Kadın

Published on Eylül 15th, 2022

0

3. Dünya Kadın Konferansına katılan delegeler: Her yerde cins kavgasını büyütelim

Gabun’dan Odetta ve Türkiye’den Beycan Taşkıran 3. Dünya Kadın Konferanıs izlenimlerini ETHA’ya aktardı. Konferansta önemli konuların tartışıldığını belirten delegeler, asıl sorunun alınan kararların pratiğe geçmesi olduğunu ve bunun için mücadele edeceklerini söyledi. 

3. Dünya Kadın Konferansı 4-9 Eylül tarihlerinde Tunus’ta gerçekleştirildi. 42 ülkeden 460 delegenin katıldığı konferansta buluşan kadınlar ve LGBTİ+’lar, konferansta yan yana gelmenin yarattığı etkiye işaret etti. Konferansa Orta Afrika ülkesi olan Gabun’dan katılan Odetta ve Türkiye’den katılan Sosyalist Kadınlar Meclisi (SKM) genel meclis üyesi ve ESP Eş Genel Başkan yardımcısı Beycan Taşkıran ile konferansa ilişkin izlenimlerini konuştuk.

GABUN’DA CİNSEL ŞİDDET YÜZDE 90, EKONOMİK ŞİDDET İSE YÜZDE 83
Odetta Unesco temsilcisi ve Gabun delegesi. Gabun, Afrika’nın kadın haklarının yasal düzlemde ilerleme kaydettiği fakat halen pratiğe uygulanması noktasında çok sıkıntıların yaşandığı ülkelerden biri. Gabun’da cinsel şiddet mağdurlarının yüzde 90’ını kadınlar oluştururken yine ekonomik şiddet mağdurlarının yüzde 83’ü de kadınlar oluşturmaktadır.

Ajansımıza değerlendirmelerde bulunan Odetta, “Konferansta kadınların gücünü, kapasitesini gördüm ve bu konferansın kadınların eğitiminde ilerlemeye katkı sunacağını umut ediyorum. Tüm kadınların ekonomik yaşantıya katılma hakkı var. Zaten kadınların çalışmaya başlaması demek o ülkeninde ekonomik olarak ilerlemesi demektir. Konferansın birçok sorunun çözümüne katkı sunacağını düşünüyorum” dedi.

‘KADINLAR HER GÜN ERKEK ŞİDDETİ NEDENİYLE ÖLÜYOR’
Gabun’un büyük bir ülke olduğunu söyleyen Odetta konferansın Gabunlu kadınlara destek sunmasını çok önemli bulduğunu ve Kongo’da yaşamını yitiren kadınların oranının çok yüksek olduğunu söyledi, Gabun’da durumun farklı olmadığının altını çizdi. Kadın haklarının konuşulmasının, tartışılmasının kadınların haklarını öğrenmesini sağlayacağını ve özgürlükleri için adım atmalarına teşvik edeceğini belirten Odetta, “Ben bu konferansın Gabun’da da yapılmasını isterim. Çünkü pek çok problem etrafımızda var. Böyle bir konferansın yaratacağı etki çok olur. Kadınların kendi haklarının farkında olmasını sağlar. Gabun’da birçok yasa oylandı ve onaylandı. Ama bu yasalar asla pratikte yaşam bulmadı. Kadınları koruyan yasalarda vardı fakat kadınlar yeterince haklarını tanımıyor ve bilmiyor. Ayrıca kadınlar yeterli ücret alamıyor ve çıkan yasalarda yeterli değil. En önemlisi ise kadınlar erkek şiddeti nedeniyle her gün ölüyor. Şiddete maruz kalan kadınlar yasal haklarından nasıl yaralanacağını bilmiyor. Bu konferansın kadınların sesi olacağını düşünüyorum bir eğitim aracı aynı zamanda. Kırsal alanda yaşayan kadınlar gelip konferansa katılıp dinleyince otomotikman onlara güç verecek, haklarını nasıl ve nerede arayacakları konusunda eylem ve düşünce zenginliği katacak. Sadece bir kadın konferansının Gabun’da örgütlenmesi bile başlı başlına değişim için tek başına bir etki yaratacak” dedi.

‘AMACIMIZ ÇOK FAZLA KADINI KONFERANSA GETİRMEK’
Gabun’da su kaynakları ve kadın sorunuyla ilgilendiğini ifade eden Odetta böyle bir konferansı örgütleme kapasiteleri olduğunu ve kadınların ayağa kalmasına vesile olacağını söyledi ve devam etti: “Çok fazla kadın bu konferansa gelemedi ya da olanaksızlıktan dolayı katılamadı. Amacımız çok fazla sayıda kadını bu konferansa katmak ve bunu başarabiliriz.”

‘TÜM ÜLKELER KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI MÜCADELE EDİYORUZ’
Konferansta kadına yönelik şiddet atölyesi örgütleyen Odetta, sevinçle olumlu tepkiler aldığını ifade etti. Kadına yönelik şiddetin bütün kadınların en hassas noktası olduğunu ve bu nedenle şiddete maruz kalan kendisi de dahil yaşadıklarını aktardığını söyledi. Odetta, “Tüm ülkelerde kadına yönelik şiddetin dili aynı. Hala neden bu kadar yoğun şiddeti yaşıyoruz, çünkü bizin nenelerimiz erkek şiddetine karşı yeterince başarılı olamadı. Yoksa bu kadar kadın öldürülmezdi. Bu nedenle biz etkili mücadele araçlarını arıyoruz ki artık hiçbir kadın öldürülmesin, şiddete uğramasın. Bizim büyüklerimizin yaşadıkları koşullar içinde ne yaptığını belki de tam bilmiyoruz ya da denediler ama var olan sistemde etkili olamadılar. Ama biz yeni nesil daha bilinçli ve güçlüyüz. Tüm ülkelerden bir araya geldik ve kadına yönelik şiddete karşı mücadele ediyoruz. Kadın özgürlüğüne gidecek yolu hep birlikte inşa ediyoruz” dedi.

‘TÜRKİYE’DEKİ KADINLARIN MÜCADELESİNİ KONFERANSA TAŞIDIK’
Sosyalist Kadınlar Meclisi (SKM) genel meclis üyesi ve ESP Eş Genel Başkan yardımcısı Beycan Taşkıran da tüm dünya kadınlarının deneyimlerini, mücadelelerini, acılarını, günlük hayatta, politik yaşamda, kadın özgürlük mücadelesinde nasıl ürettiklerini dinlemenin, öğrenmenin ve Türkiye’deki kadınların mücadelesinin konferansa taşımanın güç olduğu kadar mutluluk verici olduğunu da belirtti.

‘KADIN HAREKETLERİ, MÜCADELELERİ BİZİ HER GÜN DOĞRULUYOR’
Büyük kadın isyanlarının yaşandığı koşullarda olduklarını, Rojava kadın devriminin bunun en önemli örneği olduğunu söyleyen Taşkıran, aynı zamanda da cinsiyet çelişkisinin derinleştiği ve bu çelişkinin bir eşit temsil, kadın sistemi bağlamında devrimci demokratik temelde bile olsa kurulduğu bir Rojava gerçekliğinin olduğunu belirtti. Taşkıran, “Bunun içerisinde bir kadın konferansı toplanıyor, yine dünya çapında büyük bir kadın hareketi var. Bu hareketten güç alan, ileriye taşımak isteyen iddiayla örgütlenmiş bir konferans beklentisiyle geldim. Belli zayıflıklar, bir bakıma da politik, ideolojik farklılıklar var. Rojava’yı kadın isyanı olarak görmeyen Courage’dan arkadaşlar var. Aslında burada bütün kadınların anlatımları ve yansıyanları okuduğumuzda, fiili harekete baktığımızda çok açık bir kadın isyanı dalgası var. ’21. yüzyıl kadın devrimleri yüzyılı olacak’ diyoruz. Kadın hareketleri ve mücadeleler bizi her gün doğruluyor. Rojava devrimi bunu somut olarak ortaya koydu.”

‘ESAS SORUN ALINAN KARARLARIN PRATİKLEŞTİRİLMESİNDE’
Bu isyanları politik bir harekete, planlamaya ve iddiaya dönüştürmenin konferansın esas amacı ve misyonu olduğunu söyleyen Taşkıran, şöyle devam etti: “Yürüttüğümüz tartışma, önergeler ve atölyelerle bu duruma politik müdahale ettik. Kadın grevinin örgütlenmesi, LGBTİ+ hareketi ve kadın hareketinin ittifak ilişkisinin önemsenmesi, ev içi emeğin görünür kılınması ve ücretlendirilmesi tartışmasının yürütülmesi gibi. Rojava kadın devrimi ile dayanışmanın örgütlenmesi, emperyalist savaşa karşı dünyasal çapta eylemlerin örgütlenmesi ve DKK’nın bu iddia ile hareket etmesi çok önemli başlıklar. Esas sorun alınan kararların pratikleştirilmesinde.”

‘SKM UYGUN PRATİK İÇİN MÜCADELE YÜRÜTÜYOR’
Asgari hedefleri belirlenmiş ve belirli çerçeveleri çizilen bir kadın enternasyonali olmadığını belirten Taşkıran, Dünya Kadın Konferansı’nın bir buluşma ve etkileşim sahası olduğunu söyledi. Bazı kararların alındığını ama beş yıl içinde güncel olarak örgütleyemediğine dikkat çeken Taşkıran, bir hareketi esas alan konumda olmadığını ve bunun mutlaka değiştirilmesi gerektiğinin ifade etti. Taşkıran, “Rojava, Türkiye, Afganistan, Latin Amerika’da çok keskin bir mücadele var. Afrika kadınları var, kendilerini dinlerken çok çok derin etkileniyor insan. Kapitalizm ve erkek egemen sömürgecilik politikaları bütün Asya, Afrika, Ortadoğu ve Latin Amerika başta olmak üzere kadın bedeninin, onurunun, değerlerinin pazarlandığı pazarlar kurulmuş durumda. Bu çok dehşet bir durum kadına, çocuklara ve LGBTİ+’lara karşı. Bu isyanın ve öfkenin kaynağını daha iyi anlamış olduk burada. DKK söylem ve pratik arasında bağı kuracak bir iddiayla çıkabilse. Biz SKM olarak buna uygun bir pratik yürütülebilmesi için mücadele yürütüyoruz. Alınan kararlar sevindirici ama uygulamada görmek gerekir” dedi.

‘HER YERDE CİNS KAVGASINI BÜYÜTELİM’
21. yüzyıla damgasını vuran ekolojik krizin kadınların yaşamına yansıdığını belirten Taşkıran, DKK’da bu konunun tartışıldığını belirtti. Taşkıran, şöyle devam etti: “Ekolojik krizin kaynağını biliyoruz. Emperyalist küreselleşmenin yarattığı yıkım ve kar odaklı hareketlerin insanı, doğayı ve evreni etkileyen bir saldırısı söz konusu. Ekoloji mücadelesini Marksist bakış açısıyla ele almak lazım. Kadın özgürlük hareketinin ekolojik hareketin merkezinde yani içinde konumlanması gerekiyor. Türkiye’de böyle aslında. Fakat genel anlamda bu iki hareketin iç içe geçmesinde yetersizlikler var. Biz sosyalist ve devrimci kadınlar olarak bu meseleye daha fazla eğiliyoruz son beş yıldır. Ekolojik mücadele günlük görüş ve eylemlerimize de yansımalı ve buraya doğru kendimizi çekmeye çalışıyoruz. DKK’böyle kararlarda alındı. Son olarak Tunus’tan tüm dünya kadınlarına kapitalizmin erkek egemenliğinin zulmüne karşı mücadele eden direnen bütün kadınlara birleşmeye, enternasyonalist mücadelemizi büyütme, her yerde cins kavgasında mücadele etmeye davet ediyorum.”

(avegkon.com)


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑