6 Mayıs ve mirasyediler… | Erdal Boyoğlu
Sosyalistlerin devrimci dayanışması Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamdan kurtarılması için Kızıldere eylemi ile başladı ve bitti.
Kızıldere sonrası dayanışma kültürü devrimci müdahalede yetersiz kaldı. Oysa dönemin en acil sorunlarından birisi dayanışma ve mücadele Cephesiydi ve bunu başarmanın adımı Kızıldere’de atılmıştı. Bu samimi irade pratikte Deniz’i, Hüseyin’i ve Yusuf’u kurtarmak için harekete geçmişti.

Devrimciler arasında karşılık bulmuştu.
Bu irade devrimcilere miras bırakıldı. Bu miras devrimciler arasında geliştirilip güçlendirilmesi gerekirdi.
Ama sosyalistlerin dayanışma görevi devrimci sürece yönelik birleşik mücadeleye yanıt olamadı.
Devrimci dayanışma geleneğini yaratan devrimcilerin mirasını koruyamadı. Devrimciler, Kızıldere direnişini 6 Mayıs’ta idam sehpalarında haykırdıkları mirası sahiplenemedi. Devrimci geleneği olgunlaştıramadı ve sürdüremedi.
Mücadele cephesi üzerine devrimci teori ve devrimci pratik sergileyemedi.
Birlikten kuvvet doğar düşüncesini inkar edip mutlak doğru teranesi ile kendilerini devrimin öncüsü olarak gördü.
Devrimciler arasında nasıl birlikler ve cephe yaratılır üzerine cevap aranmadı. Devrimciler arası iç çatışmalar gelişti. Birbirine sıktıkları kurşunları sorgulamadı.
Sosyalistlerin en çok dayanışmaya ihtiyacı varken ve yan yana gelmeye çareler araması gerekirken birbirine karşı şiddet gelişti, çatışmalar körüklendi.
Solun iç ve dış çatışmaları sonucu bilimsel sosyalist siyaset bilimi, örgütlerin olumsuzluklarıyla karşı karşıya kaldı.
Devrim ve sosyalizm sorununda ki başarısızlık;
Solun bölünmüşlüğü ,dağınıklığı, örgütler arasında rekabetçiliği ve birbirine uyguladığı şiddet ve örgütlerin birbirine karşı uyguladığı tutarsızlık ve tahammülsüzlük ilişkileri halka güven veremedi.
Dolayısıyla dinciliğin , ırkçılığın ve milliyetçiliğin gelişmesine karşı ne bir çözüm üretebildi ne de devrimci dayanışmayı başarabildi.
Devrimciler iktidar perspektifinden uzaklaştığı için dayanışmadan ve birleşik cephe mücadelesinden ayrı düştü. Hep siyaset biliminden uzak kendi doğruları üzerinden farklılıkları yok saydı .
68 kuşağının ardılları kendi içinde birbirinden devrimciler öldürdü. THKO içindeki ayrışmalar, Halkın Kurtuluşu, Emeğin Birliği birbirinden devrimciler öldürdü. Diğer ardıllar arasında da devrimciler öldürüldüğünü biliyoruz. Hem de üçer beşer öldürüldü. Yaptığım araştırmalar sonucu Türkiye’de 1975-80 arası 128 devrimci öldürüldüğüne ulaştım. Avrupa’da ise 12 Eylül sonrası 57 devrimci öldürüldüğünü öğrendim.
Devrimci yaşam unutkanlarla ve inkarcılarla sürüp giden bir süreci karşımıza çıkardı. Hatıralar vardır ki, yerli yerinde donup kalır. Bellekten hiç silinmez. Gün olur , o süreçleri o hatıraları oluşturan kareler gözümüzde sabitleşir, gitmez. Yıllar geçse de eskimezler. Gün gelir , o güne konuk olur. 1974 sonrası sol içi çatışmalardan söz ediyorum.
Sınıf kavgası” dediğimiz O zaman diliminde çok keskin örgütler vardı.
Bugün dönüp geriye baktığımızda tüm bunlar hangi örgütün hangi inadıyla, hangi teoriyle , hangi etikle açıklanabilir.
Sol içi çatışmalar, sol içi öldürmeler üzerinden devrim ve zafer şarkısı söylenebilir mi?
Yaşatılan bu olumsuzluklarla hala yüzleşmedi. Öncelikle sol içi yaşanan /yaşatılan olumsuzluklarla yüzleşmeli.
Devrimciler 6 Mayıs 1972’yi anacaksa devrimci dayanışmanın Kızıldere bilinciyle tavır almalı
Kızıldere ve 6 Mayıs ruhuyla devrimci dayanışmayı geliştirmeliyiz, güçlendirmeliyiz…
Devrimci cepheye ihtiyacımız var.
Erdal Boyoğlu – 05.05.2022