Tarih

Published on Mayıs 19th, 2023

0

19 Mayıs 1919 neyin tarihidir? | Ayşe Hür


Mustafa Kemal 1927 yılında CHP Kongresi’nde okuduğu Nutuk’a “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım…” diye başladığından beri, resmî tarihçilere göre 19 Mayıs adeta bir “sıfır” noktası gibi zihinlere nakşedilmiş “kutsal” bir gündür.  Peki, o günün “öteki” hikayesi nedir?

Cihan Harbi’nin kaybedileceği belli olduğunda Suriye’deki 7. Yıldırım Orduları Kumandanlığı’nı yürütmekte olan Mustafa Kemal, 11 Ekim’de Halep’teki karargahından Vahdettin’in Baş Yaveri Naci Beyefendi’ye hitaben “çok gizli” bir telgraf göndermişti. Telgrafta kabineyi kurma görevinin Ahmed İzzet Paşa’ya verilmesini ve kendisinin de kabinede görevlendirilmesini öneriyordu. Ancak telgraf İstanbul’a ancak 14 Ekim’de ulaşmış, kabine çoktan kurulmuştu. Mustafa Kemal’in talip olduğu sanılan Harbiye Nazırlığı da Enver Paşa’ya verilmişti. Mustafa Kemal, daha sonraki yıllarda yakın arkadaşı Yunus Nadi ile yaptığı bir sohbette, bu telgraftan bahsederken “Kendisi [Enver Paşa] bunu mansıp (rütbe, mevki) hırsı ile yorumlamış. Halbuki ben adamlarımızı biliyordum. Orada memlekette yapılacak hizmeti, en büyük salahiyetle ancak ben yapabilirdim. Eğer ben o kabinede bulunsaydım, işi daha İstanbul’un eşiğindeyken hallederdim…” diyerek, kendine olan aşırı güvenini göstermişti.

Nitekim yenilginin mimarları 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandıktan 2 gün sonra 1915 Ermeni Soykırımı’nın ve Cihan Harbi hezimetinin mimarları Talat, Enver, Cemal’le birlikte dört işbirlikçi, bir Alman torpidosu ile İstanbul’dan İttihatçıların yeminli muhaliflerinden Refik Halit Karay’ın deyimiyle “fareler gibi” kaçmışlardı.

Ülkede kalanlardan Kazım Karabekir’e göre İtilaf Güçleri’nin Mütareke’nin 7. maddesi uyarınca bazı liman ve şehirlere asker çıkarmasından sonra “İstiklal Harbi yapmak” fikrini, kendisi ilk kez 29 Kasım 1918’de İsmet (İnönü) Bey’e açmış, İsmet Bey “Bu iş bitti Kâzım, gidip çiftlik satın alalım, sen Kâzım Ağa ol ben İsmet Ağa olayım” demişti. Karabekir’e göre Fevzi Paşa “Ondan beterdi.”


Alarm zilleri çalıyor

İttihatçı kadrolarda alarm zillerini çaldıran İstanbul’da ve birçok önemli limanda fiili bir işgal başlatan İtilaf Güçleri’nin de zorlamasıyla 1915 Ermeni Kırımı sorumlularının yargılanacağının anlaşılması oldu. 8 Ocak 1919’da İstanbul, İzmir, Bursa, Tekirdağ, Edirne, Samsun ve Ayıntab’da (Gaziantep) kurulan Divan-ı Harb-i Örfilerde, “Bir milyon Ermeni ile 550 bin Rum’un öldürüldüğü, gayri Müslim azınlıklardan oluşturulan Amele Taburlarında ise 250 bin kişinin açlık ve yoksulluktan öldüğü” gerekçesiyle, savaş ve kırım suçlularının yargılanmasına 5 Şubat 1919’da başlandı.

Divan-ı Harbilerde ilk ceza, Boğazlıyan Kaymakamı (daha sonra Yozgat Mutasarrıf Vekili) Kemal Bey’e verildi. 10 Nisan 1919’da idam sehpasına çıkarken “Sevgili Vatandaşlarım! Ben bir Türk memuruyum, Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir!” diyen Kemal Bey, böylece asıl suçluların kimler olduğuna dair tarihe not düşmüştü. Ancak cenaze töreni İstanbul’da büyük bir İttihatçı gösterisine neden oldu. Gösterinin şiddeti ile hükümet, idam hükmünün İtilaf Devletleri’ne verilen bir taviz olduğunu düşünmeye başladı.

Kazım Karabekir

Kâzım Karabekir’in iddiaları

Yargılamaların ucunun kendisine de değeceğini en erken fark eden kişi muhtemelen Kazım Karabekir Paşa’dır. Kendi ifadesine göre 13 Mart 1919’da Erzurum’daki 15. Kolordu Kumandanlığına atanan Kâzım Karabekir, göreve gitmeden önce, Padişah Vahdeddin’e düşmana direnme önerisinde bulunmuştur. Vahdeddin’i ikna ettikten sonra 11 Nisan’da Şişli’deki evinde hasta yatan Mustafa Kemal’e veda ziyaretine gitmiş ve şunları söylemişti:

“Paşam, ben yarın Erzurum’a hareket ediyorum. İstanbul’da ne vaziyette kalırsanız kalın, bir şey yapmak imkansızdır. Sükût edersek (sessiz kalırsak) mahvımız kaçınılmazdır. Behemehal (derhal) Anadolu’ya ordu başına geliniz. Hem de Doğu’ya, milletin kurtuluş anahtarı Doğu’dadır. Orada her şey mümkündür. Ordu kuvvetlidir, halk da beraber gider. Planım basittir. Milli bir hükümet teşkili. İstiklalimizi ve hiç değilse milli namusumuzu kurtaracak, ancak bu karardır.”

Karabekir’in Anadolu’da “milli bir hükümet kurma” fikrini Mustafa Kemal, “Bu da bir fikirdir, ahval günden güne size hak verdiriyor (…) İyi olayım, size katılmaya çalışırım,” diye cevaplamıştı. Rauf Bey de bu görüşmeyi ve Anadolu’ya geçmeleri için Karabekir’in ısrar ettiğini doğrulayacaktı. Karabekir, 13 Nisan 1919’da Gülcemal Vapuru ile yola çıkmış, 19 Nisan’da Trabzon’a gelmiş, oradan da Erzurum’a geçmişti.

Mustafa Kemal ise ancak yeni kurulan Ahmed İzzed Paşa Kabinesi’nde Harbiye Nazırlığına atanmadığını öğrendikten sonra Anadolu’ya geçmeye karar vermişti. Kısacası Kâzım Karabekir’e göre, ilk adımları hep kendisi atmıştı, Mustafa Kemal onu izlemişti.

Mustafa Kemal’in temasları

Bu, Kazım Karabekir’in hikayesidir. Peki Mustafa Kemal’in cephesinden olay nasıl görünür? Utkan Kocatürk’ün Kaynakçalı Atatürk Günlüğü’ne göre, Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı ile VII. Ordu Karargâhının Padişah iradesiyle kaldırılması ve Mustafa Kemal’in Harbiye Nezareti emrine verilmesi üzerine İstanbul’a dönmesinin hemen ardından, Mustafa Kemal 15 Kasım’da Vahdeddin’le ilk görüşmesini yapmıştı. Vahdeddin kendisine Mondros Mütarekesi’nden sonraki siyasi durum hakkındaki görüşlerini sormuştu. 29 Kasım ve 20 Aralık görüşmeleri hal-hatır sormaktan ibaretti. 21 Aralık’ta Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın kapatılması hakkında Padişah fermanı mecliste okunmuş, 29 Aralık’ta İstanbul’da çıkan Söz gazetesinde Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki Fırkası yerine kurulan Teceddüt Fırkası’na girdiği haberi yayımlanmıştı. 30 Aralık’ta Mustafa Kemal, “Ben askerî sıfat ve makamımla nispet ve alâkamı muhafaza etmekteyim. Gerçek olmayan haberin tekzibini rica ederim” diyerek haberi yalanlamıştı.

Muhtemelen 15 Ocak 1919 günü (kaynaklarda tarih verilmiyor, Utkan Kocatürk bu tarihi tahmin ediyor) İsmet (İnönü) Bey’in Mustafa Kemal’i Şişli’deki evinde ziyaret ettiği sanılıyor. Bu görüşmede Mustafa Kemal’in “Hiçbir sıfat ve salahiyet olmaksızın Anadolu’ya geçmek ve orada milleti uyandırarak kurtuluş çarelerini aramak için en uygun mıntıka ve beni o mıntıkaya götürecek en kolay yol hangisi olabilir?” sorusuna cevap aradığı iddia ediliyor.

Bundan bir ay sonra, muhtemelen 15 Şubat’ta, bu kez Mustafa Kemal’in ziyaretçisi Refet (Bele) Bey’dir. Utkan Kocatürk’e göre Mustafa Kemal, Refet Bey’e “Eğer atına binip Anadolu içlerine girmek istiyorsan, ben bir gün senin bu arzunu tatmin ederim” diyor. 20 Şubat’ta ise 20. Kolordu Komutanlığına atanan Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Anadolu’ya hareketinden önce, yanında Rauf Bey olmak üzere Mustafa Kemal’e veda için Şişli’deki eve gelir. Hatıratında belirttiğine göre İstanbul’daki Mustafa Kemal’in emrine giren Anadolu’daki ilk askerî birlik Ali Fuat Paşa’nın kolordusudur çünkü o gün “Ben ve kolordum emrinizdeyiz Paşam!” demiştir.

Rauf Bey’in anlattıkları

Rauf Bey’in o güne dair hatırası ise şöyle:

“Sofrada üçümüz yalnızdık. Fakat o sırada Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek kararı henüz kat’i şekilde verilmiş değildi. Paşa bir müddet evvel Ali Fuad Bey’in teşkil etmiş olduğu Osmanlı Ahrar Fırkası’nı, kuvvetlendirilip iktidara geçmek suretiyle kurulacak hükümette yer almağa ve bu yerde İstanbul’da mücadele zeminini hazırlamayı düşünerek bazı faaliyetlerde bulunuyor, hatta bu maksatla Ali Fethi Bey’in Minber gazetesine ortak olarak, yayın sahasında da -tabii hüviyetini açıklamayarak- çalışıyordu. Böylece İstanbul’da bir şeyler yapmak ümitleri tekrar dirilir gibi olmuştu.”

Darbe yapmayı mı düşündü?

Rauf Bey, ardından yine o günlerde İTC’nin militan kadrosundan İsmail Canbulat ile Mustafa Kemal’in evine gittiklerinde Mustafa Kemal’i İttihat Terakki’nin ünlü İaşe Nazırı “Kara” Kemal Bey’le başbaşa görüşürken gördüklerini söylüyor. Konunun iktidara el koymak amacıyla Sadrazam Tevfik Paşa’yı otomobilinin şoförünü değiştirip kaçırarak İstanbul’da bir yerlerde saklamak olduğunu anlayınca, İsmail Canbulat’ın “Yok birader, böyle komitacı işlere gelemem, bu benim işim değil” diyerek evden çıkıp gittiğini anlatıyor. Bunun üzerine Mustafa Kemal, “Yok canım, komitacılık yapar mıyım, Kemal Bey’in ağzını arıyordum” demiş, Rauf Bey’le birlikte İsmail Canbulat’ın Osmanbey’deki evine gidip kendisini ikna etmiştir. Bu tarihten sonra İsmail Canbulat bir daha Sina Akşin’in deyimiyle bu tür “ihtilalci yöntemleri” denemeye girişmeyecektir. (Bazıları Canbulat’ın 1926’da İzmir Suikastı Davası’nda idama mahkum edilmesini, bu hafızaya bağlarlar.)

11 Mart’ta Bahriye Nazırı Avni Paşa’yı makamında ziyaret eden ve Avni Paşa’dan kendisini Osmanlı Hükümeti’ni oluşturan kişilerle tanıştırmasını isteyen Mustafa Kemal’e Avni Paşa “Elbette, tabiî!” cevabını verir. 12 Mart’ta Avni Paşa Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’le beraber Mustafa Kemal’i Şişli’deki evinde ziyaret eder. Görüşme esnasında Mehmet Ali Bey’in “Paşa Hazretleri, bizimle işbirliği yapar mısınız?” sorusuna “Niçin etmeyeyim; Eğer siz memleketi bugün içine düşmüş olduğu badireden kurtarmağa azmetmiş insanlar iseniz…” der. 13 Mart’ta Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey, Cercle d’Orient’da Mustafa Kemal’le öğle yemeği yer. Bu yemekte Bahriye Nazırı Avni Paşa da vardır. Rauf Bey’e göre, Mustafa Kemal’in Damat Ferid’le ilk karşılaşmasıdır bu. O akşam yemekte ne konuşulmuşsa, “Damat” Ferid’in Mustafa Kemal’e güven duyması bu yemekle başlamıştır. Nihayet 11 Nisan’da 15. Kolordu Komutanlığı’na atanan Kâzım Karabekir’in Şişli’deki evi ziyareti gerçekleşir. Kâzım Karabekir’den sonraki ziyaret 17 Nisan’da, yine Ali Fuat Paşa ve Rauf Bey tarafından gerçekleştirilecektir.Dolayısıyla Utkan Kocatürk’ün “resmi” kronolojisi, Kâzım Karabekir’i doğrular niteliktedir.

İngiliz istihbaratıyla görüştü mü?

Tekrar Kazım Karabekir’in iddialarına dönersek, Mondros Mütarekesi arifesinde ve sonrasında Harbiye Nazırı olma teklifi kabul edilmeyen, bir iddiaya göre Vahdeddin’in küçük kızı Sabiha Sultan tarafından evlilik teklifi reddedilen Mustafa Kemal’in İstanbul’da umudu kesmesinin bir diğer nedeni İngilizlerle yaptığı temasların sonuç vermemesidir. Bilindiği gibi Mustafa Kemal mekik diplomasisini sadece Saray ve çevresi ile değil işgalci unsurlar nezdinde de yürütmüştür. İngiliz Daily Mail gazetesi muhabiri G. Ward Price’a göre söz konusu günlerde, İngiliz Genelkurmayı’nın onayıyla yanında Refet (Bele) Bey olan Mustafa Kemal’le görüşmüş, Mustafa Kemal kendisine Osmanlı’nın savaşa girmesinin hata olduğunu, İngilizlerle çatışmak istemediklerini, bu hatayı Enver Paşa’nın yaptığını, Fransızlar Anadolu’ya çıkmasaydı, halkın İngilizlere daha az tepki gösterebileceğini söyledikten sonra “Eğer İngilizler Anadolu’da sorumluluğu üstlenmek niyetinde iseler, tecrübeli Türk idarecilerine ihtiyaçları olacaktır. Bu sıfatla yardımımı arz edebileceğim bir makamla temas etmek isterim” demiştir.

Price bu görüşmeyi Selanik Ordusu İstihbarat Bölümü’nün Kıdemli Genelkurmay Subayı Albay Heywood’a aktardığını söylüyor. Heywood bu teklifi önemsiz görerek ciddiye almamış, “Bu Türk generallerinin birçoğu çok sürmez iş aramaya başlarlar” demiştir. Bu günlerde İtalyan Yüksek Komiseri Kont Sforza, Mustafa Kemal’le bazı görüşmeler yapmış, ancak İtalyanların İstanbul’daki etkileri sınırlı olduğu için bunun arkası gelmemiştir. Mustafa Kemal bu arada İstanbul’daki İngiliz Siyasi İrtibat Subayı John Godolphin Bennett ile de görüşmeye çalışır. Lord Kinross’a göre bütün bunlardan bir sonuç çıkmayınca da Anadolu’ya gitmekten başka çaresi kalmaz. Bunun için de resmî bir görevlendirme bekler. Bu görevlendirme kısa sürede yapılacaktır. 29 Nisan’da da Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Mustafa Kemal’i makamına davet edecek ve “Türklerin Rumlara yaptığı baskıyı yerinde incelemek ve önlemek üzere Karadeniz bölgesine müfettiş olarak gönderilmesinin kararlaştırıldığını” bildirecek, 30 Nisan’da Mustafa Kemal’in 9. Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ne atanması Vahdeddin tarafından onaylanacaktır. Mustafa Kemal ise 1927’de okuduğu Nutuk’ta bu görevlendirmeye dair “Hatt-ı Humayun”a değinmeyecektir.

Pontus çetecileri

Söz konusu “baskı” nedir derseniz, özetin özeti, bölgede eskiden beri faaliyette olan Pontus-Rum milliyetçileri savaşın gidişatı belli olduğunda daha da cesaretlenmişlerdir. Osmanlı tarafı 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi uyarınca asker kaçaklarına af çıkarmış ama Rum çeteciler arasında pek etkili olmamış, hatta Kasım ayı içinde Merzifon yöresindeki bazı Türk köylerini yağmalamışlardır. Ancak bölgenin diğer yerlerinde farklı durumlar da yaşanmıştır. Örneğin Ünye ve Fatsa’da, geri dönen Ermeni ve Rumlar eski mallarını ve pozisyonlarını barışçı biçimde geri alırken, Rize ve Ordu’da Müslüman ahaliden Rumlara karşı ciddi bir direniş olmuştur. Trabzon’da ise şehir içindeki Rumlar güvende iken, çete saldırıları yüzünden şehir dışına adım atamamaktadırlar. Hamdi adlı bir teğmenin askerleriyle dağa çıkması ve Türk köylülerini örgütlemeye başlaması üzerine İtilaf Devletleri, İstanbul’daki hükümeti, durumu kontrol etmemekle, dolayısıyla Mondros Mütarekesi’ni ihlal etmekle suçlar. Bunu bahane ederek de 9 Mart’ta 300 İngiliz askeri Samsun’a çıkarılır. Saray, bunun arkasının geleceğinden, hatta duruma müdahale etmedikleri için işgalin İstanbul’u da kapsayacağından endişe etmektedir.  


İşte bu ortamda 9. Ordu Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal’den beklenen görevler şunlardır: 1) Görev mıntıkasında asayiş ile istikrarı yeniden sağlamak ve asayişsizliğin sebeplerini belirlemek, 2) Görev mıntıkasında, dağınık olarak bulunan silah ve cephaneleri bir an evvel toplattırmak, bunları depolara yığmak ve koruma altına aldırmak, 3) Asker topladığı ve orduca korunduğu öne sürülen birtakım şu’ralar varsa bunların faaliyetlerinin önlenmesi ve lağvedilmesini sağlamak. (Pontus Meselesi ve bu misyonun nasıl yerine getirildiği başlıbaşına yazı konusudur.)

Hangi özellikleri yüzünden seçildi?

Sadrazam Ahmed İzzet Paşa’nın deyimiyle “şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış genişliklikte” yetkilerle Mustafa Kemal’e bu görevler verilirken “Padişaha yakınlığı, para suistimalinde bulunmamışlığı, Ermeni öldürmek gibi suçlara karışmamış olması” göz önünde bulundurulmuştu.

Mustafa Kemal, Nutuk’ta bu görevlendirmeyi şöyle izah edecekti:

“Bu geniş yetkiyi, beni İstanbul’dan sürmek ve uzaklaştırmak amacıyla Anadolu’ya gönderenlerin, bana nasıl verdiklerine şaşabilirsiniz. Hemen söylemeliyim ki, bana bu yetkiyi onlar bilerek ve anlayarak vermediler. Her ne olursa olsun, benim İstanbul’dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe “Samsun ve yöresindeki güvensizliği yerinde görüp önlemek için Samsun’a değin gitmek” idi. Ben bu işin başarılmasının, makam ve yetki verilmesine bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O günlerde Genelkurmay’da bulunan ve benim amacımı bir dereceye kadar sezinleyen kişilerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular ve yetkiyle ilgili yönergeyi de ben kendim yazdırdım. Dahası Harbiye Nâzırı olan Şakir Paşa, bu yönergeyi okuduktan sonra imzalamaktan çekinmiş; anlaşılır anlaşılmaz bir biçimde mührünü basmıştır.

Dahası yıllar sonra Damat Ferid Paşa ise, Mustafa Kemal’in İngilizlerin tavsiyesiyle görevlendirildiğini söyleyecektir. Rıza Nur ise Mustafa Kemal’in görevlendirildiği duyan Tevfik Paşa’nın, Hazine-i Hassa Müdürü Refik Bey aracılığıyla Padişah’a “Mustafa Kemal namussuzdur. Yollamasın, başka birini yollasın” diye haber gönderdiğini ileri sürer.

Bundan sonraki günler yeni görevi ile ilgili bilgilendirilmelerle geçer. Sadi Borak’a göre 9 Mayıs’ta Mustafa Kemal, İsmet Bey’i Süleymaniye’deki evinde ziyaret eder ve “Ben yerleşinceye kadar sen de bana yardım edeceksin ve iş başladığı vakit yanıma geleceksin!” der. 13 Mayıs’ta Mustafa Kemal Harbiye Nezareti’ne “9. Ordu Müfettişliği Karargâhının seferi sayılması, karargâh mensuplarının 3 aylık ödenekleri ile fevkalade masraflar için bir miktar para verilmesi hakkında evvelce yapılan müracaatların acele sonuçlandırılmasını isteyen ve bunları takiben üç gün sonra İstanbul’dan hareket edileceğini” bildiren bir yazı gönderir. Günümüze kadar “Vahdeddin Mustafa Kemal’e Dahiliye Nezareti’nin örtülü ödeneğinden 25 bin lira verdi” diye anlatılan olay budur.

Mustafa Kemal, 14 Mayıs’ta Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın Nişantaşı’ndaki evine akşam yemeğine davetlidir. Yemekten sonra Cevat (Çobanlı) Paşa da olduğu halde Sadrazam’la yeni vazifesi hakkında görüşür. Sadrazam’ın yanından ayrıldıktan sonra Mustafa Kemal’le Cevat Paşa arasında şöyle bir konuşma geçer: “Bir şey mi yapacaksın, Kemal?” “Evet Paşam, bir şey yapacağım!” “Allah muvaffak etsin!” “Mutlak muvaffak olacağız!”

Vahideddin’le vedalaşıyor

15 Mayıs günü, Mustafa Kemal, önce Genelkurmay Başkanlığı’na giderek Cevat ve Fevzi Paşa’ya veda eder. Ardından Babıâli’ye giderek hükümet üyelerine veda eder. Ardından Yıldız Sarayı’nda Vahdeddin tarafından kabul edilir.

Mustafa Kemal’in yıllar sonra Falih Rıfkı’ya anlattığına göre, Vahideddin kendisine “Paşa, paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi bu kitaba geçmiştir… Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa, devleti kurtarabilirsin!” demiştir. Vahdeddin’in “Türkleri uslandırması” talebine Mustafa Kemal “merak buyurmayın efendimiz…” diye cevap verecek, ardından Vahdeddin kendisine isminin baş harflerinin işlendiği bir kol saati hediye edecektir.

Ardından Mustafa Kemal Bandırma vapuru Kaptanı İsmail Hakkı (Durusu) Bey’i Şişli’deki evine çağırarak hareket şekline dair bilgi alır. Boğazlardan ancak İngilizlerin izniyle çıkılabilmektedir. Bu yüzden Mustafa Kemal’le birlikte Samsun’a gideceklerin listesi, vizelerin alınması için İşgal Kuvvetleri Yüksek Komiserliğe gönderilir. 15 Mayıs’ta İngilizlerden onay çıkar. 16 Mayıs’ta İngiliz İrtibat Subayı Yüzbaşı J. G. Bennet listenin çok kabarık olduğu konusunda üstlerini uyarır ancak izin kağıdını imzalaması emredilince buna uyar. İçinde 23’ü Mustafa Kemal ve heyeti, 1’i kumandan, 25’i assubay, er ve erbaş, 25’i mürettabat, beşi sivil, tam 79 kişi ile bir otomobil taşıyan Bandırma Vapuru sahile en yakın hatta bir rota tutturur. Nihayet heyet 19 Mayıs 1919 günün sabahı Samsun’da karaya ayak basar.

İşte bizzat Mustafa Kemal tarafından “Kurtuluş Savaşı”nın başlangıcı diye takdim edilen ve resmî tarihçiler tarafından adeta bir “sıfır” noktası gibi zihinlere nakşedilen 19 Mayıs 1919 böyle bir gündür.


Özet Kaynakça:

Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Merk Yayıncılık, İstanbul, 1988; Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da, 1919-1920, TTK Yayınları, Ankara, 1959; Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, TTK Yayınları, Ankara, 1989; Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Doğuşu, Sander Kitabevi, İstanbul, 1966; Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, http://www.ataturk.de/turk_Kaynakcali_Atatuerk_Guenluegue.pdf; Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, Siyasi Hatıralarım, Emre Yayınları, İstanbul, 1993; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cem Yayınları, İstanbul, 1976; Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, Tekin Yayınevi, 2000; Fethi Tevetoğlu, Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar, Ankara 1971; Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Hilmi Kitabevi, İstanbul, 1957.


Ayşe Hür – 19.05.2023

Tags: , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑