Makaleler

Published on Şubat 27th, 2023

0

44 yıl sonra NATO başkentinden aynı barış çağrısı… | Doğan Özgüden


Belçika’nın yanı sıra Avrupa Birliği’nin ve de NATO’nun başkenti olma özelliğine sahip Brüksel herhalde tüm dünya başkentleri arasında miting, yürüyüş ve basın toplantılarının yoğunluğu açısından ön sıralarda, belki de en başta yer alıyor… 

Kentin 1,2 milyonluk nüfusu 179 farklı milliyetten oluşuyor… Günümüz istatistiklerine göre de kentte başta Fransızca, Flamanca ve İngilizce olmak üzere bizim coğrafyanın Arapça, Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Süryanice ve Elence dilleri de dahil 100’den fazla farklı dil konuşuluyor.

Her ne kadar Ukrayna krizinin patlak vermesinden sonra ABD’nin de dayatmasıyla bu kentin merkezindeki Avrupa Birliği ve NATO karargahlarından art arda savaş fermanları yayınlanmaktaysa da, farklı kökenlerin bir arada yaşadığı, farklı dillerin telaffuz edildiği kentin meydan ve sokaklarında, savaştan yana olduğu gibi barıştan yana sloganlar yankılanıyor.

Bunun en çarpıcı örneğine, Rus silahlı kuvvetlerinin Ukrayna’ya girişinin birinci yıldönümü nedeniyle önceki gün ve dün art arda yapılan iki etkinlikte tanık olduk.

Cumartesi günü Belçika’daki Ukraynalı sığınmacıların Promote Ukraine örgütü tarafından organize edilen, farklı eğilimlerdeki düzen partileri tarafından da desteklenen miting ve yürüyüşte Rusya protesto edilirken, Ukrayna’ya NATO ve AB üyesi ülkelerin daha fazla silah yardımında bulunması talepleri dile getirildi.

Pazar günü yapılan “Ukrayna’daki Savaşı Durdurun” mitingi ise Barış ve Dayanışma için Avrupa Platformu başta olmak üzere CNAPD, CNCD/11.11.11, Agir pour la Paix, VREDE vzw, ABVV/FGTB – ACV/CSC, MRAX gibi demokratik örgütler tarafından organize edilmiş bulunuyordu.

Bu örgütlerin ortak özelliği, soğuk savaş dönemi de dahil her dönemde, askeri bloklara, nükleer silahlanma başta olmak üzere barış içinde bir arada yaşamayı tehdit eden her türlü yapılanmaya karşı son derece ilkeli ve tutarlı bir mücadele yürütüyor olmalarıdır.

Hem Batı başkentlerinde, hem de Kremlin’de “nükleer çatışma” kelimelerinin sık telaffuz edilmeye başlandığı bugünlerde, ABD’nin ilk atom bombalarıyla Hiroşima ve Nagazaki’yi yerle bir ederek yüzbinlerce Japon yurttaşının canına kıydığı 78 yıl öncesini de anımsayalım. 

Evet, üzerinden bu kadar uzun bir süre geçtikten sonra tüm insanlık hâlâ her an patlayabilecek ve mavi gezegendeki yaşamı büyük ölçüde mahvedebilecek tam 12.700 nükleer başlığın tehdidi altında…

Resmi verilere göre, bu ölüm silahlarının 5.428’i Amerika’da, 5.977’i Rusya’da, 350’si Çin’de, 290’ı Fransa’da, 225’i İngiltere’de, 165’i Pakistan’da, 160’ı Hindistan’da, 90’ı İsrail’de, 20’si Kuzey Kore’de bulunuyor.

Avrupa’da, kendisi nükleer silaha sahip olmasa da, NATO İttifakı çerçevesinde ABD’nin nükleer silahlarını barındıran Türkiye’nin de dahil bulunduğu beş ülke daha var… 

Wikipedia’nın verdiği rakamlara göre, Türkiye’nin İncirlik, Belçika’nın Kleine Brogel, Hollanda’nın Volkel, Almanya’nın Büchel, İtalya’nın Aviano-Ghedi askeri üslerinin her birinde en azından 20 ila 50 arasında nükleer silah her an kullanılmaya hazır bekliyor.

Kim ki “barıştan, demokrasiden, özgürlüklerden yanayım” diyorsa, nereden gelirse gelsin, nükleer tehdidin tümüne karşı çıkmalıdır. ABD’ninkine de, Rusya’nınkine de,.. Tıpkı geçmiş Soğuk Savaş döneminde ABD’ninkine de, SSCB’ninkine de karşı çıkıldığı gibi…

Dün Brüksel’de yapılan son derece haklı barış yürüyüşü beni tam 44 yıl geriye, aynı kentte uluslararası büyük bir protesto gösterisinin yapıldığı 9 Aralık 1979 tarihine götürdü.

1979’da hem ABD, hem de Sovyet füzelerine karşı kitlesel eylem

SSCB’nin 1979’da orta menzilli 441 adet SS-20 füzesini sınır bölgelerine yerleştirmesi üzerine Brüksel’de toplanan NATO Bakanlar Konseyi, ABD’nin yeni ürettiği Pershing-2 ve Cruise füzelerinden 572’sinin 1983 yılına kadar Avrupa’ya yerleştirilmesine karar vermişti. Bunun üzerine Belçika’da sosyalisti, komünisti, hristiyanıyla tüm barışeverleri çatısı altında birleştiren ulusal eylem koordinasyonu CNAPD, ABD’nin Pershing ve Cruise füzelerine, SSCB’nin de SS-20 füzelerine karşı büyük bir protesto gösterisi düzenlemişti. Bu büyük etkinliğin organizasyonuna Demokrasi İçin Birlik olarak biz de katılmıştık.

Gösteriye yine CNAPD’nin daveti üzerine Türkiye’den de Türkiye Barış Derneği adına Denizli milletvekili Mustafa Gazalcı, Türkiye İşçi Partisi adına Yavuz Çizmeci ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi adına Gülgün Tezgider’den oluşan üç kişilik bir barış delegasyonu da katılmıştı. 

Belçika’ya hareketlerinden önce Türkiye’de kendilerine yürüyüşün sadece ABD füzelerine karşı yapılacağı söylendiği için, delegasyon üyeleri kortejde Sovyet füzeleri aleyhine de flamaları ve pankartları görünce hayli rahatsız olmuş, ama Avrupa delegasyonlarının tüm füzelere karşı olduğunu görünce bunu mesele yapmaktan vazgeçmek zorunda kalmışlardı.

O büyük yürüyüşte herkesin takdirini kazanan bir olay ise, Kürtlerin kitlesel katılımı idi. Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi (TKSP)’nin disiplinindeki Kürt göçmen federasyonu KOM-KAR bu yürüyüşe gerçekten kitlesel bir ağırlıkla, ulusal giysileriyle katılmıştı, davullarının gümbürtüsü yürüyüş güzergahını inletiyordu… 

Bu tarihsel yürüyüşün üzerinden bir yıl geçmemişti ki, Washington’un ve o yürüyüşün yapıldığı Brüksel kentindeki NATO Karargahı’nın buyruğuyla Kenan Evren ve üniformalı cürüm ortakları Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesini yapacak, CNAPD bu kez faşist cuntaya karşı Avrupa merkezinde örgütlediğimiz mücadeleye en büyük desteği veren dostlarımızdan biri olacaktı.

14 Şubat 1981’de Demokrasi İçin Birlik adına 12 Eylül cuntasını protesto için Brüksel merkezinde düzenlediğimiz uluslararası protesto gecesinde en önemli ve etkin konuşmalardan birini CNAPD başkanı Pierre Galand yapacaktı.

Pierre Galand, hâlâ Belçika’daki anti-emperyalist ve anti-faşist mücadelelerin ön saflarında… Ukrayna krizi giderek tüm insanlığı tehdit edici boyutlara ulaştığında, Flamanca De Wereld Morge  gazetesinin 10 Mayıs 2022 tarihli sayısında şöyle haykırıyordu:

“Savaş hali, daha önce yasaklanmış olan nükleer, bakteriyolojik ve kimyasal silahların kullanılması tehdidiyle giderek daha da tehlikeli hale gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden, Hiroşima ile Nagazaki’ye atom bombası atılmasından bu yana savaşların çoğu güney yarım kürede gerçekleşmiştir. Bazen sömürge yönetimlerine karşı yapılmış olsa da, savaşlar çoğu zaman insanların doğal kaynaklarını ellerinden almak hırsıyla sömürgeciler tarafından yapıla geldi…

“Kapitalist piyasa ekonomisinin dünyaya nüfuz etmesiyle birlikte, askeri yöneticiler, finans dünyasını ellerinde tutanlar, kendi kaderini kendisi belirleme iradesi ve doğal kaynaklarını koruma kaygısı içindeki tüm halklara karşı yeni savaşlar başlattılar.”

Evet, Ukrayna gerilimi başladı başlayalı Avrupa insanı yine NATO ile yatıp NATO ile kalkıyor. Hele NATO’nun genel merkezinin ve askeri başkomutanlığının bulunduğu Belçika’da, biri hariç tüm siyasal partiler ve onların yan kuruluşu olan örgütler, Biden’ın da katıldığı 2022 Brüksel zirvesinden beri bu savaş ittifakının ABD komutası altında mutlaka daha da güçlendirilmesi, Rusya sınırında ya da yakınında ittifaka katılmamış ülke bırakılmaması için tam seferber olmuş durumda…

Varşova Paktı üyelerini art arda yutan NATO’ya direniş…

2. Dünya Savaşı’nın ardından ABD’nin tezgahlamasıyla sırf sosyalist sisteme karşı kapitalist âlemin çıkarlarını savunmak üzere kurulan ve Soğuk Savaş döneminde sadece 16 üyesi bulunan NATO, 1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesinden ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra, hiçbir varlık nedeni kalmadığı halde, sırf Doğu Avrupa ülkelerini de ekonomik ve askeri kontrol altına almak için varlığını sürdürmüştü.

1999 yılından beri Varşova Paktı üyelerinden Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Çin’in eski müttefiki Arnavutluk ve Bağlantısızlar Hareketi’nden Slovenya, Hırvatistan, Karadağ ve Kuzey Makedonya, birbiri ardına NATO’ya dahil edildiler.

Geriye kala kala eski Varşova Paktı üyelerinden Ukrayna ve Belarus kalmıştı… Bu iki ülkeden özellikle Ukrayna’nın NATO’ya dahil edilmesi için çevrilen manevralar, kendi Batı bölgesinin tehlikeye düşeceği endişesi taşıyan Rusya’nın bu ülkeye karşı askeri operasyonunu tetiklemekle kalmadı, şimdiye kadar tüm askeri paktlar dışında kalmış olan Finlandiya ve İsveç’in de kendilerini Rus tehdidine karşı güvenceye alma gerekçesiyle NATO’ya üyelik talebinde bulunmalarına yol açtı.

Belçika barışseverleri, ülkelerinde barındırılan NATO’nun ve onun iplerini elinde bulunduran ABD’nin manevraları karşısında tavır koymayı görev biliyor. 

Federal parlamentoda Belçika İşçi Partisi (PTB-PVDA) dışında, sol ve yeşil etiketliler de dahil, tüm siyasal partiler ABD’nin savaşçı politikalarının hararetli destekçisi kesilmiş durumda… La Libre Belgique gazetesinin 16 Şubat 2023’de yayınladığı ankete göre PTB-PVDA Belçika’nın Valon bölgesinde bir önceki yoklamaya göre oylarını yüzde 6,3 artırarak yüzde 20,1 ile ikinci en güçlü parti durumuna yükselmiş bulunuyor, Brüksel’de de yüzde 16 ile dördüncü parti konumunda…

Ukrayna krizi patlak verdikten sonra 24 Şubat 2022’de toplanan Belçika Temsilciler Meclisi’nde Sosyalist Parti ve Ecolo da dahil tüm partilerin sözcüleri, bu dramın oluşmasında başta ABD ve müttefiklerinin oynadıkları kirli rolü hasıraltı edip NATO’yu ve Avrupa Birliği’ni Rusya’ya misillemede bulunmaya çağırırlarken, sadece PTB-PVDA sözcüsü Nabil Boukili, Rusya’nın tavrını eleştirmekle birlikte, bu gelişmenin asıl sorumlusunun ABD ve NATO olduğunu şöyle vurgulamıştı: “Sovyetler Birliği dağıldıktan ve Varşova Paktı ortadan kalktıktan sonra soğuk savaşın bitmiş olması gerekirken, ABD ve müttefikleri bir savaş örgütü olan NATO’yu ayakta tutmaya devam ettikleri gibi, eskiden sosyalist sisteme dahil bulunan Doğu Avrupa ülkelerini birer birer bu ittifaka dahil ederek Rusya ile Batı dünyası arasındaki gerilimi körüklemiş, böylece Rusya’nın müdahalesine zemin hazırlamışlardır.”

Bu konuşmaya karşı ilk tepki Belçika Başbakanı Alexander De Croo’dan gelmiş, Nabil Boukili’nin konuşmasını “tiksinti verici” diye niteledikten sonra “Öyle görünüyor ki bu parlamento çatısı altında Putin’in müttefikleri var… NATO Rusya için hiçbir zaman bir tehdit oluşturmamıştır” demişti.

Sosyalist Parti sözcüsü Christophe Lacroix “Bugün burada bir partinin, onursuz bir şekilde, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik alçakça saldırısından ABD’yi sorumlu tutuğunu duyunca tüylerim diken diken oldu… Ne utanç verici bir tutum!” diye NATO savunuculuğu yapmıştı.

Sol parkurda yarışan yeşil ECOLO partisinin sözcüsü Samuel Cogolati de, PTB’yi Fransa’daki aşırı sağcı cumhurbaşkanı adayı Zemmour ve Belçika’nın flaman bölgesindeki aşırı sağcı parti Vlaams Belang’la aynı kefeye koyarak Boukili’ye “Yazıklar olsun!” diye bağırmıştı.

Üzerinden bir yıl geçti…

Cumartesi günün Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaşın silah yerine diyalog yoluyla sonlandırılması talebiyle Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen gösteriye onbinlerce barışseverin katılmış olması diğer AB ve NATO üyesi ülkelerdeki barışseverleri de yüreklendiriyor.

30’dan fazla örgütün dün Brüksel’deki “Ukrayna’daki Savaşı Durdurun” mitingi ise, NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin başkentinde gerçekleştirilen bir meydan okuma olduğu için özel önem taşıyor. 

Miting sırasında yapılan ortak çağrıda “Daha fazla kan dökülmesini önlemek için savaş durmalıdır… Belçika ve Avrupa ülkelerinin de dahil edildiği çatışmanın tırmanmaya devam etmesi giderek daha feci sonuçlara yol açıyor. Bunun yerine diplomasiye ve barışa odaklanılması çağrısında bulunuyoruz” deniyordu. 179 milliyetli ve 100’den fazla dilli Brüksel nüfusunun içinde önemli bir yeri olan Türkiye çıkışlılar da, Türkiye’deki zelzele felaketi karşısında gösterdikleri duyarlılık, dayanışma ve özveriyi bu yürekli çağrı karşısında da esirgememelidir.


Doğan Özgüden – Artı Gerçek – 27.02.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑