Makaleler

Published on Aralık 20th, 2022

0

19-26 Aralık Maraş katliamı | Turgay Çelik


Kürt, Kızılbaş, Komünist (KKK), MGK milli güvenlik konseyi raporlarında Alevilerle ilgili güvenlik tehdididir ve gizli ibaresi vardır bunlar daha sonra açığa çıktı 

12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinden sonra yapılan katliamların tamamına yakını tek merkezden yönetilmiştir 19 Aralık 2000 cezaevi katliamı ve Roboski katliamı gibi katliamları doğrudan TSK yapmıştır  

Maraş katliamını ise o dönem gladyonun sivil uzantısı olan MHP li faşistlerin öncülüğünde uygulanmıştır 

1950’lerden sonra Alevilerin kentlere yoğun bir şekilde göçleriyle beraber kent merkezlerinin sosyal siyasal ve iktisadi alanda da görünür olmalardır 

Maraş özelinde bakarsak kentin orta sınıfını oluşturan memuriyette Görünür olmaları iktisadi alanda Pay almaları şehir merkezinde küçük işletmelerine sahip olmaları giyim kuşam noktasında Şehir merkezlerinde kadınların kısa kollu başı açık olmaları seküler bir yaşam tarzından dolayı şehrin tutucu kesimini oldukça rahatsız etmiştir  

Maraş Katliamı dönemin yükselen toplumsal mücadelesini bastırmakla beraber Aynı zamanda etnik ve dinsel arındırma amacıyla da yapılmıştır.  

Ulus devletin kuruluşu milliyeti Türk dini İslam ve onun Hanefi mezhebidir Türklük ayağında Kürtler engeldir İslam ayağında Aleviler engeldir tasfiye etmeleri gerekiyordu yani ortadan kaldırmaları gerekiyordu bunu da yaptılar burada ben bu konu üzerine çok görüşler yazılıp çizildiği için bağlamak istiyorum  

ilgili genel bilgileri de vererek yetinmek istiyorum    

Fa­şist saldırıların, katliamların birbiri ardı­na geldiği 1978 yılına, Kahramanmaraş katli­amının yapıldığı günlere tarihte kısa bir yolcu­luk yapalım hep birlikte… 

19 Aralık 1978 günü Çiçek Sineması’nda bir film gösterilmekte… Salon “ülkücü” gençlerle dolu. Sovyetler Birliği’ndeki “komünist zulmü” anlatan, Cüneyt Arkın ve Oya Aydoğan’ın baş rollerini oynadıkları, Mehmet Kılıç’ın yönettiği “Güneş Ne Zaman Doğacak?” isimli filmin ara­sında bir ses bombası patladı. 

Gece yarısı patla­yan bombanın ardından “seyirciler” sokağa dö­küldüler. “Seyirciler”, birden bire “eylemci” olup, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın!” sloganı­nı atarak Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) il binasına saldırdılar… 

Bir süredir şehirde dolaşan “Komünistler, Al­lahsız Aleviler şehir suyuna zehir kattılar” söy­lentisi, “Sinemayı komünistler bombaladı” söy­lemi ile birleşince olanlar oldu… 

Ertesi gün Alevilerin oturduğu bir kahvehane bombalandı. 21 Aralık günü Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) üyesi iki öğretmen, Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürüldü. 22 Aralık’ta öldürülen iki öğretme­nin cenaze törenine on bin kişi katıldı. 

Cenaze korteji Ulucami önüne geldiğinde cami için­de ve çevresinde iki bin kişi silahlanmış bir şekilde ce­naze kortejini beklemektey­di. O gün, Bağlarbaşı Cami imamı Mustafa Yıldız, Cu­ma vaazında halkı saldırıya şu sözlerle hazırlamıştı: “Oruç tutmak, namaz kıl­makla hacı olunmaz, bir Alevi öldürürsen beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanırsın. Bütün din kardeşlerimiz hükümete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır.” 

Faşistlerin öncülüğündeki “karakalabalık­lar”, “Komünistlerin ve Alevilerin cenaze namazı kılınmaz!” sloganı eşliğinde cenaze kortejine saldırdı. Kortej dağıtıldı. Ama kalabalığın “öfke­si” dinmemişti! Kahramanmaraş çarşısına doğ­ru yürüyüşe geçenler, CHP’li ve Alevi olan yurt­taşlara ait işyerleri tahrip ettiler. Çatışmalarda üç kişi daha yaşamını yitirdi. Daha önceden belirle­nen evler ve işyerleri Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ya da Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) yazılarıyla, “Üç Hilal” işaretleriyle donatıldı. Onlar haricin­deki ev ve işyerleri yerle bir edildi. O gece faşist­ler; sokak sokak, ev ev dolaşarak ertesi gün “ko­münist Alevilerin silahlı saldırılarda bulunaca­ğı” söylentisini yaydılar. 

“Bir Alevi öldüren…” 

Ertesi gün yani 23 Aralık “ta katliamın çağrısı Be­lediye hoparlörlerinden ve Ulucami minarelerin­den yankılanacaktı: “Alevi kafirler, Yörükselim’de birçok din kardeşimizi şehit ediyorlar. Al­lah’ını seven Müslümanlar hazır olsunlar!” İşte, ülke tarihine koca bir utanç olarak geçecek olaylar bu yalanla başlayacaktı… 

Başta Yörükselim olmak üzere Alevilerin yaşadı­ğı Serintepe, Mağarah ve Yenimahalle semtlerinde evlere saldırıldı. Uzun menzilli silahlarla taranan evler, bombalandı ve yakıldı. Çoluk çocuk, kadın erkek demeden Aleviler vahşice öldürülmeye başla­dı. Ellerinde silahlar, taşlar, sopalar, keserler, bal­talarla saldıran gözü dönmüş caniler tam bir katli­am yaptılar… 

24 Aralık sabahı şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Günlerdir devam eden olayları önle­mekte yetersiz kalan askerin yardım çağrısı dikka­te alınmamış, şehre askeri güç gönderilmemişti. O gün sokağa çıkma yasağına sadece Alevi yurttaşlar ve polisler uydu. Olaylar sırasında saldırganlar ara­sında polislerin de bulunması nedeniyle, polis gö­rev dışı bırakılmıştı. Sabahın erken saatlerinden iti­baren civar şehir ve köylerden gelen faşistlerin de yardımıyla saldırılar başladı. Öğle saatlerinde CHP, Türkiye İşçi Partisi (TİP), Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP), TÖB-DER, Polis Derneği (POL-DER) binaları yerle bir edilmişti. Av tüfeği satan dükkânların yağmalanmasıyla silahlanan “karakalabalıklar”, “Müslüman Türkiye” sloganı ile Alevi mahallerine bir kez daha saldırdı. “Bugün cihat günüdür, bir Alevi öldüren cennete gider. Sütçü İmam aşkına vurun!…” naralarıyla savunmasız insanlar kur­şuna dizildi. Evleriyle birlikte yakıldılar… Bütün bunlar yetmezmiş gibi, hastaneler kuşa­tıldı. Bir şekilde kurtulan yara­lılar öldürüldü. 

Şehir tam bir kıyamet günü yaşıyordu. Faşistlerin bir başka yalanına, “Aleviler, dinsiz ve sünnetsiz” olduğuna inanan o gözü dönmüş caniler yollar­da erkekleri çevirip, pantolonlarını indirip sünnetli olup ol­madıklarına bakıyorlardı. 

25 Aralık günü de devam eden olaylar ancak ge­ce yarısında sona erecekti. 19 Aralık’ta başlayan olayların bilançosu ağırdı: Resmi rakamlara göre 104 kişi, yaşayanlara göre de 111 kişi yaşamını yitir­miş, binin üzerinde insan yaralanmış, 552 ev ve 289 işyeri tahrip edilip, yakılmıştı. Bu katliamın so­rumluları olarak ilk günlerde sadece 75 kişi yakalanmıştı. Olaylar bütün Türkiye’yi sarstı. Faşistle­rin istedikleri olmuştu. Katliam, dehşet ve korku yaratmıştı. Ve elbette öfke! 

“Kahramanmaraş toplumsal olayları” 

Bütün bu olaylar olurken devlet ne yapıyordu diye soranlara yanıt verelim. İktidarda CHP vardı, baş­bakan Bülent Ecevit’ti. Olayların başlamasıyla bir­likte yetersiz kaldığı, kendisine yapılan saldırılar karşısında bile etkisiz kalan güvenlik kuvvetlerine takviye bir türlü gelememişti. 

Maraş’ta yaşanan bu katliamı, “Kah­ramanmaraş Toplumsal Olayları” olarak nitelendi­ren Ecevit, çareyi “sıkıyönetim” ilan etmekte bula­caktı. 25 Aralık gecesi toplanan Bakanlar Kurulu, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Kara Kuv­vetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin’in de katıldığı toplantıda “yaygın şiddet eylemlerini” en­gellemek için 13 ilde sıkıyönetim kararı aldı. Türki­ye’yi 12 Eylül darbesine götürecek süreç böylece başlamış oluyordu. Muhalefet lideri Süleyman Demirel, aylardır dile getirdiği sıkıyönetimin ilanın­dan çok memnundu. Elbette asıl memnunluğu bu katliamla birlikte başbakanlığa daha fazla yaklaşı­yor olmasıydı. Demirel gibi sıkıyönetim isteyen bir başka lider Alpaslan Türkeş’ti. O da bu durumdan memnundu ancak daha önce Kahramanmaraş kat­liamının provası niteliğinde sayılabilecek Malatya, Sivas ve Elazığ olaylarında olanların dışında bir şey olmuştu. Katliam bütün Türkiye’de büyük nefret uyandırmıştı. Katliamın ardında MHP ve ülkücüle­rin olduğu gerçeği, bebekleri bile gözlerini kırpmadan öldürenlerin sağcı olmaları “iç savaş” se­naryolarını bozmuştu. 

Özaydınlı’nın raporu 

Gelelim bu katliamın senaryo yazarlarına ve oyuncularına… Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın özel bir ekibe hazırlattığı ve kamu­oyuna yansımayan bir rapordan bir bölümü birlik­te okuyalım: 

“18.12.1978 günü ÜGD Maraş Şubesi ikinci başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger ve üçüncü başkan Mustafa Tecirli’ye, ‘halkı kışkırt­mak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için, solcu­ların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını’ emretmiştir.” 

Yeni Gündem dergisinin 1986 yılında ilk kez açıkladığı rapor Çi­çek Sineması’nın bombalanmasıyla başlamaktadır. Raporda akıllara takılan bir başka ilginç ayrıntı da olayların hemen öncesinde şehrin konuklarının çoğalmasıdır. 

19-25 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş ili otellerinde kalan kişilerle ilgili yapılan araştırma” ile ilgili bölümü okuyalım: 

“19-20 Aralık günü yatan ve kendilerini Millî Piyangocu olarak tanıtan 26 değişik isimli şahısın, Millî Piyan­go İdaresi’nden alınan, 26 Ocak gün ve 0313/653 sayılı yazıları ve ekinde bulunan belgelerden ne sa­bit ne de seyyar bayi olmadıkları anlaşılmaktadır. 

Kahramanmaraş ilinde de yeteri kadar Milli Pi­yango bayii vardır ve 19-25 Aralık günlerinde çekiliş olamayacağına göre, sahte meslek göstererek kalan bu kişilerin, olaylardan haberdar olarak gelmiş mili­tanlar oldukları kanısı uyanmaktadır.” (BirGün Gazetesi) 

Şimdi “sen bu piyangoculara niye taktın” diye soracaksınız… Taktım, çünkü yıllar sonra tıpkı Kahramanmaraş”taki gibi Alevilere karşı düzenle­nen bir başka katliamda, 2 Temmuz 1993″te düzen­lenen Sivas Katliamı’nda da rastladım bu piyango­culara. Olaylardan sonra araştırma yapan müfettiş­lerin raporlarında yine olaylar öncesi Sivas’a gelen ve otel kayıt defterini dolduran “yabancılar”dan söz ediliyordu. Maraş’ın piyangocuları, Sivas’ta “Hicret koşucuları” yani atlet olmuşlardı. Aslında durum apaçıktı. Önce dışarıdan profesyo­nel katiler ve tertipçiler geliyor. Halk tahrik edile­rek olaylar başlatılıp, yönlendiriliyor ve sonra şehir terk ediliyordu. Gerisini yıllarca birlikte yaşadıkları komşularını baltalarla, keserlerle öldürebilecek ka­dar “tahrik” olan o gözü dönmüş cani “karakalaba­lıklar” hallediyordu! 

Olayların ardından belleklerde, gözleri oyul­muş, kolları parçalanmış bedenler, tecavüz edilmiş kadınlar, yakılmış yıkılmış evler kalmıştı. Bir de Süleyman Demirel’in olayların ardından kendisini sıkıştıran gazetecilere söylediği: “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz, böyle bir şey söylemiyorum, devlet cinayet işleyenin yaka­sına yapışmak zorundadır” sözü belleklerde… 

Maraş Katliamı sanıklarına ne oldu­ğuna gelince… 16 Nisan 1979’da askeri mahkeme­de başlayan dava, 8 Ağustos 1980’de sonuçlandı. Yargıtay’a giden davanın sanıkları, 1991’de çı­karılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle serbest kaldı. Davanın bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger -sonradan soyadını değiştirerek Şendiler oldu – be­raat ederek daha sonra 1991 yılında MHP’den mil­letvekili oldu. 

Aradan 28 yıl geçti, yeni iddialar ortaya atıldı. Ökkeş Şendiler yanıtladı: “Kahramanmaraş’ta Alevi-Sünni çatışması olmamıştır.” Haklıdır… Aleviler kimseyle çatışmamış, katledilmişlerdir! 

Onlar yaşanan bu katliamın üstünü ne kadar ört­mek isterlerse istesinler, ne kadar “unutalım” der­lerse desinler, unutmayacağız, unutturmayacağız! 

44. yılında Maraş katliamını lanetlerken şehitler önünde saygıyla eğiliyorum.

Maraş Katliamını unutma unutturma!

Sevgiler saygılar…


Turgay Çelik – 20 Aralık 2022 

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑