” Ulan bu ne kepazelik!” deyince, ” Yersizlik ağam, yersizlik” demiş ya, Bektaşi gerçekten yersiz yurtsuz, Ya peki bizimkiler. Hep yersizlikden, olanaksızlıktan, gelişememizlikten, eksiklikten dem vurmaktadırlar.

Malesef, Avrupa da hep aynı sorunlar, hep aynı konular tartışılıyor. Olumsuzluk ve  diyalogsuzluk ve olanaksızlık vb tartışmalar artık kabak tadı vermedi mi?

Nerede yaşadığımız  bilinmedikce, o  yerin, o güzel olan değerlerini almak, öğrenmek  ve de yaşama geçirmek hedef olmadıkca seyreyle gümbürtüyü o zaman. işte o gümbürtüyü dün ben yaşadım. eleştiriden bir ders çıkartacağına, saygısızca ses tonunu yükseltiyor. Kendini haklı görmek istiyor. işte bu kafalar ve yöneticiler oldukca, yüzleşmeyi ve hesaplaşmayı içimizde  başlatmadığımız sürece, ahkam kesmeye devam edenler içimizde yanımızda solumuzda  olmaya devam edecektir.

Şimdi bizim dernekçilere sorsanız varsa yoksa kendi dernekleridir. Dernekte, ağız ağıza, kafa kafaya verip konuşmanın, tekrarlanan konuların, bayatlamış kelimelerin kıymeti harbiyesi yoktur. Artık açıkca kendileriyle yüzleşmelidirler.

Burada sesimi yükseltiyorum artık, muhabetin de, dinletinin de, toplantının da tadını kaçırmamalıyız. Madem Avrupa da yaşıyoruz, artık birşeyleri, öğrenmeye, geliştirmeye ve dönüştürmeye, sorgulamaya cesaret etmeliyiz.

Birlikte karar vermesini bildigimiz  sürece, birbirimizi anladığımız  müddetçe, birlikte gelişmeyi de dönüşmeyi de düşe kalka öğreneceğiz.. Bir ozan’ın deyişinde, ”kimi ölür izi kalır, kimi ölür buzu kalır” diyor. İşte biz, buzu kalanlardan olmamak için, yeterki sevinçler yenilmesin, yeterki sol memenin altındaki cevahir yenilmesin, yeterki sevgi ve saygı yenilmesin.yeterki somut durumun somut tahlili yenilmesin.

Kültür de, eğitim de, sevgi de, saygı da, dostluk da, yoldaşlık da , merak etme de, sorgulamak da derneklerde bakım istiyor…!!!

Öğrenemedik gitti..


Erdal Boyoğlu – 11.04.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑