Makaleler

Published on Eylül 11th, 2021

0

21. yüzyıl, yeni düzen ve değişen dinamikler (I) | Nihat Veli Yüce


Gelecek yüzyıl insanı şu anki sorunlardan çok daha farklı sorunlarla cebelleşecek. Bu nedenle yaşadığımız 21. yüzyıl doğal insanın son yüzyılıdır…

Günümüz insanı tarihten gelen sorunlarını çözme potansiyelini ortaya koyabilmiş değil. Tarihten gelen ve çözümlenemeden bu yüzyıla devredilen sorunlar, dünya insanlığının en çok ilgi duyduğu, üzerinde yoğunlaştığı ve güncel gelişmelerin kaba bir yorumundan öteye geçmeyen, bu gündemlerin ardında sürüklenen bir entelektüel kesimin yön verdiği sistem içi basın yayın ve düşün dünyasının muhalefet olarak sunulduğu bir mecraya tanıklık etmekteyiz. Toplumsal muhalefet tarihin günümüze devrettiği sorunlar batağında çırpınırken, bugüne dek karşılaşmadığı yeni sorunlar ve tehditlerin kucağında buldu kendini. Geleneksel sorunlarda yoğunlaşıp, boğazlaşırken, küresel sermaye elitleri yeni düzeni küresel çapta uygulamaya soktu. Ne yazık ki bunu dahi algılamaktan uzaktır. İnsanlığın tarihte hiç olmadığı kadar yeni paradigmalara ihtiyacı var. İnsanlığı tehdit eden, giderek varoluşsal tehdit haline gelen yeni tehlikeleri görüp, buna uygun yeni paradigma ortaya koyamadığımızda gelecek insanlık açısından tamamen karanlığa gömülebilir. Tehlikeler çok uzak geleceğe dair değil, içinde yaşadığımız yüzyıl içinde vuku bulabilecek tehlikelerdir. Toplumsal muhalefet dünya genelinde, geçmişten gelen yapısal sorunlarla o denli meşgul olmuş durumdadır ki, insanlığın geleceğini yok edecek yeni ve varoluşsal tehlikeleri barındıran tehditlerin vahametini kavramaktan ve buna göre konumlanmaktan çok uzaktır.

Küresel emperyalizmin bütün kurumları ile devreye soktuğu dinsel ve ulusal çatışmalar girdabında insanlık öğütülürken, yeni tehditleri algılama olanakları yok edilmektedir. Milliyetçilik, dincilik ve tüketim budalalığı üzerine inşa edilen yeni dünya düzeni konsepti, dikkatleri bu alanlara çekmektedir. Bu eksende insanlığın sürüklendiği kaos ve çatışma süreçleri, ortaya çıkan varoluşsal tehditleri görmesini zorlaştırmaktadır. İçine itildiği lokal sorunlar derinleştikçe, bilinç lokal kalmakta, lokal çözümlere odaklanmakta ve küresel çapta ortaya çıkan varoluşsal tehditleri görememektedir.

Tarihsel perspektiften yoksunluk, geçmişle, bugün ve gelecek arasında doğru bir diyalektik bağ kurmayı engellemekte, güncel sorunlar ve çözümler üzerinde yoğunlaşılırken, geleceğe dair perspektifler oluşturmak ve buna uygun konumlanmak lüks ve gereksiz çabalar olarak görülmektedir. Küresel emperyalizmin ideolojik saldırılarının ana eksenini oluşturan, ulusal ve inançsal farklılıkları çatışma merkezi haline getirerek bunun üzerine inşa ettiği yıkım ve kaos sarmalı gün geçtikçe daha da derinleşmektedir. İnsanlık bu kör ve ahlaksız çatışma girdabında boğulurken geleceği okumaktan uzaklaşmaktadır.

Din ve ulus temelli çatışma süreçlerine eklemlenen tüketim hastalığı durumu daha da ağırlaştırmaktadır. ‘Dünyada doğa ve çevre koruması konusunda çalışmalar yapan “World Wildlife Fund” ve “Global Footprint Network” tarafından ortak yapılan araştırmaya göre, AB vatandaşlarının yer yüzü kaynaklarını tüketme hızı, kaynakların yenilenebilir olma hızının çok ötesine geçti. Raporda, “Her bir ortalama AB vatandaşının tükettiği gibi herkes tüketse, 2,8 adet dünyaya ihtiyaç duyulur.” deniliyor. Rapor, üye ülkelerin hiç birisinin sürdürülebilir bir tüketici politikası da olmadığını ortaya koydu. “AB’nin bütün ülkeleri, gezegenimizin zenginliklerinin ötesinde yaşıyor” denilen ortak raporda, “AB vatandaşlarının, yenilenebilir AB ekolojik sistemlerinin iki mislisini kullandığı” uyarısı yapıldı.’ Sadece bu rapor bile durumun vahametini ortaya koyuyor. Tüketim çılgınlığı da, din ve milliyetçilik üzerine bina edilmiş çatışmalar kadar doğayı ve insanlığı tahrip ediyor.

Küresel emperyalizm global projeler oluşturup bunu adım adım devreye sokarken, insanlığında küresel düşünme, örgütlenme ve mücadele etme yetisini yok etmek için lokal sorunlar üzerinden çatışmaları örgütlemekte, kaosu derinleştirerek, bunun üzerinden yeni dünya düzenini inşa etmektedir. Ortadoğu da, Asya da, Afrika da dinsel ve ulusal meseleler üzerinden çatışmaları örgütlerken, Avrupa da da milliyetçi, ırkçı anlayışları besleyerek büyütmekte, ortak dayanışma ve mücadele ruhunu törpüleyerek, ulus devlet eksenli milliyetçiliği bunun yerine ikame etmektedir. Vergi toplama memur kurumları haline getirdiği ve İleride yıkacağı ulus devletin bugün tapılacak ilah görülmesini sağlamaktadır.

Ulusal farklılıklar, inançsal farklılıklar çatışma nedenleri haline getirilirken, yoksulluğa mahkum edilmiş, savaşlarla bitap düşmüş halklar, Asya’dan, Afrika’dan, Güney ve Orta Amerika’dan kuzeye ve kuzey batıya doğru kitlesel göçlere başladıkça bu göç dalgası medya tarafından işgal orduları gibi sunulmakta, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa halklarında tedirginliğin beslediği milliyetçi ve ırkçı duyguların geliştirilmesinin aracına dönüştürülmektedir. Küresel emperyalizmin yeni dünya düzeninin ideolojik, politik ve kültürel saldırıları toplumları bu temelde esir almakta, sınıfsal bakış yerini dinsel ve milliyet temelli bakışa bırakmaktadır. Dünyayı sınıfının bakışıyla değil, din ve milliyet histerisinin nişangahından gören yığınlar buna eklemlenen tüketim kültürüyle tamamen uyuşturulmakta ve küresel emperyalizmin operasyonları için uygun kıvama getirilmektedirler.

Küresel emperyalizmin operasyonlarına açık hale getirilen yığınlar, bu çatışmalı süreçlerde heder olurlarken, emperyalist metropollerde yeni bir çağın hazırlıkları projelendirilmekte ve adım adım hayata geçirilmektedir.

Teknolojik gelişme yerleşik ekonomik ve kültürel algıyı da değiştirmektedir. Teknolojinin üretimde yaygın kullanımı ile, yeni teknolojinin öne ittiği yeni sektörler oluşurken, işsizlik daha da artmaktadır. Su ve buhar gücünün öne ittiği mekanik tezgahlar, elektriğin seri üretimde kullanılmaya başlanması ile üretim bandı tasarımı, dijital teknoloji ve programlanabilir makineler dönemi ve şimdide nesnelerin, hizmetlerin interneti ve siber-fiziksel sistemlere geçiş yani endüstri 4.0 ile modüler yapılı akıllı fabrikalara geçiş dönemi. Bu geçiş sınıf ilişkilerinde, proletarya algısında köklü değişimler ortaya çıkaracaktır. Sanayi proletaryası yerini adım adım modüler yapılı akıllı fabrikalara geçişle beyaz yakalılar tarzı teknisyenlere bırakacaktır. Gelecek yüzyıl insanı şu anki sorunlardan çok daha farklı sorunlarla cebelleşecek. Bu nedenle yaşadığımız 21. yüzyıl doğal insanın son yüzyılıdır. 


Nihat Veli Yüce – 11.09.2021


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑